Queer okumaları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Queer okumaları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

DOlap



C.S. Lewis'in Narnia ülkesine açılan gardrobu mükemmel bir benzetme olmasa da, sanırım yararlı olacaktır. Aslan, Dolap ve Cadı kitabında, içine girilecek bir kabuk işlevi kazanan dolabın keşfi her şeyi değiştiriyordu. Lucy dolabın içine adım attığında bütünüyle yeni, parelel bir dünya ile karşılaştı ve ayağının altındaki toprağı hissederek şöyle dedi: "Bu çok tuhaf." Her ne kadar çocuklar için, özgürlüğe kavuşturucu hareket, dolabın dışına çıkmaktansa içine girmek olsa da, Lewis'in elbise dolabının tanıdık ve can sıkıcı bir dünyayı, birbiri üzerinden çok az etkiye sahip iki farklı parelel dünyaya ayırıyor olması, büyük gey kabuğunun erken ve orta dönem tarihiyle büyük bir benzerlik gösteriyor. Kabuk, hemcinsleriyle cinsel ilişkide bulunan insanlar için iki olası varoluş durumunu şart koşar; bu, gey ve heteroseksüelleri ayıran çizgiyle parelellik gösteren bir ikiliktir. Ya kabuğun içindesinizdir, ya da dışında. Ara aşamalar da söz konusu olabilir, dışarı çıkma işlemi sizi kendinize açık olmaya, gey arkadaşlarınıza açık olmaya götürse de, heteroseksüel arkadaşlarınıza açık olmaya götürmeyebilir, arkadaşlarınıza evet, ama ailenize değil, herkese evet ama annenize değil, çünkü bunu duymak onu öldürür. Fakat bunların hepsi de dışarı çıkış yolunuzda az çok göz ardı edilebilecek, tercihen hızlı adımlardır. Dışarıda olmak kurtuluş, içeride olmak ise baskı altında yaşamaktır. Michelangelo Signorile, en yalın ve etkili ifadesiyle şunları yazmıştı:

Hepimiz anne ve babalarımıza anlatmalıyız. Hepimiz ailelerimize anlatmalıyız. Hepimiz arkadaşlarımıza anlatmalıyız. Hepimiz iş arkadaşlarımıza anlatmalıyız... Çocukken bize yapılanların tacizden aşağı kalır yanı yoktu... Kendinizi ve kabuğunu kıramayan herkesi özgür bırakın. Kabuğunu kıramadığını bildiğiniz herkesin, arkadaşlarınızın, aile fertlerinizin, iş arkadaşlarınızın kabuklarını kırmaları için başlarının etini yiyin. Eşcinsel olduğunu bildiğiniz iktidar sahiplerine baskı yapın. Onlara mektuplar gönderin. Telefon edin. Faks gönderin. Sokakta yollarını kesin. Onlara bir sorumlulukları olduğunu söyleyin; kendilerine, sizlere ve insanlığa karşı.

Signorile, kariyerinin zirvesine geldiği sırada, kabuğunu kırmak kavramı tamamen kullanılmış bir şeydi. Yukarıdaki paragrafın alındığı kitaba, Signorile şu alt başlığı koymuştu: "Seks, Medya ve İktidarın Kabukları." Ya şu, ya da buydunuz. Bir kadınsanız ve diğer kadınlarla sevişiyorsanız veya seviştiyseniz ve kabuğunuzu kıramadıysanız, o zaman kabuğun içindeydiniz. İki seçenek vardı: gey ya da heteroseksüel; Narnia ya da İngiltere. Eşcinselliğin başlangıcını oluşturan Ulrich ve Hirschfeld'in biyomedikal tanımlamalarının doğal uzantısı olan kabuk kavramının ortaya atılmasıyla birlikte iki dünya yaratılmıştı. Bizim Narniamız kabuğun içinde değil dışında olsa da, hem geyler, hem de Lewis'in Pavensie çocukları olarak bizler daha heyecan verici bir dünyaya, kendimize karşı daha dürüst olabileceğimiz, yapımızdaki özgünlüğün ve yeteneklerin gerçek anlamda parıldayacağı bir dünyaya ulaşmak için bunun içinden geçmek zorundaydık.

Bert Archer

Eşcinselliğin sonu
ve Heteroseksüelliğin Ölümü
sf. 110

Queer

Queer sadece bağnazların ve aktivistlerin faydalanabileceği, bu ikisi arasındaki kimsenin işine yaramayacak, tıpkı zencilere arap ya da fahişelere amcık denmesi gibi, uçlarda bir kelimedir. Yine arap ve amcık gibi, son derece önemli ve yalnızca kısmen keşfedilmiş bir aleme işaret etmektedir. Alaycı ifadelere saygınlık kazandırmak gayet yerinde bir davranış; alay konusu olagelmiş kişilere geçici bir güç ve rahatlık sağlıyor. Ancak insanın derisinin rengi açıkça görülebildiğinden, siyahlar için bu alaycı ifadenin ikili kullanımı, hiçbir zaman silinemeyecek farklılıkların gerçekliğinin vurgulanması anlamına geliyor; ve insanlar farklılıkları asla gözardı etmezler. Amcık kelimesine gelince, konu kadın cinselliğiyle, zevkle ve kadının bebek yapma meselesinin üstesinden gelip, cinsel açıdan erkeklerin korktuğu kadar iştahlı olabilmeleri ile ilgili. Gerçekten de sarsıcı bir kelime, zaten amacına, bir dereceye kadar bu şekilde hizmet ediyor.

Queer ise çok daha kapsamlı; mantıksal açılımı düşünülünce çok daha geniş anlamlı bir kelime. Nation gibi, radikal farklılığı ve marjinalliği vurgulayan örgütlerin bu kelimeyi kullanmasına karşın, queer'in temel önermeleri cinselliğin eğlence demek olduğu; cinsiyete, dine veya herhangi bir ahlak anlayışına bağlı kalınmaksızın herkes tarafından yaşanabileceği ve kendi başına, ahlaken nötr olduğudur. Yani vibratörle yapılan seksin, çubuklarla yemek yemekten daha sapıkça olmadığı anlamına gelir.

Queer kimliği, programlı bir şekilde cinselliğe atfedilen kutsallığın reddi olarak görülebilir; ki bunu, cinselliği kutsallığına rağmen istismar etmekten ayırmak gerekir. Ama buna queer demekten vazgeçelim artık, ne dersiniz? Çünkü buna queer dediğimiz sürece, kulağa diğer insanların, tuhaf insanların yaptığı bir şeymiş gibi geliyor. Bunu,  hepimizin yaptığı bir şey olan cinsellik olarak adlandıralım.


Kitap: Eşcinselliğin Sonu
ve Heteroseksüelliğin ölümü / Bert Archer

Queer & Sade

Queer teori, sadece cinsel farkı tamamen yapısöküme uğratma iradesinin en kökten bir uyarlanması değil, aynı zamanda sapıklığın uygarlık için zorunlu olduğu düşüncesinin de yok edilmesidir. Bu teori aynı zamanda biyolojik ve sosyal cinselliği reddetmektedir, her bireyin şu ya da bu cinsiyetin konumunu, kıyafetlerini, davranış, fantazma ve sayıklamalarını her an almaya hakkı var sayılmaktadır. Buradan da yasaya karşı gelen cinsel pratiklerin -göçebelik, pornografi, iskarpincilik, fetişizm, röntgencilik vs. heteroseksüel denilen toplumun ortaya çıkardığı kuralların benzerinden başka bir şey olamayacağını iddia etmeye kadar gidilir.

Görüldüğü gibi queer teorinin bu söylemi, daha püriten biçimde de olsa Sade'ın ütopyasının sürdürülmesidir. Ama Sade cinayet, ensest ve ters ilişkiyi, Yasanın tersine döndürülmesinin merkeze alındığı hayali bir toplumun temelleri haline getirir oysa queer teori insan cinselliğini nefret aşkına hiç yer vermeyen evcilleştirilmiş bir erotiğe dönüştürür. DSM'nin sınıflandırmalarının akıllıca ve incelikli bir madalyonun öbür yüzü tarzı tersidir. Çözümlemelerinin incelikleri ne olursa olsun, sapık cinselliğin örneklerinin, rollerin ve konuşmaların böyle bir hesap alanına dönüştürülmesi, cinselliği normalize etmenin yeni bir şeklidir. Sınırları silmek ve sapıklığın cinsellik düzenlemesi içindeki yasa kırıcı gücünü inkar etmek, işi de sapıklığın adını sansürlemeye kadar götürmek, her türlü kuralın ölçüsü olarak silme kavramını almak demektir.


