Fotoğraf ve Bacon / Deleuze



Bacon fotoğrafa hayrandır (etrafını fotoğraflarla çevirmiştir, modelin fotoğraflarından yola çıkarak, ve başka fotoğraflar da kullanarak portreler yapar; fotoğraftan yola çıkarak yapılmış eski tabloları inceler; ama “kendisi, fotoğrafa karşı olağanüstü bir vazgeçmişlik içindedir...), Öte yandan, fotoğrafa hiçbir estetik değer yüklemez ('Muybridge’in fotoğrafları gibi, bu açıdan hiçbir tutkusu olmayanları seçer: özellikle radyografileri, tıbbı raporları, baş dizileri içinse fotomattan çıkanları sever. Kendi fotoğraf aşkında, fotoğrafa meyletmesinde ise belirgin bir bayağılık bulur...) Bu tavrı nasıl açıklamalı? Şöyle ki figüratif veriler başta inanılmayacak kadar karmaşıktır. Kuşkusuz, bunlar görme biçimleridir: Bu sıfatla bunlar, illüstratif veya naratif röprodüksiyonlar, temsillerdir (fotoğraflar, gazeteler). Ama şimdiden, iki biçimde işleyebildiklerini görüyoruz, benzerlik ya da uzlaşım, analoji; veya kod biçiminde. Hangi şekilde işlerlerse işlesinler, bunların kendileri bir şeydir, kendilerinde varolmaktadırlar: Bunlar, sadece görme biçimleri değildir, gördüklerimiz bunlardır ve sonunda, bunlardan başkasını görmeyiz.


Fotoğraf kişiyi veya peyzajı, gazetenin olayı yaptığının söylendiği anlamda yapar (sadece anlatmakla yetinmez). Gördüklerimiz algıladıklarımız fotoğraflardır. Fotoğrafın en büyük yararı, gerçekçi değilmiş gibi gösterilen imgelerin “hakikatini” dayatmasıdır. Bacon’ın bu harekete karşı tepki gösterme gibi bir niyeti yoktur, aksine ona kendini zevkle teslim eder. Fotoğraflar ona, Lucretius’un simülakrları gibi, her parçayı ve her zihni doldurmak için gökler ve çağlar aşarak, uzaklardan gelmiş gibi gelir. Demek ki Bacon fotoğrafların bir görünüm altındayken oldukları şeye, kendilerini göze dayatmalarına, ve gözü tamamen kontrol altına almalarına karşı çok hassas olduğundan dolayı, fotoğraftan basitçe figüratif olmakla, yani bir şeyi temsil etmekle eleştirmez. Demek ki fotoğraf, estetik savlar öne sürebilecek bir şeydir, bu bakımdan resimle rekabet edebilir: Bacon buna hiç inanmaz çünkü fotoğrafın duyumsamayı tek bir düzeyde ezmeye meylettiğini ve duyumsamanın içine kurucu düzey farkını koymaktan aciz olduğunu düşünür. Ama fotoğraf bunu başarır, Ayzenştayn'ın sine-imgelerinde veya Muybridge’in foto-imgelerinde olduğu gibi, bu da ancak klişeyi dönüştüre dönüştüre veya Lawrence’ın dediği gibi imgeyi hırpalaya hırpalaya olabilecektir. Bu, sanatın bundan yola çıkarak ürettiği gibi bir biçimsizleştirme olmayacaktır (Ayzenştayn’ın imgesi gibi mucizeler hariç). Kısacası fotoğraf, yalnızca figüratif olmayı bıraktığında dahi, veri sıfatıyla, “görülen şey” sıfatıyla - resmin tersine - figüratif olarak kalır.







Bu nedenle, tüm bu vazgeçmişliğinin yanı sıra, aslında Bacon’ın fotoğrafa karşı kökten bir düşmanlığı söz konusudur. Pek çok modern ve çağdaş ressam, fotoğrafı resmin yaratım sürecine dahil etmiştir. Bunu doğrudan ya da dolaylı olarak, bazen fotoğrafçılığa bir tür sanatsal güç bahşetmelerinden, bazense klişeyi fotoğraftan yola çıkarak, piktüral dönüşümle bertaraf edebileceklerini düşündükleri için yapmışlardır. Oysa Bacon'ın kendi adına, bu işlemler kümesinde ancak tartışmalı çözümler görmesi çarpıcıdır: Fotoğrafı hiçbir anda yaratıcı sürece dahil etmez. Bazen Figüre göre fotoğraf olarak iş gören ve o andan itibaren tanık rolünü üstlenen bir şeyler resmetmekle; iki kere de, kâh tarih öncesi bir yaratığa, kâh (Marey’in, hareketi parçalayan tüfek-kamerası gibi) ağır bir silaha benzeyen bir fotoğraf makinesi resmetmekle yetinmiştir. Bacon'ın tavrı, gevşek bir vazgeçmişligin ardından fotoğrafın tümden reddidir. Tam olarak şöyle ki, Bacon’a göre fotoğraf öylesine büyüleyicidir ki, ressam daha işine başlamadan tüm tabloyu kaplar. Bundan böyle, fotoğraftan çıkış, klişelerden kurtuluş, klişeyi dönüştürmekle olmayacaktır. Klişenin en büyük dönüşümü bile bir resmetme edimi olmayacak, en ufak bir piktüral biçimsizleştirme yaratmayacaktır. En iyisi, klişelere teslim olmak, hepsini toplamak, biriktirmek, çoğaltmaktır, tıpkı onca piktüral öncesi veri gibi: Öncelikle “istencini kaybetme istenci.” Çalışma ancak, bunu reddedip bunun dışına çıkıldığında başlar.





 Portreci Bacon ne ölüleri, ne de tanımadığı insanları çizmeyi sevdiğini söyler (çünkü onların teni yoktur); tanıdıklarınıysa gözünün önünde istemez. Mevcut bir fotoğrafı ve yakın geçmişteki bir anıyı, daha ziyade, mevcut bir fotografin ve yakın geçmişteki bir anının duyumsamasını tercih etmektedir: Bunlar, piktüral edimden hareketle bir nevi “hatırlama” meydana getirir. Aslında, bellek çok fazla söz konusu ediliyor değildir (Proust’takinden daha az), Önemli olan, iki duyumsamanın birbirini kavraması ve buradan çıkardıkları rezonanstır. Tıpkı Muybridge’in, hareketlerini fotoğraf yoluyla ayrıştırdığı güreşçilerde olduğu gibi. Bu, figüratif olarak kötümser bir bakış açısına sahip olup, her şeyin savaş halinde, mücadele halinde olduğuna inanmak değildir. Mücadeleyi veya birbirine kenetlenmeyi oluşturan, çeşitli duyumsamalarsa iki bedende çiftlenmesidir ve bunun tersi geçerli değildir, isterse bu mücadele birbirine dolaşmış, uyuyan ya da arzuyla birbirine karışan ya da resmin rezonansa soktuğu iki bedenin aldığı değişken Figür olsun. Uyku, arzu, sanat: birbirine kenetlenme ve rezonans mekânları.



*

Gilles Deleuze
Duyumsamanın Mantığı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder