"Aklın uykusu canavarlar yaratır, ama o aynı zamanda
tüm sanatların anasıdır ve mucizeler de yaratır."
|
(Arture 231) Goya "hala öğreniyorum!" - arslan 1981 |
Avrupa’da 1789 sonrasındaki şiddetin büyük sanatsal betimi
yalnız İngilizler tarafından değil İspanyollar tarafından da ele alındı.
Francisco Josi de Goya y Lucientes (1746-1828) gotik anlayışa sahip en büyük
ressamdır. Goya’nın gotik görüşleri zamanının ahlaksızlığının bir ifadesidir.
Eserlerinde yalnızca kişisel bileşenler kullanmak yerine
evrensel değerleri de vurguladığı için, Goya’nın resimlerine biyografik eserler
olarak bakmak çok indirgemeci olacaktır. Ancak, eserlerinin çoğu onun tarihsel
çıkmazını yansıtmaktaydı.
Fransız Jakobenciliği Goya’nın İspanya’sında güçlü bir ters
tepki yarattı. Ülkenin aptal kralı IV. Carlos’un ısrarı üzerine, kuzeni XVI.
Louis’in 1793’teki idamının ardından Fransa’ya savaş ilan edildi. Askeri yenilginin
sonuçları felaket oldu. İspanya, kral katili Fransız rejimiyle müttefikliğe
(1795) ve bunun sonucunda da Britanya’ya karşı savaşa girmeye (1796) zorlandı.
Bunu izleyen yıllarda İspanyol aydınların aydınlanma amaçlı reformları,
monarşiden kaynaklanan baskı, reaksiyon türünden popülist ayaklanmalar,
milliyetçilik, dış müdahaleler, savaş ve kıtlık tarafından sulandırıldı ve
başarısızlığa uğradı. Goya’nın 1790’ların başlarına ait sahnelerinde,
bireylerden oluşan bir kalabalık yerine suratların ve bedenlerin hep birlikte,
kişisellikten uzak, duyarsız ve sonuçta canavarca bir varlığa dönüşecek
biçimde karıştığı ya da birbirine bulaştığı bir yığın görülmektedir. Bu,
İspanyol yaşamı üzerinde la plebe, la multitud, el vulgo kavramlarının baskıcı
etkisini yansıtmaktaydı. 1793’te halk Roma Katolik Kilisesi’ni Fransız
Devrimi’nin ateizmine karşı korumak için ayaklandı. 1808’de tutucuların
önderliğinde bir güruh, Carlos’u tahtı oğlu Ferdinand’a bırakarak görevinden
feragat etmeye zorladı. Napoleon bunu izleyen anayasal krizi bir bahane olarak
kullanarak kardeşi Joseph Bonaparte’ı İspanyol tahtına yerleştirdi. Goya’nın
dostlarından bazıları Fransız müdahalesini uzun zamandır gereken reformları
başlatmak için (Bonaparte kısa sürede Engizisyonu sindirmişti) bir yol olarak
görmekteydi; fakat, yeni yöneticilere karşı vatansever isyanlar söz konusuydu:
İlk kez olarak, Napoleon ürkmüş bir monarşi yerine hiddetli bir halkla yüz yüze
kalıyordu. 1814’e kadar, daha sonraları Wellington dükü ilan edilen Arthur Wellesley'in
orduları tarafından desteklenen vatansever gerillalar Fransızlara karşı
amansızca direndiler. Bu savaş esnasında Goya Fransız istilasına karşı duyduğu
tepkiyi ve yarımadanın savaş alanlarındaki dehşeti Les Desastres de la Guerra
(Savaşın Felaketleri, ilk yayımlanışı 1863) başlıklı bir seri oyma
resimle kaydetmeye başladı.
Salvator Rosa ve William Kent
gibi Goya da diğer sanatlardan unsurları uyarladı ve hem popüler kültürden hem
de yüksek kültürden ödünçlemeler kullandı. Umutsuz bir bakış açısına sahip,
enerjik, tepkisel ve inanılmaz ölçüde zeki bir adamdı. Goya’nın İspanya’sının
dehşet dolu şiddeti belki de onun zihninde abartılmaktaydı, zira 1792-93
sonrasında onu gitgide artan ölçüde sıkıntıya sokan akut sağırlığı yüzünden insanlarla
ilişkisi bozulmaktaydı. 1814’te Napoleon’un gücünün kırılması sonrasında,
İspanya tahtına VII. Ferdinand getirildi. Halk Joseph Bonaparte’ın krallığı
sırasında Ferdinand’ı idealleştirmişti fakat Ferdinand’ın zalim, ödlek ve
beceriksiz bir despot olduğu anlaşıldı. Ferdinand, Bastille baskınının ardından
Avrupa’ya çöken felaketlerin yol açtığı Aydınlanma felsefesine karşı somut bir
reaksiyon sergiledi. 1823’te, muhaliflere verdiği af sözünü tutmayarak nefret
dolu bir zalimlikle kendi insanlarını katletti; bir sonraki yıl Goya (birkaç
şahane portreyle resimlediği bu zalimin saray ressamıydı) kendi isteğiyle
Bordeaux’ya sürgün hayatına çekildi.