Elisabeth Roudinesco
Sapık Toplum


* Queer tuhaf anlamına gelir, bu terim eşcinselleri aşağılayıcı bir terimdi uzun zaman. Onlar da bu terimi yeniden sahiplenerek, heteroseksüelliği göreceleştirmeye, eşcinsellik terimi ortaya çıktığından bu yana, normalliğinden etmeye dayanan en kökten hareketin sembolü olarak almışlardır.

Queer Documentaries


Queer kelimesi, ‘tuhaf’, ‘acayip’, ‘iğreti’, ‘kötü’, ‘şüpheli’ vb. anlamlara gelirken, 1980’lerin sonunda eşcinselleri aşağılamak için kullanılan kavram, 90'lı yıllarda kastî ve stratejik olarak cinsel sınıflandırmalara karşı duranlar tarafından sahiplenilmiş, heteronormatifliğin dayattığı kimliklerin dışına çıkarak, eşit hak taleplerinin mücadelesine doğru gelişen hareketin adı olmuştur.

Queer, heteroseksüelliği norm olarak benimseyen toplumun içinde ben ve öteki kavramlarını sorgular. Cinsiyetin tek bir bağlamla şekillenemeyeceği, sabit olamayacağını savunur ve değişen toplumsal koşullarla hukuk, ekonomi, sanat vb. alanlara kadar sarmalanmış heteroseksüel bakışı, rejimi ters yüz etmeye, dönüştürmeye çalışır. Bu sorgulamalarla queer kuramı geliştirir.




Bu sitenin amacı, queer kuram üzerine düşünmemizi kolaylaştıracak, öncellikle yerelde queer öznelliklerin heteronormatif ağlar içinde toplumda karşılaştıkları baskı, ayrımcılık, şiddete karşı yaşadıklarına tanıklık edip, yaşadıklarına ne gibi çözümler ürettiklerini, yaygın görüşlerin karşısında nasıl durup, mücadele ettiklerine bakarken; queer kuram üzerine düşünme, bilgi üretmenin daima değişen ve kendini yenileyen ilişkilerine, meselelerine karşı nasıl tavır alabileceğimize karşı sorunsallar üretebilmenin yollarını açmaktır.

Biyolojide, psikolojide ve toplumda EŞCİNSELLİK

1. Eşcinsel Erkeğin biyolojisi ve psikolojisi

Biyolojik açıdan, eşcinsel erkek normal bir erkek gibi görülür. Kromozom donanımı XY tipindedir; hormonlarının yüzdeliği yeterlidir; üstelik androjen hormonu enjeksiyonu libidosunu artırır, ancak eğilimlerinin yönünü değiştirmez. Sentez östrojenlerinin, iki partner için de engelleyici bir etkisi vardır. Ara eşeylilerle karıştırılmaması gereken gerçek eşcinsel, tüm ikincil erkek karakterine sahiptir: kaslar, kıllar, ses, giyiniş. Şu halde, eşcinsellikte, psişik etkenin rolü baskın gibi görünür. Freud'a göre eşcinsellik, gencin, çok uzun süre anneye duygusal olarak bağlı kalmasından kaynaklanır. Erinlikten sonra "dekorunu değiştirmeli" ve erkekleştirici bir nesnede karar kılmalıdır. Ancak, bazıları "virajı alamaz" ve annelerinden vazgeçmek yerine, onunla daha çok özdeşleşirler. Annenin yerini alabilen (başka deyişle onları sevebilen ve üstlerine titreyebilen) bir başkasını ararlar. Bu aktarım kısmen de olabilir: o zaman, bu tür öznelerin, aşk nesnesini belirleyen değerlere başvurma ile kendini gösteren eşcinselliğe, gizli ve genelde bilinçsiz bir eğilimleri olur. Bu durumda, tüm "açımlayıcı" oluntunun dışında kalan eşcinsellik, kişinin kendisi tarafından tüm yaşamı boyunca bilinmeyecektir.

Su götürmez eşcinseller evlenirler ve çocukları olur. Eşcinsel, eğer bunun bilincine varırsa, eğitiminin, toplumsal baskıların etkisiyle durumundan utanç duyabilir, kendini suçlu hissedebilir ve evlenerek, çocuk yaparak aldırmamaya çalışabilir. Bununla birlikte, kimi zaman uzun ve acı verici bir savaşımın ardından, sonunda eğilimlerine yenilir,  Bu durum, ilk eşcinsel birleşmeden sonra, bir çöküntü sendromunu ortaya çıkarabilir ve bir intihar girişimine varabilir.

Diğer durumlarda kişi eşcinselliği üstlenir. Benzerlerine yardım eder ve seve seve belli bir inanışı yaymaya girişir.

Eşcinsel erkeğin toplumsal davranışı çok değişkendir: yabancı ya da az çok yabancı çok sayıda partnerle teması doğuran, yarını olmayan kıs birleşmelerle yetinebilir. Salgın hastalıklar bilimi,  açısından bunlar, AIDS bulaştırma konusunda yüksek risk taşıyan kişilerdir.

Bunun tersine, kimi zaman kıskançlık, gerginlikler, suçlamalar, sevgi gösterileri, barışmalarla birlikte gerçek bir "evlilik konforu" içine yerleşen sürekli çiftler de söz konusudur. Çiftleşme "tekniği" çok değişken, ancak genelde hep aynıdır (ağız ve penis teması: emme, makat ve penis teması: sodomi, kimi zaman basit okşayışlar ve karşılıklı masturbasyon). Genel olarak, yerleşik bir çifte, geleneksel biçimdeki heteroseksüel çiftlerdekilerle aynı kültürel ve tutumsal farklılıklar gözlemlenir. Gerçekten de bu kişi erkeksidir, bir mesleği vardır, sorumluluklarını gerçekleştirir ve kararlar alır; diğeri dişildir; daha uysaldır, evle ilgilenir, ev içindeki işleri yapar, alışverişe gider. Ancak rollerin dönemsel olarak değişmesine tanık olunabilir.



2. Eşcinsel kadınların biyoloji ve psikolojisi

Dişil eşcinsellik, ataerkil toplumlarımızda eril eşcinselliğe oranla her zaman daha az dramatikleştirilmiş ve daha fazla hoş görülmüştür. Bir skandaldan çok, bir merak konusu olmuştur (hatta, bazı erkekler için erotik bir uyarı nesnesi).

Tıpkı erkeklerdeki gibi, ikincil cinsel karakterleri ilgilendiren hiçbir kromozom ya da hormon anomalisi, dişil eşcinselliği yansıtmaz. Lezbiyenler, anatomik ya da fizyolojik olarak normal görünürler. Burada da sapma, salt psişiktir. Freud'a göre, dişil eşcinselliğin, fallik dönemin sonunda ortaya çıkabildiğini daha önce söylemiştik. Penisinin olmayışını kabullenemeyen küçük kız, klitoris etkinliğini doğrulayarak, penisin eksikliğini giderebilir. Erkeklik kompleksini terk edemezse eşcinselliğe teslim olur ve partnerlerinin karşısında duruma göre, ya babanın aktif rolünü (aktif eşcinsellik) ya da çocuğun rolünü (pasif eşcinsellik) benimser.


3. Toplum İçinde Eşcinsellik


Bugün eşcinsel, artık bir "suçlu", bir "sapkın" olarak değil, farklılığını korumaya diğerleri kadar hakkı olan "ayrıksı" olarak görülmek istiyor. Eşcinselliği marjinalleştirmekten çıkarmak isteyen, yasama yetkisinin lehte gelişimini daha önce anımsatmıştık. Ancak, toplumsal ağırlıklar öyle bir durumdadır ki, gerçek ve içten bir kabullenme için geniş halk topluluğuna çok zaman gerekecektir. Şimdilik eşcinsel erkek, günlük yaşamda, çalışma arkadaşları, komşuları, dostları tarafından ayrımcılık konusu olmayı sürdürüyor. En olumlu düşünüldüğünde, toplu alay konusu olacaktır, en kötüsü de toplumdan dışlanacaktır. Hemen hemen her yerde doğan yardımlaşma ve tanışma örgütlenmelerine rağmen ona göre yaşam hiçbir zaman kolay değildir.

Erkek ya da kadın eşcinseller, genelde, derin bir duyarlığa ve birçok itkilerini yüceleştirebilme tarzlarına bağlı olarak, sanat karşı belirgin bir ilgi gösterirler. Ve eğer çok sayıda sanatçı eşcinsel ise, bu rastlantı sonucu değildir. Yaratıları, acılarını anlatır.



Jacques Ruffie'nin Cinsellik ve Ölüm
kitabından (Sarmal Yayınları, 1. baskı 1999)
Sayfa  254 - 258

Eşcinsellik

Eşcinsellik denilebilir ki, cinsellik ve doğurma arasındaki ayrımın en yüksek düzeyini temsil eder, çünkü burada, tensel edim, en küçük üreme olasılığı olmaksızın, cinsel zevkin doruğuna ulaşabilir.

Öte yandan, embriyolojik yaşamın başlangıcında, omurgalıların (ve hatta omurgasızların) cinsel gizilgüçlülükle -erkek ve dişi- donatılmış olduklarını görmüştük. Bu yüzden de, bir sapmayı sağlamak için az bir şey yeterli olacaktır: Her birey, şu ya da bu dönemde fizyolojik ya da daha sonra anlıksal olarak çifcinsli bir evreden geçer. Eşcinsel, aynı eşeyden kişilere karşı fiziksel bir ilgi (ve genelde farklı eşeyden olanlara karşı bir antipati) duyan kişidir.

Hemen belirtelim ki sapiens, eşcinsellik ayrıcalığını elinde bulundurmak konusunda yalnız değildir. Birçok memelide, bir başka erkeğe aşmayı deneyen bir erkeği ve diğer erkeğin, dişi eşeye özgü çiftleşme davranışını takındığını gözlemlemenin olağanüstü olmadığı doğada, eşcinsellik varlığını sürdürür. Ancak iki dişinin çiftleşmesine de rastlanır. Daha önce de söylediğimiz gibi, eşcinsellik, kesin olarak üst omurgalılarda da görülür. Şebekler topluluğunu çevreleyen ve dişilere ulaşamamış olan bekar erkeklerde; çiftin, küçükleri beslemesine yardım eden, ancak üremeye doğrudan katılmayan kuşlarda vb. sık sık gözlemlenir. Eşcinsellik, iki eşeyi de her zaman etkileyebilir. Günlük yaşamda, iki tür eşcinsellik ayrımı yapılmaya alışılmıştır:

1. Vücut yapısından kaynaklanan eşcinsellik: Daha önce doğumda varolan ve asıl nedeni hala belirsiz olan eşcinsellik. Solak doğulduğu gibi, eşcinsel doğulur.

2. Edinilmiş eşcinsellik: Gerek gelişim sırasında (bkz. Freudçu dönemler; özellikle kadında, sonu eşcinselliğe varabilen fallik evrenin çıkmazları) gerekse daha sonra, çevrenin etkisiyle (karma okullardan önce, hiç değilse gizli bir eşcinsellik yatılı okullarda çok sık  görülürdü) edinilen eşcinsellik. Aynı eşeyli ergenlerden oluşmuş kapalı topluluklarda, olağan bir durum olduğu saptanmıştır. Bu durum, kaçınılmaz bir biçimde "özel arkadaşlıkları" doğurur. Önceden hazırlıklı olan bazıları bu ilişkiyi sürdürür; oysa ki grup aralanır ve onları toplum içine salıverir. Bu evre, onları ömürleri boyunca etkileyecektir.

İnsanlarda eşcinsellik, çağlara ve uygarlıklara göre çeşitli şekilde değerlendirilmiştir. Eşcinselliğin, Yunanlılarda genel bir durum olduğu sık sık söylenmiştir (kimi zaman oğlancılığa verilen "Yunan Aşkı" deyimi buradan gelir). Gerçeklik, daha az basittir. En çok işlenmiş ve en sık görülen biçiminde, genç bir ergen, eromen ya da sevgili ile bir yetişkin, eraste ya da aşık arasındaki ilişkiyi kapsıyordu. Bu ilişkinin fiziksel hiçbir yansıması olmayabiliyor ve çoğu durumda kibar aşkı andırabiliyordu. Bu, kuşkusuz kadınlar arasındaki ilişkiler için de geçerliydi. Ancak Ege denizindeki Midilli adasının gediklileri üzerine anlatılabilmiş olan her şeye ve kuşkusuz en ünlüsü Bilitis Şarkıları olan, üstün nitelikli kopyaların yakın dönemde yayınlanmasına rağmen, bilgilerimiz bu konuda kısıtlı kalır.

Gerçekte, ünlü bir kadın ozan olan Sappho Midilli'de yaşıyordu, Duygusal ve eşcinsel ilişkiler de dahil çeşitli ilişkileri sürdüren bir gurup öğrencisi ve kadın hayranları vardı çevresinde. Midilli sakinlerine gelince, Diğer Yunan adalarının sakinlerinden pek farklı değillerdi. Romalılarda, eşcinselliğe izin verilirdi; eşcinsellik, Tevrat (Levililer XX.3) ve dahası eşcinselleri cinlilerle özdeşleştiren Hristiyanlık tarafından yasaklanmıştır. Bu yüzden de, eşcinseller, 18. yüzyıla kadar yakılıyordu. Devrimci yasayı yeniden ele alan Napoleon yasası çok daha hoşgörülü görünüyor: Sadece ergin olmayan çocukları korumayı amaçlar, ancak erginlerin eşcinselliğinden habersiz görünür, dolayısıyla da aslında kabul edilmiş olur. Kuzey Amerika'da bu kural eyaletlere göre değişiklik gösterir. Bir kısmında, yasa yetişkinlerle ilgili olduğunda bile çok baskıcıdır. Diğerleri, aksine "gay" hareketlerinin etkisiyle, aynı eşeyli kişiler arasında bir tür "evliliği" resmen tanır. Stalin Rusya'sında, eşcinsellik, Hitler Almanya'sında olduğu gibi "bir toplum suçu olarak görülmüştür. Fransa'da, hoşgörülmüşlük farklılık kavramından olağan farklılık kavramına doğru aşamalı bir evrim gerçekleşir. Benzer bir hareket bugün de birçok ülkenin çıkardığı yasalarda görülebilir.


Jacques Ruffie'nin Cinsellik ve Ölüm
kitabından (Sarmal Yayınları, 1. baskı 1999)
Sayfa  254 - 258

Gender / Queer

Sözlükler cinsiyetin belirgin özelliğini biyolojik yönden vurgulamakta, örneğin, cinsel ilişkiler ya da erkek cinsi gibi terimlerle belirtmektedirler. Buna uygun olarak bu kitapta cinsiyet sözü erkek ya da kadın cinsini ve kadın ve erkeği belirleyen biyolojik organları tanımlamak, cinsellik sözü de anatomik ve fizyolojik olguları belirlemek için kullanılacaktır. Bu, cinslere bağlı olan ama öncelikle biyolojik olgulara dayanmayan davranış, duygu, düşünce ve düşleme gibi geniş kapsamlı alanları ister istemez açıkta bırakacaktır. İşte bu ruhbilimsel olgular konusunda, cinsiyet terimini kullanacağız. Erkek ve kadın cinsinden söz edilebildiği gibi, pekala erkeklik ve dişilikten de söz edilebilir ve bu sözler anatomik ve fizyolojik olgulara bağlanmadan söylenebilir. İşte bu nedenle, ilk bakışta cins ve cinsiyet sözleri birbirlerinden ayrılmaz gibi görünüyorlarsa da, bu araştırmanın bir amacı bu iki alanın (yani cins ve cinsiyet alanlarının) kopmaz bir teke tek ilişkisi gibi birbirlerine bağlı olmayıp, oldukça bağımsız yöntemler içinde bulunduklarını ortaya koymaktadır.  Robert J. Stolen


California cinsel kimlik enstitüsünde yapılan araştırmalara göre, cinsel organların oluşumundaki bozukluklar buna bağlı olarak doğuştan cinsiyetin yanlış belirlenmesi halinde, tanındığı ve koşullandığı cinsiyete aykırı bir biyolojik kimlik gösteren yetişkin erkeklerin ameliyat yoluyla cinsiyetlerini değiştirmek, söz konusu kişinin davranış, duygu, düşünce ve ilgilerini kadıncıl gelişimini sağlamış olan yetişme tarzının getirdiği birikimleri dağıtmaktan çok daha kolaydır. Stoller'ın yönetiminde California'da sürdürülen araştırmalar göstermektedir ki, (Ben bir kızım, ben bir oğlanım gibi) cinsel kimlikler, insanların sahip oldukları ilk kimliklerdir ve aynı zamanda en süreli, en kapsamlı kimliktir. Stolen daha sonra, cinsin biyolojik cinsiyetin ruhbilimsel ve bu nedenle de kültürel olduğunu belirtmekte ve 'Cinsiyet, biyolojik olmaktan çok ruhbilimsel ya da kültürel anlam taşıyan bir terimdir. Eğer, cins için kullanılan sözler 'erkek' ve 'dişi' ise, bunun karşılığında cinsiyet için kullanılacak "erkeklik" ve "dişilik" sözleri (biyolojik) cinsten bağımsız anlam taşıyabilirler.' Gerçekten de cinsiyet tanımı, biyolojiye aykırı düşecek kadar görecedir.  Her ne kadar dış cinsel organlar (penis, stroktum, testis) erkeklik duygusuna katkıda bulunurlarsa da, bu duygunun varolması için bu organların tümünün ya da birinin varlığı gerekmez. Aksine kanıt olmadığı için, çift cinsiyetli hastaları üzerinde araştırma yapan Money va Hampsons'a uyarak cinsel rolün, dış cinsel organların anatomi ve fizyolojisine bağlı olmaksızın, doğuştan sonraki etkilerle meydana geldiğini kabul ediyorum.

Bugün ana karnındaki dölütün, belirli bir dönemde y kromozomlarıyla birleşip erkek dönüşümüne girinceye kadar, dişi olduğuna inanılmaktadır. Ruhsal-cinsel olarak (yani erkek ve kadın ayrımına karşı erkek ve dişi kapsamı içinde) cinsler arasında doğuştan bir ayrım yoktur. Bu nedenle Ruhsal-cinsel kişilik, doğumdan sonra öğrenilmiş ve edinilmiş bir niteliktir.


Sonnet 20. Shakespeare


Doğuşta ve doğumdan birkaç ay sonrasına kadar olan süre içinde varolan durum  herhangi bir ruhsal-cinsel ayrışma göstermez. Nasıl embriyonda morfolojik cinsel ayrım, plastik bir evreden kesin bir değişmezliğe dönüşürse, ruhsal-cinsel ayrım da öylesine bir değişmezliğe bürünür ve hatta insanların, cinsel kimliğin, doğuştan, içgüdüsel olduğunu, doğuştan sonra öğrenilip kazanılan bir nitelik olmadığını düşünmelerine yol açacak ölçüde güçlü ve belirgin bir duygu haline dönüşür. Bu geleneksel varsayımın yanılgısı, sonradan öğrenilen bir şeyin gücünü ve sürekliliğini küçümsemektir. Hayvanlar üzerinde yapılan deneyler, bu yanlışı düzeltmiş bulunmaktadır.

Homofobi (İçteki Düşman)

Eşcinsellere yapılan zulüm genelde erkeklerin başka erkeklerden oluşan bir azınlığa karşı bir hareketi olmakla birlikte, bütün erkeklerin içindeki 'kadınsılığın' zorla bastırılmasının da bir sonucudur. Bu erkekleri kadınlardan uzak ve kadınları erkeklerden aşağı tutmanın bir yoludur. Örneğin Craig Owen 'homofobi bir cinsel azınlığa baskı uygulama politikası değildir öncelikle; daha çok bütün erkek ilişkileri tayfını düzenleyen güçlü bir araçtır' demiştir.

Homofobi, eşcinsel erkeklere zulmederek bütün erkekleri hizaya sokmakla kalmaz; erkeklerin içlerindeki kadınsılığı aşağılayarak aynı zamanda kadınları da aşağılar. Gayle Rubin'in gözlemlediği gibi, 'insan cinselliğinin eşcinsel bileşeninin bastırılması ve bunun sonucunda eşcinsellere yapılan baskı, kuralları ve ilişkileriyle kadınları da baskı altında tutan ayn sistemin  bir ürünüdür.' Çoğu erkekteki şiddetli, akıl dışı homofobi saplantısı, sadece kendilerinde kadınsı olarak gördükleri şeyden -içteki düşmandan- korkmaları bakımından açıklanabilir. Aynı zamanda, seksle, eşcinsel erkek kültüründe pervasızca gerçekleştirilen bu eylemle- ilgili korku, kıskançlık ve endişe duygularıyla da bağlantılıdır. "Homofobi" terimini ilk ortaya atan ve bunu 'eşcinsellere yakın çevrelerde bulunmaktan büyük korku duymak' olarak tanımlayan George Weinberg, homofobinin beş nedeni olduğunu söylüyordu. Bunlardan ilki ve günümüzde genel olarak kabul edileni homofobiyi kişinin kendinde eşcinsel arzuları olmasından duyduğu korkuya bağlıyordu (psikanalize aşina olanlar, bebeklikteki anal cinselliğin ve bununla ilgili tabuların önemini; iğdiş edilme ve erkekliği kaybetme korkusunu vurgulayacaklardır.) Diğer dördü, dinin etkisiyle, bastırılmış, kıskançlıkla, eşcinselliği yerleşik değerleri tehdit etmesiyle ve özellikle de cinselliği dölleme ve aile ile sınırlayan ideolojileri tehdit etmesiyle ilgilidir. 


*
Lynne Segal
Değişen Erkekler,
Değişen Erkeklikler




"Penis anüse girdiğinde, bir erkeğin penisini soktuğu zaman hissettiklerinden
 tamamiyle farklı bir doluluk, bir tatmin duygusu alınır."

Querelle, 1982, R.W. Fassbinder - Jean Genet'nin kitabından

Eşcinsellik

Bir insanın cinselliğinin derecesi ve türü, tininin doruklarına dek uzanır. 
(Nietzsche)


Cinsel eğilimin izlediği biyolojik yasaların fazlalığı eşcinselliğin toplumca inşa edilmiş bir yapıdan başka bir şey olmadığı savını çürütür. Kritik dönem, hormonların etkisi, beyin yapısı ve işlevlerindeki farklılıklar cinsel eğilimde biyolojinin rol oynadığına işaret koyar. Ancak Kinsey'in de işaret etmiş olduğu gibi kişiler "koyun ve keçi" olarak ayrılamazlar. Ve bir ya da her iki cinsiyete karşı eğilim pek çok farklı boyutta gerçekleşebilir. Özgün yaşam deneyimleri benzersiz biyolojik potansiyellerle etkileşime girerek her bireyin kendine özgü cinselliğini ortaya çıkarmaktadır.

Bu etkileşimlerin karmaşıklığı ve insan deneyiminin sonsuz çeşitlemeleri de neden eşcinselliğe şimdiye kadar kimsenin bir "niçin" bulamadığını açıklamaktadır. Ne Gunder Dörner'in hormon kuramları ne de soğuk, mesafeli babalar, aşırı düşkün anneleri içeren psikanalitik kuramlar araştırmalarla kanıtlanabilmiştir. Eşcinsellik insana özgü başka birçok deneyim gibi insan çerçevesi dışında açıklanamayacak kadar karmaşıktır. En insafsız niteliğimiz özellikle yeti ve yeteneklerimizin muazzam çeşitliliği ise birbirimizle olan ilişkilerde bazılarımızda sevebilme yetisinin hemcinse yönelmesi hiç de şaşırtıcı olmamalıdır.

