Keith Haring etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Keith Haring etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

KEITH HARING'IN GÜNCESİ


Cinsellikten arınmış bir düşünceye güvenmiyorum. (...)
saf bilinç, daha kavranır hale gelir gelmez, yeni­den gövdenin, cinsiyetin,
Eros’un içine sokulmak zo­rundadır.

Witold Gombrowicz



Art in transit

Keith Haring 1958 - 1990 ...


Keith Haring’in henüz on dokuz yaşındayken başlayıp, ölümünden kısa bir süre öncesine kadar tuttuğu günlüğü, tıp­kı sanatı gibi, her sarsıntıyı anbean kaydeden bir sismografı anımsatır bize. Gerçi kimi zaman alelacele aktardığı izlenim ve düşüncelerinin bile ileride kendisiyle ilgili önemli bir belge olacağını hep dikkate alır; ancak bu beklentiden hareketle ol­madığı ya da olmayı arzuladığı gibi görünmek bütünüyle ona yabancıdır.

Hayatı doludizgin yaşamak, tüm sıradanlığı ile gündelik yaşamı içselleştirmektir burada. Sanatsal üretimin özünde yatan yapmak fiili, belli bir ihtiyaca cevap vermesi bakımından, ütü yahut yemek yapmaktan farklı değildir onun için. Öte yandan ırk, kültür düzeyi, cinsiyet vb. ayrım yapmaksızın her­kesi ciddiye almasına yol açan gerekçe, resim yapmanın ne­densiz olmasıdır. Dolayısıyla, şaşırtıcı ve o ölçüde paradoksal bir yaklaşımla, sonuçta ortaya çıkan şeyi, niçin resim yaptı­ğından ayırır; yapmak, her an aradan çekilmeye hazır şekilde, sonuçla örtüşen bir süreçtir çünkü; bu da sanatsal üretimin şa­ibeli ve kırılgan doğası karşısında sürekli uyanık durmaya da­vet eder onu — sahiden sanat yapmanın önkoşulu, yaşam ile sanat arasındaki sınır çizgisini iptal etmektir.

Bütün bunlar sanatın gitgide metaya dönüşüp her şeyin kurumsallaştığı ortamda ölümcül bir ikilemle karşı karşıya geti­rir Haring’i; bir yanda ünlü olma arzusu —en büyük düşü ya­pıtlarını müzede görmektir—, öbür yanda bunun için ödemek zorunda kalacağı bedelden duyduğu korku (tiksinti?). Farklı olduğunun bilinciyle geleceğe umutla bakar, ama bunun her şeyden önce sıkı bir eğitimden geçtiğini çok iyi bilmektedir; öyle ki, karaciğer iltihabı yüzünden bir süre derslere ara vermek zorunda kalınca bayağı canı sıkılır: “Şu sıralarda yapıl­makta olan iki ana dersin işime yarayacak önemli bilgiler içer­diğini düşünüyorum; biri göstergebilim, diğeri ise tüm canlı varlık biçimleri arasındaki temel bağıntı ve evrensel koordi­natların işlendiği görsel bilim.”


Haring belki bir kitap kurdu değildir; ancak o yaştaki bir gençten beklenmeyecek ölçüde okuduğu her şeyi derinlemesi­ne didikleyip kendisine mal eder — müzik, dans, şiir, felsefe, roman, tiyatro, sanat tarihinin temel kuramları vb. geniş bir ilgi alanına yayıldıkça, değdiği her şeyi anında emmeye hazır bir süngerdir sanki. İster Mısır sanatı, ister Keats’in şiiri olsun o sırada hesaplaşma imkânı bulduğu ne varsa, onun hakkın­da adamakıllı kafa yorup, sonunda yapmak fiilinin hizmetine sunmak üzere her şeyi sistematik bir bütün içinde toparlama­ya çalışır.

Günlüğün daha ilk sayfalarında, dolaylı yoldan da olsa, durmadan sürecin ne anlama geldiğini sorgulayan bir sanatçı ile karşı karşıya geliriz. Her gün, her saat, her dakika, her sa­niye farklı resim yaptığını söyleyen Haring, tanıdığımız şekliy­le fiziki dünyanın bir devinim olduğuna işaret eder; bu da de­ğişimle eşanlamlıdır: “Tekrar olsa bile aynı şeyin tekrarı değil­dir bu; çünkü (en azından) zaman geçip, bir öğe değişmiştir böylece.” O halde hayatın kendisi kesinlemeye izin verme­mektedir; bitimsiz değişim, doğru/yanlış ayrımına yönelik ha­zır yanıtların bütünüyle tartışmaya açık olduğunu gösterir bi­ze: “Yanıtları bilmek, yanıtların olmadığı olabilirliğini düşün­memek denli tehlikelidir.”


Sanatsal üretimde yaratıcı özgürlüğün çapı, bu üretimi zorunlu kılan sorunun ne ölçüde belirlendiğine bağlıdır; sorum­luluğunu çerçevelemekte acze düşen sanatçı, önce özgürlüğü­nü çarçur eder. Değişimin acımasız hızını yüreğinde hisset­mekle yetinmeyip buna ayak uydurmaya çalışan Haring, henüz ikinci sınıftayken bir çıkış yolu bulur kendine: Resim yap­mayacaktır — en azından yaşanan ânın baş döndürücü hızı­na körü körüne boyun eğmek yerine onunla barışçıl işbirliği­ne girecektir; bu da sanat yapmak eyleminden süreklilik beklentisini çıkarmaktan başka bir şey değildir; kalıcı olma arzu­su, sanat eseri için hayati tehlike arz eden bir parazittir — ya da sonunda zamana yenik düşmeye mahkûm sanat eseri için bu yenilginin bizzat sanatçı tarafından hızlandırılmasını peşin peşin taahhüt eden gizli protokol; sanat adına yapılan şey gi­yilmeli —KH tişörtlerini anımsayalım—, düğmeden ambalaj kâğıdına kadar gündelik yaşamın her alanına sızmalı, doğal koşullara öylece maruz kalmak üzere asfalttan duvara kadar her yerde zaman ile birebir hesaplaşmayı göze almalıdır. Bu noktada Haring’in izleyiciden beklediği şey anlamak değil, bi­reysel tepkidir sadece; çünkü sanat yapıtının bağlayıcı nitelik­te bir tanımı yoktur: “Resme bakan izleyici anlayıp anlamadı­ğı üzerine kafa yormadan bireysel tepki gösterebilmelidir. Resmin anlaşılma yönünde bir beklentisi yoktur. Sanat yapı­tını kim anlıyor ki?”


Haring, aynı konuya ertesi yıl da devam edip, yapıtlarının izleyici üzerindeki etkisinden hareketle bir dizi soruyu yanıtla­maya çalışır — sanatın amacı ve işlevi konusunda kişisel ola­rak üstlendiği sorumluluğu belirleyebilmek düpedüz bir hayat memat sorunudur onun için: “Sanat, içinde bulunduğumuz toplumun temel öğesi olarak yaşam, görme ve varlık tarzına ilişkin bir idea, hayata karşı bir tavır, yaşamı saygı ile idrak et­mektir. Bu ideayı somut şekilde aktarmanın sonucu sanat dediğimiz şeydir. (...) Çeşitli kaynaklardan topladığım bilgiyi re­sim ve nesneler aracılığı ile somut biçimlere çeviriyorum; ve bundan ötesi beni değil, kendi düşüncesini bulup çıkarmak üzere seyirci ve yorum yapan kişiyi ilgilendiriyor.”





On gün sonra, 22 Ocak 1979 tarihinde, yine aynı konuya ama bu kez bir başka açıdan yaklaştığını görüyoruz: “Birey­sel biçimlerin anlamı. Bunlar sembolün ötesine geçip en yük­sek yaratıcı yeteneğimin ifadesi olabilir mi. Bazısı evet, ama çoğu hayır. Öyleyse en fazla ilgimi çeken biçimleri araştırıp sebebini belirledikten sonra o doğrultuda çalışmalıyım — özümü daha açık ve kesin yansıtacak resimler üretmek.”

Bugün geriye dönüp baktığımızda Haring’i böylesine tut­kuyla aramaya sevk eden şeyin ne olduğunu daha iyi anlıyo­ruz: Sözcükleri gündelik hayatın akışıyla özdeş biçimlerden müteşekkil bir dille konuşup, herkesle iletişim kurmak yalnızca sanatın birincil amacı değil, sanatçının yegâne varlık nede­nidir; transit-ilkesi, sanatın sürekli akıp giden hayatla çıktığı yarıştır burada.





Erotograph

Haring’in şaşırtıcı bir üretim hızıyla her koşulda çalışmaya öncelik vermesi, dizginlemekte zorlandığı cinsel gücü için giz­li bir garanti supabıdır esasen; otuz bir yaşında ölümün eşiği­ne geldiğinde tek avuntusu, normal bir insanın ancak hayatı boyunca yaşayabildiği cinselliği on yıla sıkıştırmış olmaktır.

Gerçi güncenin bütününü dikkate aldığımızda cinsel fante­zi yahut deneyimlerine ilişkin sayfaların hayli sınırlı olduğunu görürüz; ancak cinsel tercihini kendi cinsinden yana yapan bir kişinin cesurane itirafları, gitgide ayrıntı olmaktan çıkarak eşsiz ve bu arada tüm günlüğe damgasını vuran— bir belgeye dönüşür sonuçta. 1 Ekim 1979 tarihinde büyük harfle yazdık­ları tıpkı bir tokat gibi okurun yüzünde patlar; öyle ki, bu noktadan sonra itiraf edenin değil, itirafa tanık olanın yüzü kızarmaktadır artık:

BÜYÜK YARAKLAR. PORNOGRAFİ 
MAGAZİNLERİNE BAKIYORUM 
42. CADDE’DE BİRİNİ 
CHRISTOPHER STREET’TEN 
TANIYORUM.
SEVİMLİ YARAK. GÜLÜMSÜYOR.
İLİŞKİYE PARA GEREK 
PARLAK FOTO KAĞIDINDA 
GERÇEK GİBİ GÖRÜNÜYOR.
DİK OTURUP 
GÜLÜMSEMEYEN 
YAKIŞIKLI OĞLAN.
YARAĞINI EMMEK
İSTİYORUM. SEN FİLM YILDIZI
ELİNİ TUTMAK İSTİYORUM, DELİKANLI!!
EAST VILLAGE’LI GÜZEL 
OĞLAN BİR OZAN
GİBİ GÖRÜNÜYORSUN PARMAĞINI EMİP 
AĞZIMA ALMAK İSTİYORUM.
KÜÇÜK HIPPIEBOY BIRAK DA 
SİKEYİM SENİ. BIRAK DA .
BURAYA OTURUP KÜÇÜK KALIN 
YARAĞIN ÜZERİNE BİR ŞEYLER 
YAZAYIM. DEFTERİ ELİMDEN KAPIP 
HAKKINDA YAZDIKLARIMI OKUYABİLİR MİSİN 
(KÜÇÜK HIPPIE DOSTLARINLA) SURATIMA 
TOKAT ATAR MIYDIN.
SİZ KÜÇÜK HIPPIE’LER
HAYALİMDE ÖPÜYORUM YARAKLARINIZI.

Once Upon A Time (K.Haring 5.27.89)




Sistina Şapeli hakkında:

“Kilisenin sahip olduğu para ve gücü görmek ürkünç bir şey. Özellikle Katolik kilisesinin riyakârlığına şaş­mamak mümkün değil. Büyük kısmı Tanrı adına çalın­mış bir servet bu; ve burada söz konusu olan sanat da bütünüyle homoerotik. Kiliseyi ilk günden bu yana ib­neler hiyerarşisinin yönlendirdiği görülüyor. Bir zaman­lar Sistina Şapeli’nin korosunda on altı, on yedi yaşında iğdiş edilmiş oğlanlar görevliydi; ve muhtemelen sesin­den başka yeteneği de vardı bunların.

Tüm heykeller cinsel güzelliği temsil ediyor (götler, eller, ayaklar, yaraklar); üstelik çok erkeksi bir tarzda.

 



Herkes bilir, ama kimse itiraf etmez: îtalyanlar’ın aklı hep cazzo’dadır (yarak). Her yerde duvara çizilmiş çükler gördüm. Floransa’da, yine duvara çizilmiş böyle bir desen, olağanüstü güzellikteki başı ile devasa bir maslahatı gösteriyordu. Gerçekten kusursuz — özellik­le başın sap ile birleştiği yerdeki kıvrım. Kim çizmişse kusursuz biçimli başın güzelliğini takdir etmesini bilen biriydi her halde. Keşke fotoğraf makinem yanımda ol­saydı!”

Keith Haring



***

"Twenty years ago Keith Haring finished his men's room mural,
 "Once Upon A Time", on the second floor of the LGBT Community Center on West 13th Street
Then he signed and dated it. The detail shots above show that it remains there today,
 pretty much as he left it, with one important exception: The ancient toilet fixtures and partitions
 which brought both great relief and great joy to the building's habitues over the years"















Keith Haring 1958 - 1990








...

Keith Haring, “The Great White Way” (1988)





BÜYÜK YARAKLAR. PORNOGRAFİ
MAGAZİNLERİNE BAKIYORUM 
42. CADDE’DE BİRİNİ 
CHRISTOPHER STREET’TEN 
TANIYORUM.
SEVİMLİ YARAK. GÜLÜMSÜYOR.
İLİŞKİYE PARA GEREK 
PARLAK FOTO KAĞIDINDA 
GERÇEK GİBİ GÖRÜNÜYOR.
DİK OTURUP 
GÜLÜMSEMEYEN 
YAKIŞIKLI OĞLAN.
YARAĞINI EMMEK
İSTİYORUM. SEN FİLM YILDIZI
ELİNİ TUTMAK İSTİYORUM, DELİKANLI!!
EAST VILLAGE’LI GÜZEL 
OĞLAN BİR OZAN
GİBİ GÖRÜNÜYORSUN PARMAĞINI EMİP 
AĞZIMA ALMAK İSTİYORUM.
KÜÇÜK HIPPIEBOY BIRAK DA 
SİKEYİM SENİ. BIRAK DA .
BURAYA OTURUP KÜÇÜK KALIN 
YARAĞIN ÜZERİNE BİR ŞEYLER 
YAZAYIM. DEFTERİ ELİMDEN KAPIP 
HAKKINDA YAZDIKLARIMI OKUYABİLİR MİSİN 
(KÜÇÜK HIPPIE DOSTLARINLA) SURATIMA 
TOKAT ATAR MIYDIN.
SİZ KÜÇÜK HIPPIE’LER
HAYALİMDE ÖPÜYORUM YARAKLARINIZI.

Keith Haring