Goya, Ispanyol yöneticiler
tarafından uzunca bir süre ya hapsedilen ya da sürgüne gönderilen yazar, hukukçu
ve hümanist entelektüel Gaspar Melchor de Jovellanos’la, karşılıklı hayranlığa
dayalı yakın bir dostluk kurdu. 1790'larda Jovellanos, sonraları özgürlüğünü
kazanma çabasında destek olan İngiliz Whig taraftarı Lord Holland’ın dostu
olmuştu. İspanyayı sık sık ziyaret eden ve İspanyol oyun yazarı Lope de
Vega’nın eleştirel bir biyografisini yazan Holland, Jovellanos’a Ann
Radclifie’in romanlarını verdi. Gotik romanlar ve şiirler Goya’nın çevresindeki
entelektüeller arasında büyük değer kazandı. Matthew Lewis’ın The Castle
Spectre (Kale Hayaleti, 1797) adlı oyunu sahnelenmek amacıyla 1803’te El Duque
de Visco adıyla (ama keşiş ve hayalet çıkarılarak) Kastilya diline tercüme
edildi ve büyük olasılıkla Lewis’ı uzaktan tanıyan Holland onun romanı The
Monk’un bir kopyasını da Jovellanos’a vermişti. Jovellanos’un yakın çevresi
arasında İngiliz edebi gotik duyarlığın bu kadar moda olması Goya’yı da
etkilemiş olabilir - ancak, o gotiğin havasını ve imajlarını kendi şahane
hayal gücüne dayalı anlatımlara aktardı.
***
LOS CAPRICHOS
Goya’nın
Los Caprichos (Kaprisler)
adını taşıyan ve 1799’da yayımlanan enfes düzeyde orijinal çizimleri, gotik
etkilerin, insanın kavrayışının sınırlarındaki fikirleri yansıtmak için
kullanıldıklarında kusursuzluğa eriştiklerini göstermektedir: Teknikleri kendi
kendine yeten, dışlayıcı bir estetik düzeye yükseltildiğinde, gotik etkiler en
düşük düzeydedir. Goya’nın gotik hayal gücünü zenginleştiren şey yalnızca
İngilizlerin edebi duyarlılığı değildi. Fred Licht,
Salvator Rosa'nın Witches’Sabbath adlı eserinin, sonraları Goya tarafından
kullanılacak dört motif içerdiğine dikkatleri çekmektedir. Bir örnek vermek
gerekirse,
Goya’nın Huntingfor Teeth (Los Caprishos içinde levha 12) adlı
çiziminde ilaç yapmak ya da kötü kadere karşı muska olarak kullanmak için,
asılmış bir ağzından bir diş sökmeye çabalarken suratını dehşetle buruşturan
bir kadın gösterilmektedir. (Adam, büyük olasılıkla Salvator’a özgü çete
sahnesinde resmedilenle aynı adamdır.) Kadının yaptığı iş karşısında hissettiği
dehşet ile batıl inançların zorunluluktan, tam bir dikkat dağıtma etkisi
yaratmaktadır; bu etki, kadının çevresinin karabasanı andıran tuhaflığıyla
güçlenir. Goya’nın çizimlerinde aşırılığın sınırı ya da siperi yoktur.
Gotiğin tüm ileri düzey ifadelerinde olduğu gibi, Goya’nın
görüşlerinde de Sade çizgisini taşıyan yanıltmaca ve kişisel yalıtılmışlık
temel özelliklerdir. Goya’nın çizimleri genellikle anlaşılması güç bir form
taşır, zira açıktan açığa vurgulamanın tehlikeli olabileceği siyasal ya da
dinsel dokundurmalar dile getirilmektedir; kişiliği, her durumda karabasana
özgü sembolizme eğilimliydi. Ayrıca Goya, var oluşlarının aslında ikiyüzlülerle
deliler arasında sahnelenen bir zırvalığın bir parçası olduğunu anlamadıkları
takdirde, insanların yitip giden pantomim oyuncuları olduğu saplantısına da
kapılmıştı. İnsanlığa yönelik bu huzursuz görüş, Los Caprichos’un, resim altı
başlığı Goya tarafından Nobody Knows Anybody olarak konulan 6 numaralı
levhasında sunulmaktadır: “Bu
dünya bir maskeli balo; surat, giysi, ses, her şey numara. Herkes olmadığı
gibi görünmeye çalışıyor, herkes kandırıyor ve hiç kimse hiç kimseyi
tanımıyor.” Bu her şeyden uzak durma tutumu gotik hayal gücünde merkez
konumdadır; tıpkı rol değişimi ve karşıtların birbirine bağımlılığı gibi. Levha
24, aşağı tabakadan sersem bir güruhun önünde erdemli kişilerce aşağılanan
bir fahişeyi gösterir. Goya, fahişenin tedirginliği İle Roma Katolik
hiyerarşisinin güzelleştirme ya da aziz ilan etme süreci arasında bir resim
altı notuyla benzerlik' kurmaktadır: “Bu
azize bayan ölüme mahkûm ediliyor. Onun yaşamına ilişkin kararı verdikten
sonra, onu zafer edasıyla dışarı çıkarıyorlar. O her şeyi hak ediyor ve eğer
bunu onu utandırmak için yaparlarsa zamanlarını boşa harcarlar. Bu utanmaz
kadını hiç kimse utandıramaz.”