Eşcinselliğin cinsellikle değil de sevgiyle ilgili olduğu söylenmiştir. Eşcinselliği tanımlamak her ne kadar zor olsa da ki buna tüm disiplinlerde çalışan tüm bilim adamları da katılacaktır: eşcinselin kendi cinsinden birine aşık olan kişi olduğu açıkça söylenebilir. Karl Wrichs'in dediği gibi,

"Doğa, gerçek aşkın olduğu yerdedir."


Kitap: Eşcinselliğin Doğal Tarihi, 
Francis Mark Mondimore

(bkz:kaotikbenlik.blogspot.com /2013/11/brokeback-lovers)
(bkz: kaotikbenlik.blogspot. com. /2013/11/brokeback-mountain-2005-ang-lee)

Homer's Phobia (Season 8, Episode 15)


Homer: - That John is the greatest guy in the world.
We got to have him and his wife overfor drinks sometime.


Marge: - Mmm, I don't think
he's married, Homer.


- Oh, a swingin' bachelor, eh? Well, there's lots
of foxy ladies out there.


- Homer, didn't John
seem a little... festive to you?


- Couldn't agree more.
Happy as a clam.


- He prefers the company of men.

- Who doesn't?


- Homer, listen carefully.
John is a homo-


- Right.

- sexual.


[ Screams ]

Oh, my God. Oh, my God. Oh, my God.
Oh, my God. I danced with a gay.
Marge, Lisa, promise me
you won't tell anyone. Promise me!

...

(türkçe altyazılı)
...

John:  Homer, what have you got against gays?

Homer: You know! It's- It's not usual. 
If there was a law, it would be against it.

Marge: Oh, Homer, please.
You're embarrassing yourself.

- No, I'm not, Marge. They're embarrassing me.
They're embarrassing America. They turned the navy
into a floating joke. They ruined all our best names,
like Bruce and Lance and Julian. Those were the toughest names we had.

Now they're just, uh-


John: Queer

- Yeah, and that's another thing.
I resent you people using that word. thats our  word for making fun of you

We need it!

Queer Okumaları'ndan


"Bana soracak olursanız queer her türlü toplumsal cinsiyeti, her türlü cinsel kanaati ve felsefeyi aşmaktadır. Queerlik bir varoluş halidir. Aynı zamanda bir yaşam tarzıdır. Ebediyen alternatif olan bir şeydir."


...pek çok kişinin "queer" terimini benimsemiş olmasının en bariz nedenlerinden biri, kendilerini hem heteroseksüel topluluklardan hem de yine pek çok kişinin iddiasına göre heteroseksüel muadilleri kadar zorlayıcı, yargılayıcı bir şekilde hareket eden gey topluluklardan da ayırmaktı. Bir tür sorunundan ziyade bir derece, az mı çok mu sorunu; istikrar ve toplumsal buyruk ile olan belirli bir suç ortaklığı içinde, hepimizin öyle ya da böyle sahip olduğu değişen yatırımlar meselesidir bu.



*Travesti: Belirli dönemlerde karşı tarafın giysilerini giyen

*Transseksüel: Tıbbi müdahale ile doğuştan sahip olduğu cinsel organını değiştiren kişi

*Transgender: Tıbbi müdahale yapmadan sürekli olarak karşı cinsiyetin toplumsal rolüne geçen kişi



"Queer bir kimlik kategorisi değil, queer belli bir koalisyona verilen bir ad. Genel kategorileri alt üst eden bir şey, "ben queerim" dediğinizde belli bir kategoriye ait olmuyorsunuz. İnsanlar ben geyim ya da lezbiyenim diye düşünebilir, ancak queer bunu ifade etmek için kullanılan bir kavram değil." Butler



"Queer" Amerikan lezbiyen ve gey politikasında ve akademisyen dünyasında 1990'ların başından bu yana bir kategori olarak popülerleşse de, terimin işaret ettiği çatışmaların lezbiyen ve gey kültüründe uzun bir tarihi var. Eskiden bir hakaret olan "queer" terimi lezbiyen ve gey erkekler tarafından kendilerini tasvir etmek için kullanılmaya başlandı. Bir benlik tarifi olarak kullanılan queer, gey ve lezbiyen kimliklerin aykırı ve yıkıcı potansiyellerini yeniden vurguluyor ve anaakım lezbiyen ve gey politikalarının reddettiği drag, fetişizm, sadomazaşizm ve çarka çıkma gibi öğeleri benimsiyordu.



*Açılma bizi zenginleştiren bir süreçtir. İlk kez bir LGBT kitap okumak sizi gey cemaate daha da çok iten bir diğer adımdır.


Gay Pride: Çağdaş gey/lezbiyen hareketlerinin tarih içinde çığır açmış olmasının sebebi, partnerlerin karşılıksız rızası, ilişkinin kamu tarafından tanınması ve ırk, etnisite, sınıf ve toplumsal cinsiyet kategorilerini aşan ittifakların kurulması gibi bir dizi yeni feminist etik ilkeyi kendi söyleminde barındırmış olmasıdır. Gey/lezbiyen hareketi böylelikle antik Yunan'daki aristokratik eril aşk etiğini aşmış ve daha kapsayıcı ve daha modern bir ihtimam etiğine ulaşmıştır. 



*


*


Dolap (Closet)

DOlap, kendi cinsel kimliklerini kamusal olarak itiraf etmeyecek lezbiyen ve geylerin ya içinde ikamet ettiği ya da aykırı cinselliklerini uyarladıkları özel, saklanma mekanını tarif eder. George Chauncey, dolabı " buradan çıkmadan önceki" hayatları kadar gey özgürleşme hareketinden önceki gey hayatını karakterize etmede genelde kullanılan mekansal metafor" diye tarif ediyor.

Terimim kökenlerinin "karanlıkta" kaldığını söylüyor ama kullanımının aslen "dolaptaki iskelet" kavramından geldiğini ve böylece hem egemen heteroseksüel kültürde hem de lezbiyen ve geyler tarafından kullanılan kavramın etrafına dizilmiş gizlilik, utanç, aşağılık olma ve gözetim gibi kavramları akla getiriyor. Terim, tarihsel olarak, Haziran 1969'da New York şehri'ndeki Stonewall ayaklanmalarından sonra kullanıma girdi. Dolap, hiç şüphesiz gey özgürleşme hareketinin başlangıcından bu yana hem kültürel hem politik açıdan güçlü bir gösteren haline geldi. Dolap metaforu, mevcut terminoloji, esasen dolap kapısını açma ve kamusal dünyaya adım atma kavramından gelen "dışarı çıkma" -artık bir öznenin cinselliğini ifade eden kısaltma- tarafından genişletilmiştir. Çağdaş lezbiyen ve gey alt kültürlerinde terim, artık "dolap" isminin yanı sıra, öznellik ifade eden sıfat formu "kapatılmış" ve "dolap kraliçesi", "dolap vakası", "dolap Tommy" ve "dolap dyke" özne tipleri taksonomisi işlevini görmektedir.

Amerikan gey dergisi The Advocate'in editörü Michelangelo signorile dolabı lezbiyen ve gey erkeklerin zihinsel, duygusal ve fiziksel hayatlarına derinden zarar veren bir şey olarak tasvir ediyor. Sonuçlarının çok geniş bir etki alanı olduğu bir trans kültürel fenomen olarak tarif eder:

Eşcinsel dolabın tanımı, eşcinsellikten korkulan ve nefret edilen İngiltere, Amerika Birleşik Devletleri gibi birçok ülkede aynıdır. Gey erkeklerin ve lezbiyenlerin, cinselliklerini erken yaşta fark ettiklerinden bu yana yaşamaya zorlandığı -toplumun dışına itilme ve bazen ölüm cezası altında- bir yerdir. Dolabın kurbanlarına dayattığı kaygı ve işkence kültürleri aşar, her yerde eşit derecede evrenseldir.

Signorile, net bir siyasi gündem dile getirir: "sırasıyla ülkemizde homofobiyi yok edeceksek, hangi kültürün parçası olursak olalım, hangi hükümet bizi yönetirse yönetsin, dolap da yok edilmelidir." Analiz formlarını, işleyiş ve etkilerini anlamaya başladığımız dolabı yerince yakından ve ayrıntısıyla incelemeyi ve sonra bu bilgiyle onu yok etmeyi hedefler.    


Gey ve Lezbiyen
Edebiyatı
   

Queer Tahayyül




Pınar Selek'in Maskeler Gacılar Süvariler 
kitabından

Tatlı-Kaçık Kıçlar


(Yazı)
Guy Hocquenghem


Fantazmatik olanın gerçekliğimizin büyük bir kısmını oluşturduğunu söylüyorsam da, onun [gerçekliğin] tümünü kapladığına, inanıyor değilim - dolayısıyla da [fantazmatik olanın] biyolojik olanla birlikte ve karşılıklı müdahale içinde var olduğu gerçeğinden kaçamam. Ama bu konudaki bütün araştırmalarımız halen fazlasıyla bölük pörçük. Aşağıda yazılanlarda biyo-fizik ve biyo-kimyayı bir kenara bırakıyorum ve bunun bütün sorumluluğunu üzerime alıyorum. Toplumsal alan, her durumda, heteroseksüelliğin belli bir modelinden toplumsal olarak türemiş fantazmaların kaotik bir karışımıdır. Bu model klasik psikanalizin yumurtladığı hayli yüksek sayıda klişeyi dolaşıma soktu.

Örneğin, eşcinselliğin narsisizm olduğu varsayıldı. Ama heteroseksüel, öteki cinste safça kendi türdeşini ararken, eşcinsel kadar narsisizmle damgalanmış durumda. Eşcinsel ise kendi cinsinde ötekini arar ve bunu yaparken heteroseksüel modeli reddeder, ama buna rağmen o modeli taklit etmekten kendini alamaz.

Sınır durumundaki bir vakayı ele alırsak, travestiyi örneğin, kadından daha çok kadın olduğunu görürüz. Çünkü kadın kendi cinsine tabiyken, o bir kadın olmak istemektedir. Ve tek kadın imgesi eril olduğu için, ne zamanki o imgeyi - annesininkine, kız kardeşininkine ya da karısınınkine değil de- kendi vücuduna uygulamaya karar verirse, bu adamın kadını çok daha iyi anlatması gerekecektir: aracısız, herhangi bir emir ötekine iletilmeden. Travesti, erkeğin arzuladığı kadının en kusursuz imgesidir - erkeğin varlığına mani olmaya çalıştığı en uzak imge.

Aynı şekilde, götünden sikildiğini hayal eden eşcinsel çok net biçimde bir erkek arıyordur. Kendini erkek arayan bir kadına benzer hale getirir ve fantazmatik olarak heteroseksüellik mefhumuna, eşcinsellikten daha fazla cevap verir. Gerçekten eşcinsel olması için, lezbiyen olması gerekir, ama dikkat: ancak kendisini bir erkek olarak düşlemeyen bir kadın karşısındaki bir lezbiyen... Yoksa bütün kurgu heteroseksüelliğe geri döner [...]

Özetle, gerçek eşcinsellik ancak bir kadının bir kadını arzulamasında ve bir erkeğin bir erkeği arzulamasında olabilir, bir diğer toplumsal cinsiyetin hayali bu arzunun içerisine girmediğinde. Ya da gerçek eşcinsellik [ikisi de] gay olan bir kadın ve erkeğin ya da [ikisi de] lezbiyen olan bir kadın ve erkeğin birlikteliklerinde ortaya çıkabilir. Bu durumlar gerçekten imkansız görünürler, çünkü eşcinsel hem kendine rağmen kendi cinsiyetindendir, hem de hayalini kurduğu ve hep karşıtını arayan öteki cinsiyettendir. Dolayısıyla eşcinsellik bile bastırılmış eşcinselliktir, çünkü imgesel düzlemde [imaginary] her zaman heteroseksüeldir.

Benzer bir akıl yürütme bizi şunu söylemeye götürecektir: gerçek heteroseksüellik ancak bir erkek bir kadını ya da bir kadın bir erkeği arzuladığında ve [onun] imgelemi [imaginaries] kendi toplumsal cinsiyetinin imgesini asla ve herhangi bir şekilde işin içine katmadığında olur. Bu tamamen mümkündür! Ve üstelik, heteroseksüel toplumun imgelemi [imaginary] tarafından da gerçekleştirilmiştir de; çünkü eşcinsel muhayyile bu toplum tarafından uyutulmuştur.

Dolayısıyla bizim eşcinselliğimiz ilksel, temel, hayvani ve bedensel olmak yerine heteroseksüel pratiklere ve diktelere bir karşılıktır yalnızca. Bu demektir ki, eşcinselliğimiz hazımsızlıktan ıstırap çekmektedir. Bir yandan bizi dünyaya getiren o sevgili normal insanlar kendi eşcinsel libidolarını gizlediklerinden, rastlantısal olarak seçeceğimiz her on kişiden dokuzunun, var oluşu bile bilinçli olmayacaktır. (Şunu iyi biliyoruz: insan türü içerisinde her iki adamdan biri kadın ve öbürü kendisinin gay olduğunu bilmiyor). Ve de eşcinselliğin ancak heteroseksüellik [olarak var] olabileceği, veya hiç olmayacağı, çılgın bir durumun içerisinde buluyoruz kendimizi.

Temel herhangi bir düzlemde eşcinsel olmadığımız için artık kendi utancımızı yüksek sesle bağırmaktan vazgeçmenin zamanı geldi. "Hepiniz eşcinselsiniz!" diye bağırmamız gerekiyor herkese. Ve bunu bu süreç içerisinde histerik olma pahasına yapmalıyız. Ve eşcinsellik, eşcinsellik olarak yaşanmadan gerçek anlamda bir biseksüelliğin olamayacağı artık kanıtlanmıştır. Bunun için de devrimci eylemlerimiz, sessiz çoğunluğun anti eşcinsel paranoyasının altına eşcinsellik tohumları yerleştirmek olmalı. Eğer arzu genellikle kadınlarla bağlantı kuran adamların arasında dolaşmaya başlarsa, [bu kişiler] kaçınılmaz olarak bizden çok daha fazla eşcinsel olacaklardır, çünkü kadın, aralarındaki hayalet ve bilinmez bir beden olamayacaktır.

Aynı şekilde biz gaylerin de, öteki cinsiyetin - sürgüne yollandıktan sonra - sodomi tiyatrosunda tekrar tekrar ortaya çıkmaktan vazgeçeceği bir tür eşcinsel eşcinselliği deneyimlememiz gerekiyor. Aksi halde, olmayı reddettiğimiz fantazmatik heteroseksüeller olmuşuz demektir/oluruz. 

Ben ancak eril [masculine] olduğum zaman bir adamla sevişmek isterim. Ancak dişil [feminine] olduğum zaman bir kadınla sevişmek isterim. Bütün masturbasyonlarımın sırrı budur (çünkü bütün insanlık beni istese de yine de onları kendimle aldatmaya devam edeceğim).

Ne zamanki bir kadın -lezbiyen olmayan bir kadın- fallusu bir hayal veya ikame etmeden başka bir kadınla sevişecek, ne zamanki bir erkek -gay olmayan bir erkek- bir vajina deliğini titreyerek düşleyip yerine bir kıçı ikame etmeden başka bir erkekle sevişecek, işte eşcinsellik o zaman başlamış olacak. O andan sonra eşcinsellik biseksüelliğin içerisinde kandırmaca olmadan, yanlışlar olmadan, aldanma olmadan eriyebilecek. Kendimizi, aslında bizim de olmayan ve taklit ettiğimiz bir cinsiyetten arındırdığımızda, ve bunu bir anlık özgün (bedenini yalnızca işler bir kavram olmadığına yemin ettiği) eşcinsellikle yaptığımızda, işte o zaman, muğlak olan muğlaklığını yitirecek.

O zaman hepimiz tek bir cinsiyete ait olabiliriz ve kendimiz, ötekiyle aynı bilinçte, aynı yoğunlukta ve bütün olası bağlara izin veren bir eşzamanlılıkta bulabiliriz. İşte o zaman eşcinsellik ve heteroseksüellik birbirlerinin polisi olmaktan çıkacaklar. Orgazm ve orgazma çıkan yol da, -aynen ölüm tehdidi daimiyken olduğu gibi- sonunda neşeli bir ölüm riskine dönüşecek. Cinsellik dünyayı dehşete düşürmeyecek, tersine tahrik edecek.   



