SAÇMA VE SANAT



Camus'nun Estetik konusundaki ilk görüşüne Sisyphe Efsanesinde rastlıyoruz. Bu denemede sanat, saçmanın içeriğine sokulur ve sanatçı «kişilerin en saçması» olarak tanımlanır. Saçmacı görüşün başlıca niteliklerinden birinin, dünyayı akıl açısından tanımlamanın boşluğunu kabul etmek olduğunu görmüştük. Saçma insan aşımdan koparılmış, dolaysız yaşantı dünyasına bağlanmıştır. Camus’ye göre sanatçının üzerinde çalışması gereken dünya bu özellik dünyasıdır. Sanatının malzeme kaynağı burasıdır. Böylece sanatçının görüşü ve eylemi, ana biçimlerinde, saçma olayına yönelir. Sanatçının, saçmalığın bir örneği olma bakımından Don Juan’dan hiç farkı yoktur. Bir yandan da Camus sanatı saçmadan bir kaçış olarak romantikleştirmek istemez. Sanatı, daha çok saçma insanın karşılaştığı tanıtların kendine göre bilinçli ya da bilinçsiz olarak kabulü sayar. Sanat yapıtı aşım özlemi ile aşım olanaksızlığının çatıştığı bir yerdedir: «aşma, saçma tutkuların ileri atıldığı ve akıl yürütmenin durduğu noktada başlar» (Sisyphe Efsanesi) Sanat, Camus’ye göre saçmanın imgesel olarak onaylanmasıdır.




Saçma onaylaması, bu şekilde yaşandıktan sonra, ister istemez birtakım vazgeçme yollarına sapar. Akıl, dünyada mantıksal bir kalıp bulamayacağını öğrenmiş, gerçekliğe bu yolla yaklaşmaktan vazgeçmiş ve imgesel değişimin olanaklarını bulmuştur. Sanat yapıtı saçmanın tanınması ile zorunlulaşan bir kaçış eylemidir. Camus, sanat yapıtının, aklın içinde bulunduğu dünyadan yeterli bir anlam çıkaramaması sonucu olduğunu söyler. Sanat yapıtı, biraz sonra göreceğimiz gibi, yaşantının imge alanında yeniden yaratılmasına varma tutkusu ve bunun yalnızca bir örneğini çıkartmaktan daha ileriye gitme çabasıdır.




Böylece sanatçının yaratma eylemi, Camus’ye göre saçma olayını onaylayan ve dolayısıyla, saçma insan kadar dolaysız yaşandığı şekliyle, dünyada bir düzen ve bağdaşım arama çabasından yazgeçme eylemidir. Sisyphe Efsanesi'nde bu şekilde ortaya konulan sanat görüşü birçok bakımlardan Malraux’nun estetiğine benzer. Camus’nün kendisinin de geniş çerçevede kabul ettiği bu Malraux etkisi, (özellikle Başkaldıran insan’da), sanatçı yaratımını yöneten uyarımları (tembih) incelemeye başladığı zaman daha çok ortaya çıkar. Sanatçı yaratım eyleminin niteliği, saçmanın onaylanmasını ve gerçekliğin mantıksal yorumundan vazgeçilmesini gerektirdiğine göre, bu eylemin gerisinde duran insansal uyarımlar da belirli bir dünyaya karşı başkaldırma ihtiyacı ve O dünyanın yerine başka bir dünyayı koyma özlemi olur. Onaylama ve vazgeçme, sonunda insanı başkaldırmaya ve yerine başkasını koymaya götürür.



Saçmanın onaylanması sanatçının eylemini fizik görüntüler dünyasına bağlar. Böyle bir dünya sanatçının özel alanı olduğu halde, öte yandan gerçekliğin mantıksal bir yorumundan vazgeçmiş olması sanatçının bu dünyaya olumsuz bir yoldan bağlı olduğunu gösterir. Sanatçının, bir anlamda görüntüler dünyasını tek kesin gerçeklik olarak kabul etmesi gerekir; oysa başka bir anlamda, sanatçı dünyayı kendi özlemleri ve ülküleri için yetersiz ve doyumsuz bulur ve yadsır. Camus sanat, aynı zamanda hem yüceltir, hem de yadsır, dediği zaman bu durumu anlatmak istemiştir. Bu bakımdan sanatın kökü duyu (sense) dünyasındadır. Ama bu dünya kendini eylemsel olarak kendi doğal öğesini yadsıma yolu ile anlatır. Bu yorum Malraux’nun sanatı dünyanın «sürekli suçlandırılması» diye tanımlamasına benzer. Malraux'ya göre sanat fizik varlığın sınırlılıklarına ve ölüm gerçeğine karşı bir başkaldırmadır. Böyle bir başkaldırma sanatçının yadsımak istediği dünyayı yıkmaz, ama hiç olmazsa sanatçının kendi özlemlerine çok yaklaşan bir biçim ve ülküler dünyasını yaratır. Sanatın sırlarından ve başarılarından biri de, sonsuzluğa değin hapsi mahkûm edilmiş olan insana, içinde bulunduğu zindan koşullarından, hiç bilmediği özgür bir yaşam imgesini yaratabilmesidir. Bundan ötürü Camus sanatı yalnız başkaldırmanın bir yanı değil, aynı zamanda, yeni bir evrenin yaratılışı da sayar. Sanat saçmaya karşı başkaldırma davranışına olumlu bir öz katar. Camus, sanatın dünyayı değiştireceğini söyler, ama bu sözler sözcüklerin romantik ve gevşekçe kullanılışından pek öteye gitmez. Camus’nün gerçek olarak ileri sürebileceği tek şey, sanat yapıtının dünyayı değiştirmeksizin imgesel başka bir dünya verdiğini söylemektir. Başka bir dünya, elbette ki, daha iyi bir dünya olarak düşünülür. Camus burada Van Gogh’un bir sözüne değinir. Van Gogh, bu dünyaya bakarak, tanrı üzerinde bir yargıya varılamaz, çünkü bu dünya onun en başarısız yapıtlarından biridir, demişti. Camus ayrıca der ki, her sanatçı bu yapıtı iyileştirmeye ve ona bir üslûp vermeye çalışır. Onun için büyük sanatçılar yapıtlarında yalnız dünyayı göstermekle kalmazlar, Stanislas Fumet’nin Tanrı ile «suçlu bir rekabetle girişmek dediği, savaşa girişirler. Bu, daha iyi bir dünya ve rekabet doktrini de Malraux'nun görüşlerini hatırlatır, özellikle Malraux’nun, eğer Tanrı insana danışmış olsaydı, insan Tanrıdan enginara akantüs bitkisinin biçimini vermesini isterdi, sözünü akla getirir. 


*
kitap:
John Cruıckshank
Albert Camus ve
Baskaldırma Edebiyatı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder