Melankoli etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Melankoli etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Geçicilik Üzerine - Freud

Yazıda adları geçmeyen sessiz sakin arkadaş Lou Salome
ve genç ama meşhur pesimist şair de Rilke. Freud bu iki isimle yaptığı
bir kır gezintisinden sonra aşağıdaki yazıyı kaleme alır:


Viyana, Kasım 1915


Bir süre önce sessiz sakin bir arkadaşım ve genç ama meşhur bir şairle birlikte çiçeklerin tomurcuklandığı güzel bir kırda gezintiye çıktık. Şair doğanın güzelliğine hayran kaldı ama zevkini çıkaramadı. Bütün bu güzelliğin, insanın elinden çıkma bütün güzel ve muhteşem şeyler gibi, yok olmaya mahkum olduğu düşüncesi onu rahatsız etmişti. Bir zamanlar inandığı ve hayranlık beslediği her şey ölüme mahkum olduğu için değerini yitirmişti.

Bütün güzel ve mükemmel şeylerin çürüyecek olması, bildiğimiz gibi, insanın zihninde iki farklı tepkiye yol açar. Biri genç şairinki gibi acı verici bir mutsuzluktur, diğeri de bu aşikar gerçeğin inkarı. Hayır! Doğanın ve Sanatın, duyu dünyamızın ve dış dünyanın bütün bu güzelliklerinin gerçekten de yok olacak, hiçliğe dönüşecek olması imkansız. Buna inanmak çok duyarsız ve küstahça olurdu. Bir biçimde bu güzelliğin bütün yıkıcı güçlere direnmesi ve onları alt etmesi gerekiyor. Ama bu ölümsüzlük talebi, kuşku götürmez biçimde, gerçekliğe sahip çıkmak isteğimizin bir sonucudur: acı olan yine de gerçek olabilir. Her şeyin geçici olduğunu çürütmenin bir yolunu bulamadığım gibi, güzel ve mükemmel olanın lehine bir istisnanın olduğu konusunda da ısrar edemedim. Ama bu kötümser şairin geçiciliğin güzel olanın değerini azalttığı yolundaki görüşüne itiraz ettim.

Aksine arttırır! Fanilik değeri, nedret değeridir. Haz alma olasılığının sınırlanması hazzın değerini arttırır. Güzelliğin geçiciliğinin o güzelliğin bize verdiği hazzı kesintiye uğrattığı düşüncesinin anlaşılmaz olduğunu söyledim. Doğanın güzelliğine gelince, kışın yok ettiği her güzellik bir sonraki sene tekrar gelir; o halde hayatımızın uzunluğunu kıstas alarak bu güzelliğin sonsuz olduğunu söyleyebiliriz. İnsan bedeninin ve yüzünün güzelliği hayat süresince yavaşça yok olur ama bu geçiciliği taze bir cazibe katar ona. Sadece tek bir gece açan çiçeği sırf bu yüzden daha az güzel bulmayız. Bir sanat eserinin veya entelektüel bir eserin salt zamansal sınırlılığı nedeniyle güzelliğinin veya mükemmelliğinin değerini niçin kaybetmesi gerektiğini de anlayamıyorum. Bugün hayranlık beslediğimiz resimlerin ve heykellerin toza dönüşüp yiteceği günler de gelecek; ya da bizden sonra gelecek olan nesil şairlerimizin ve düşünürlerimizin eserlerini artık anlamayacak veya dünya üzerindeki bütün hayatın sona erdiği bir jeolojik döneme girilecek, ama bütün bu güzelliğin ve mükemmelliğin değerinin tek kıstası bizim duygusal yaşamımızdaki önemi olduğundan, bizden sonra da hayatta kalmasına gerek yoktur; mutlak süreden bağımsızdır.


Bunların su götürmez gerçekler olduğunu düşündüm ama ne şair ne de arkadaşım üzerinde bir etki bırakamamış olduğumu fark ettim. Başarısızlığımdan, muhakemelerinin güçlü bir faktörün etkisi altında olduğunu çıkarsadım ve sanırım daha sonra bu faktörün ne olduğunu keşfettim.Güzellikten haz almalarını engelleyen, yasa başkaldırıyor olmalarıydı. Bütün bu güzelliğin geçici olduğu fikri bu iki duyarlı zihne güzelliğin kaybının yasını önceden tattırıyordu ve zihin acı veren her şeyden kendini dürtüsel olarak geri çektiğinden, güzellikten aldıkları hazzın bu güzelliğin geçici olduğu düşüncesiyle kesintiye uğradığını hissediyorlardı.


Sevdiğimiz veya hayranlık beslediğimiz bir şeyin kaybının yasını tutmak meslekten olmayan bir insan için o kadar doğal bir şeydir ki, bunu aşikar olduğunu düşünür. Ama psikologlar için yas kocaman bir bilmece, kendi üzerinden açıklanamayan ama başka bilinmezliklerin kaynağı olan olgulardan biridir. Belli ki, gelişimin ilk evrelerinde kendi benliğimize yönelen belli bir sevgi kapasitemiz var - buna libido adını veriyoruz. Daha sonra, yine gelişimin oldukça erken bir evresinde, libido benlikten nesnelere yönelir ve böylece bu nesneler benliği içine alır. Bu nesneler zarar görür veya kaybedilirse sevme kapasitemiz (libidomuz) bir kez daha özgürleşmiş olur; o zaman ya başka nesneleri içine alır ya da geçici olarak egoya yönlenebilir. Ama libidonun nesnesinden ayrılışının bu kadar acı veren bir süreç olmasının nedeni bizim için hala bir muammadır ve şu ana değin bunu açıklayabilecek herhangi bir hipotez oluşturamadık. Sadece libidonun nesnesine tutunduğunu ve elde bir ikame varken bile kayıp nesnelerden feragat etmediğini görüyoruz. İşte yas da böyledir.

Kağıt İçiciler - Pavese

Yeniden gördüm akçaağaçlarla sazlar arasında Ağustos

Ay'ını,

Belbo'nun çakıllı kumları üzerinde ve gümüşle doluşunu

o akarsudaki her çizginin. Ama içine kapanık arkadaşım,

benimle bir kütüğün üzerinde oturan, o göğü görmüyor,

ağaçları duymuyordu. Çevremde, bütün çevremde

büyük tepelerin yükseldiğini biliyordum.

(Pavese)

Genç Werther'in acıları - Goethe


"İnsan tabiatının belli sınırları vardır; sevince, acıya, sıkıntıya bu sınırlar içinde katlanabilir.Sınırı aştı mı, perişan olur. Öyleyse burada mesele, bir insanın zayıf veya kuvvetli olması değil, maddi  manevi acılara dayanıp dayanmayacağıdır. Kendini yaşamaktan mahrum eden bir insana korkak demekle, ateşler içinde yanıp kavrularak ölen bir kimsenin korkak olduğunu söylemek arasında bir fark göremiyorum.

...

İnsanın bütün gücünü yok eden, bir daha kendine gelemeyecek ve hiçbir değişiklikle yaşayışını eski haline koyamayacak kadar kolunu kanadını kıran bir hastalığa ölümcül hastalık dediğimizi kabul ediyorsun. Öyleyse, dostum, şimdi bunu manevi alana uygulayalım. Manen kolu kanadı kırılmış bir insanı gözünün önüne getir. Her şey onun üzerinde nasıl iz bırakır, düşünceler onda katılaşıp kalır, sonunda, tutulduğu karasevda onun bütün düşünme gücünü alır, onu mahveder. Soğukkanlı, aklı başında bir insanın, o zavallının halini görmeyip ona öğüt vermesi boşunadır. Hastanın yanı başında duran sağlam bir insan, kendi gücünden birazını onun damarlarına akıtabilir mi?"

Sf.  62 - 63

4 Aralık 1913


Erişkin bir kimse olarak genç yaşta ölmek, hele kendini öldürmek dışardan bakınca korkunç bir şey. Gelişim sürecinin ilerki bir noktasında anlam taşıyabilecek tam bir ruh karmaşasıyla bu dünyadan çekip gitmek, umutsuzlukla ya da söz konusu davranışın büyük hesap içinde olmamış görüleceğine ilişkin biricik umutla bunu yapmak. Benim şimdiki durumuma da böyle bir gözle bakılabilirdi. Bir hiçi hiçe vermekten başka anlama gelmezdi ölmek, ama duygu için düşünülemeyecek bir şey sayılırdı; çünkü bir hiç de olsa nasıl insan bilinçli olarak kendini hiçe verebilir, hem de yalnız boş bir hiçe değil, hiçliğini salt kavranılmazlığından alan fırtınalı bir hiçe.