Queer Tahayyül
kitabından alıntıdır.


Cinsel Yönelim ve Cinsiyet Kimliği Hakkı!

"Görünür olmak, ortaya çıkmak, söz almak isteseniz de istemeseniz de bir politik mücadele alanının parçasıdır. Kısacası politik olmadan eşcinsel olamazsınız. Sadece kendi cinsinden biriyle yatan bir kişi olursunuz. Kendi cinsinden biriyle yatan kişi olmakla yetinmek ise sizi her türlü baskılama sisteminin karşısında silahsız ve çaresiz bırakır." Murathan Mungan


Türkiye'de eşcinsellerin örgütlenme ve özgürleşme mücadelelerinde bir dönüm noktası olan 1 Mayıs 2001'de  Ankara'da alanlara çıkmaları ile hem LGBT camia, hem toplum hem de medya açısından geri dönüşü olmayan bir sürece girilmişti.

"Peki ya eşcinsel işçiler?" diye soran ve elden ele dolaşan 1 Mayıs bildirisinde, "Eşcinsellerin kurtuluşu heteroseksüelleri de Özgürleştirecektir!" deniyordu.

"Bizler kadınları seven kadınlar, erkekleri seven erkekler olarak, Buradayız! Eşcinseliz!

Mehmet ile Ayşe grev meydanında nişanlanırken, aşklarını mücadelelerine eklerken, o meydanda Ali'yi seven Ahmet'in; Ayşe'yi seven Hatice'nin olduğu hiç aklınıza geldi mi? Neler yaşadıklarını, hissettiklerini düşündünüz mü?

Sokaklarda 'ibne' diyerek ardından gülünen, fıkralara konu edilerek aşağılanan, dayak atılan, kendini saklamak, heteroseksüel rolü yapmak zorunda kalan eşcinseller hiç uzakta değiller...

Alışveriş yaptığınız bakkal ve pazarcının, çocuğunuzun öğretmeninin, yemeğini yediğiniz aşçının, bindiğiniz belediye otobüsü şoförünün, okulda sıra arkadaşınızın, yanı başınızdaki iş arkadaşınızın eşcinsel olabileceğini hiç düşündünüz mü?

Bu sistemin kendini korumak için sürdürdüğü  kadınların ve eşcinsellerin aşağılanmasına ve erkekliğin yüceltilerek hayatlarımızın baskı altında tutulmasına suç ortaklığı yaptığınızın farkında mısınız?

Kadınların ikinci sınıf, eşcinsellerin üçüncü sınıf insan muamelesi görmesine neden olan aynı heteroseksist düzendir. Kadın arkadaşlarımızla ya birlikte mücadele edeceğiz ya da boşa kürek çekmeye devam edeceğiz. Evde çocuğunuz, iş yerinde arkadaşınız, okulda öğrenciniz, kapitalizme karşı mücadele yoldaşınız olan EŞCİNSELİ efendinin dili ve ahlakıyla yargıladığınızın farkında mısınız?

Biz eşcinseller Almanya'da Naziler tarafından katledildik, Rusya'da Stalin tarafından hapsedildik, Çin'de Mao tarafından yok sayıldık... Türkiye'de uğursuz bir ablukayla kuşatıldık.. Heteroseksizm, özgüvenimizi ve onurumuzu ayaklar altına aldı, bizi maskelemeye çalıştı. Sözlerimiz, düşüncelerimiz 'muzır' bulundu: Poşetlendik.

Artık yeter!

Köylerde, metropollerde, fabrikalarda, bürolarda, sokaklarda, okullarda bir gerçek olarak varız ve her yerdeyiz. Aşkımız 'zevk'ü sefa', hayatımız bir fantezi, kimliğimiz 'haftasonu hobisi' değil!

Eşcinselliği yargılamak ve aşağılamakla bütün eşcinselleri bir yalan perdesinin ardına hapseden, okullarında zorunlu heteroseksüelliğe tabi tutarak hayatı zehir eden, metropollerde katleden bir sistemin sözcülüğünü ve ikiyüzlü ahlakının bekçiliğini yapmış olmuyor musunuz?

Sizce de eşcinsellere yönelik ilan edilmemiş bir savaş yok mu?

Bütün etnik, kültürel ve cinsel farklılıkları yok ederek hepimizi birbirimize benzetmeye ve dolayısıyla bizi öldürmeye çalışan bu sisteme karşı beraber mücadele edelim!"  



 NE HASTALIK NE GÜNAH! HOMOFOBİ VE TRANSFOBİYE SON!

Nedir, Queer?


Batı'da ortaya çıkıp gelişen ve bir noktada Türkiye'ye ithal edilen nice kavram gibi queer 'i de, olmayana ergi metoduyla tanımlamak, yani ne olduğunu anlatmadan önce, ne olmadığına karar vermek gerekiyor. Bunun iki sebebi var. Öncelikle, Batı'da da çıkışından bu yana, ne olup ne olmadığı konusunda kafa karışıklığına sebebiyet vermiş, dönüşüme uğramış ve genelgeçer kullanımlarında, bu karmaşıklığı hiçe sayan biçimde içi boşaltılmış bir kavram queer. Türkiye'ye ithal edilirken bu kafa karışıklığı da, içini boşaltma girişimleri de, paketin bir parçası olarak bize miras kalıyor. Öte yandan, Batı kaynaklı birçok başka kuram ve dünyaya bakış açısının Türkiye'ye taşınmasında yaşanan sorunlar queer özelinde de tekrarlanıyor. Yani bazı aşamaları atlayıp, gecikmişliği kazanca dönüştürmeyi amaçlayan bir kurnazlıkla, tartışmaya son noktadan dalınıyor. Bu iki açıdan queer, ne olduğu anlaşılmadan çok önce, yanlış anlaşılmaya başlanmış bir kavram Türkiye'de.

Queer ile ilgili dolaşımda olan yanlış kullanımların başında,  queer 'i lezbiyen, gay, biseksüel, travesti ve transseksüel kavramlarının tümünü birden kısaca ifade etmenin bir yolu olarak kullanmak geliyor. Her seferinde uzun uzun lezbiyen, biseksüel, gay, travesti ve transseksüel diye sıralamak yerine, tümüne birden  queer deme adeti, batı'da olduğu gibi Türkiye'de de var. Oysa eğer queer'in tek varlık sebebi ve anlamı bu olsaydı üzerine düşünmeye gerek kalmazdı. Bu durumda queer, bir kavram ve kuram, bir politik görüş ve duruş değil, hayatımızı kolaylaştıran bir kelime olurdu sadece.

Queer, lgbtt ile eş anlamlı değil. Queer, tüm lgbtt bireyleri kapsamadığı gibi, kimi heteroseksüelleri de içeriyor. Yani her lezbiyen, gay, biseksüel, travesti, transseksüel otomatikman queer olmuyor ama bu kategorilerden hiçbirine girmediği halde kesinlikle queer olan bir çok birey var. Queer, tüm farklı cinselliklerden, dördüncü aksiyomun işaret ettiği olası farklılıklar listesinin tümünü kapsayacak genişlikte bir cinsel çeşitlilikten yana. Dolayısıyla queer, cinsel çeşitliliğin, eşcinsel ile heteroseksüel gibi iki kategoriye indirgenmesine karşı bir duruş.


Bu noktada Türkiye'de  queer kelimesinin kulağa yabancı gelmesinin faydası var aslında; zira queer , daha az bilinen, tanınmayan, ayrıksı olan cinselliklerin adı. Türkçeleştirme denemeleri de yapılmamış değil. Misal bir dönem bizzat lgbtt bireyleri arasında "terso" kelimesi önerildi. Bir yandan argoda "yamuk yapmak" anlamına gelen bir kelime terso, diğer yandan, "bize ters gelir abi" mantığını çağrıştırıyor. Bu açıdan  queer kelimesinin çağrışımlarıyla örtüşüyor. Kuşkusuz kökenini, anal sekse "ters ilişki" denmesinden de alan bir türkçeleştirme bu. Konu aslen cinsel yönelim, yani yönelmek olunca,  queer de ters yönde ilerleyenler anlamına geliyor bu açıklamaya göre. Ancak Sara Ahmed'in de belirttiği gibi, burada sorun, sadece düz veya ters yönde hareketlenme değil, "hizadan çıkmak" aslında. Egemen heteronormatif anlayışın bizi soktuğu hizadan bir adım çıktığınızda, "sıradışı" hale geliyorsunuz. Gerçekten de eğer bu denli içi boşaltılmış bir kelime olmasaydı, "sıradışı", queer 'i en iyi karşılayacak kelime olabilirdi. Öte yandan "yamuk", "yoldan çıkmış", "çıkıntı", "sapkın", "tuhaf", "ayrıksı" gibi kavramlar da, tüm negatif yan anlamlarıyla birlikte, queer kelimesini karşılayabilecek kavramlar olarak gözüküyor. Zira, bu kavramların tümü hizayı bozmaya ilişkin.

Queer Stickers




Manifesto: Neden Dönme?

"Dönme"; çünkü öğretilmiş, alışılmış kalıplara yüz döneniz. Dayatılan diretilen normlara başkaldıranız, reddedeniz. "Bana kim olduğumu benden başka kimse anlatamaz." diyeniz, kendimize geleniz. Tabuları ezberleri bırakıp, içimize, gerçeğimize döneniz. Kadınlığı erkekliği sorgulayanız, sorgulatanız, hiç sorgulanmadan yaşayıp gitmenin kırılma noktasıyız. "Kız başına kalkışma"lara, "Erkeksin sen!" edebiyatına karnımız tok, doyalı çok oluyor. Cinsellik ve cinsiyetin kontrol aracı olarak kullanıldığı bir hayata doğduk; özgürlük ve özgüvenin kaynağı olacağı bir hayata dönüştürülebilmenin hayaline pervaneyiz.

Kim olduğuma dair peşin hükmün varsa eğer yanlış yoldasın. Sandığın sanmadığın, bildiğin bilmediğin herkesiz biz, her yerdeyiz. Politik aktivist, tasarımcı, seks işçisi, parlamenter adayı, işsiz, memur, mühendis, sanatçı, sekreter, öğrenci, doktor, öğretmeniz. Alt kat komşun, okul arkadaşın, akraban, hemşehrin, çoluğun, çocuğun, kardeşin, midyecin bile olabiliriz. "Sen kadın mısın, erkek mi?" sorularına sığmayacak genişlikteyiz, çok çeşitliyiz... Kadın olanımız da var, erkek olanımız da, ikisi birden olanımız da var, olmayanımız da, ne fark eder? Sana öğretilen kalıpların ötesinde gerçekler, ihtimaller ve sandığından çok daha kocaman bir hayat var, biz şahidiz!

"Dönme" sözcüğü bugüne dek hep aşağılamak, ezmek için kullanıldı. Biz bugün, hayatlarımız üzerinde "söz sahibi olabilen" bireyler olarak bu sözcüğün "dönüşünü" ilan ediyoruz. Ve diyoruz ki; hayat hiçbir zaman kısır ön yargılara, dar tanımlara, kavramlara sığmadı, sığmayacak!.. Gözlerimize iyi bakın, göz bebeklerimizde ışıldayan; işte bu "farkındalık" ve bu farkındalığın yol açtığı yollarda ezberlerin üstüne basa basa yürüyebilmenin onurudur. 


Queer Tahayyül
kitabından alıntıdır.

We're Queer, We're Here

Bize cinselliğin, şehvetin ve duyguların tek biçimi olarak heteroseksüelliği dayattınız. Oğlanlar kızları sever ve kızlar oğlanları. Sizin aşktan anladığınız, dinin buyruklarınca, bedenlerin üremesiyle kısıtlanmış; bizim evrenimiz ise arzular, hazlar, sevgiler ve yıldızlarla dolu.

Queer nefretini, farklılığa nefreti yaymaya son vermediniz. Bizi yaktınız, kapattınız, avladınız, sürdünüz, gazladınız, ihbar ettiniz, deli ilan ettiniz, üzerimize dersler verdiniz, gettolaştırdınız, kobay kıldınız, yadsıdınız ve kanıtladınız, test ettiniz, görmezden geldiniz ve bizlerden nefret ettiniz.

Heteroseksüelliğimiz öfkemizi büyüttü, isyanımızı besledi. Nefretiniz aşklarımızı daha da güzelleştirdi.

Bugün ve hiçbir zaman, ne sizin cinselliğinizi, ne normalliğinizi, ne sıkıcılığınızı, ne akıl hastalıklarınızı, ne de tahakkümü besleyen bu erkek egemen, ırkçı kapitalist sisteminize entegrasyonu istiyoruz.

Size entegre olmamız tutkularımızdan vazgeçmemiz demektir.

Bizi bastıranları taklit etmeyeceğiz. Ne imajlarınız, ne klişeleriniz, ne potansiyel zevkleriniz, ne de tüccarlarınız bizi ilgilendiriyor. Aşklarımız ve duygularımız normalleştirilemez, bedenlerimiz pazarlanamaz.

Bizleri kapitalinizin içinde pazarlayamayacaksınız. Bizleri yönetemezsiniz.

QueerAge


Kuir?

Queer'in Türkçesi yok. Bu yazıyı hazırladığım 2011 sonbaharında Pempe Hayat Derneği 1. Kuir Sinema Festivali'nin programını ilan etti. Günlük hayattaki kullanımı yazıya döküp resmileştirerek queer'in kuir olarak anılmasına öncülük edebilecek bir adım bu. Gelgelelim queer'in İngilizcede bir anlamı varken Türkçe'de bir anlamı yok. Düşünerek, konuşarak, yazarak adım adım queer'in anlamını kuir'e yamasak bile, queer'in çağrışımlarını kuir'e yamayamayacağımız kesin. Queer tuhaf, tekinsiz, sıra dışı, anormal, beklenmedik demek. Daha da önemlisi günlük kullanımda eşcinsel demek. Ama sakin sakin eşcinsel demek demek değil. Heteroseksüellerin eşcinselleri aşağılamak için kullandıkları saldırgan, agresif bir tonlamayla söyleyerek eşcinsel demek. Velhasıl kuir diye bir kelime uydurabilir, eşcinsellik de dahil olmak üzere tüm sıra dışı cinsellikleri anmak için bu kelimeyi kullanabilir, hatta zamanla kuir'in Türkçede de sıra dışı, tuhaf, alışılmadık olanı işaret etmesine yol açabiliriz. Ama bunları yaparak İngilizce konuşulan ülkelerde queer düşüncesinin ortaya çıkmasının ne anlama geldiğini tecrübe edemeyiz. Bir hakaretin sahiplenilmesinin, benimsenmesinin, üzerine düşünülmesinin, konuşulmasının, yazılmasının ve an be an bu kelimenin olumsuz anlamlarından uzaklaşarak dönüşmesinin ve elbetteki bu dönüşümün kelimenin işaret ettiklerine de sirayet etmesinin ne demek olduğunu bilemeyiz. Heteroseksüellerin eşcinselleri aşağılamak için kullandıkları sürüyle kelime bu dilde de mevcutken bunlardan birini queer'in Türkçe karşılığı olarak kullanabilseydik ve bu kelime etrafında düşünseydik ne değişirdi? Örneğin, ibne. Akademik ilgi alanlarımıza queer teori ya da kuir teori yazmak yerine ibnelikle ilgileniyorum yazmak mümkün olabilir miydi? 1. İbne Film Festivali adı üstünde tuhaf bulunur muydu? Ben de o zaman ibne sanat üzerine düşünüyor olurdum. Bu yazıda kaç kere queer kelimesi geçecek kim bilir? Her birinin yerine küfür gibi ibne yazmaktan bir süre sonra rahatsız olabilirdim. Bu rahatsızlığa rağmen yazmak elbette başka bir tecrübe olurdu.

Queer'i kuir olarak Türkçeleştirmek, en azından bir süreliğine bu rahatsızlıktan uzak kalmamızı sağlayabilir... (Seda Ergül'ün yazısından, Queer Tahayyül kitabından alıntıdır.)