leonardo da vinci etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
leonardo da vinci etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Mum Yakana Kılavuz: X

 


Işık, mumun üstündeki doymak bilmez ateştir. Mum tükenince, o da tükenir.

Bir Mumun Işığı. İşte, ne kadar alabilirsen al, gene de büyüklüğü asla azalmayacak olan bir şey.


Işığa bak ve güzelliğini bir düşün.
 Gözünü kırp ve bir daha bak. 
Onda gördüğün daha önce yoktu
 ve onda daha önce var olan artık yok.
 Var eden sürekli öldüğüne göre, 
onu yeniden var eden kim?
{Kodeks F, f. 49 v.)

Leonardo Da Vinci


Mum Yakana Kılavuz: 🕯️🦋

Masal [Kelebek ile Mum Alevi]: Havada rahatça uçabilmekle yetinmeyen kendini beğenmiş gezgin kelebek, mumun çekici alevine dayanamayarak, ona doğru uçmaya karar vermiş; ama ince kanatları mumun içinde yanınca, neşeyle giriştiği hareket, çektiği acının nedeni olmuş. Ve her yanı kavrulmuş bir halde şamdanın dibine düşen zavallı kelebek, epey ağlayıp dert yandıktan sonra, ıslak gözlerindeki yaşları silerek başını yukarı kaldırıp şöyle demiş: “Ah, sahte ışık, geçmişte benim gibi nicelerini aldatıp, acınacak hallere düşürmüş olmalısın! Ah, madem ışığı görmek istiyordum, güneşi pis içyağının sahte ışığından ayırt edebilmem gerekmez miydi?”


"Bak, kökenine, ilk kaosa geri dönme umut ve arzusu, insanı mum karşısındaki kelebeğe benzer kılar; insan, sürekli arzularla, hep bir şenlik havasıyla yeni baharı, hep yeni yazı, hep yeni ayları, yeni yılları bekler; arzu ettiği şeyler geldiğinde çok geçmiş gibi gelir ona, oysa kendi yok oluşunu arzuladığını fark etmez. Ama öğelerin özünde vardır bu arzu; o, insan bedeninin ruhunca kuşatıldığını görerek, hep göndericisine dönmeyi arzular. Şunu da bilmeni isterim ki, bu arzu, doğanın yoldaşı özün içinde vardır ve insan dünyanın modelidir."

Doğa Yasasından Yana ve Ona Karşı Tartışma / Leonardo da Vinci

Mum Yakana Kılavuz 🕯️🦋


Leonardo da Vinci'den masal
Görsel: Leonardo da Vinci

"Ey lanet olası ışık... 
yakıcı ve zararlı doğanı kendi yıkımımla öğrendim."



Kelebek ile Mum Işığı: Daldan dala konan renkli kelebek, kararan havada dolaşırken bir ışık görüp hemen ona doğru yönelmiş ve çevresinde daireler çizdiği ışığın olağanüstü güzelliği karşısında şaşırıp kalmış; yalnızca görmekle yetinmeyip, güzel kokulu çiçeklere yaptığını yapmak için karşısında durmuş ve uçuşunu ayarlayıp büyük bir hevesle ışığın içinden geçmiş. Işık, kelebeğin kanat uçlarını, bacaklarını ve öteki kısımlarını yakıp eritmiş. Işığın dibine düşen kelebek, böyle güzel şeyden herhangi bir kötülük ya da zarar gelebileceğini aklı almadığı için, hayretle olayın nereden kaynaklanmış olabileceğini düşünüyormuş. Kalan gücünü iyice topladıktan sonra, yeni bir uçuş denemiş ve ışığın içinden geçer geçmez, her yanı kavrulu, o ışığı besleyen yağın içine düşüvermiş ve ancak yıkımının nedenini düşünebilecek kadar aklı kaldığından, şöyle demiş ona: “Ey lanet olası ışık, ben sende mutluluğumu bulduğumu sanıyordum; boşuna ağlıyorum çılgın arzuma, yakıcı ve zararlı doğanı kendi yıkımımla öğrendim.” Buna ışık şu karşılığı vermiş: “Beni doğru dürüst kullanmasını bilmeyene böyle yaparım ben.”Karşılarında çekici ve dünyasal zevkleri görüp, tıpkı kelebek gibi, niteliklerini düşünmeden onlara koşan kişiler için anlatılır bu masal; onlar, uzun bir deneyimden sonra, utanç ve yitimle öğrenirler bu zevklerin iç yüzünü.

Mum Yakana Kılavuz:🕯️🦋


Görsel: A sketch of a man sitting near a fire with moths(?) flying above it. / L. da Vinci



Leonardo’nun bir ışığın çevresindeki kelebek çizimlerinin yanına yazdığı özdeyişler:

 “Come cieca ignoranza ne conduce” (“Nasıl da sürüklüyor onu kör cehalet”) ve “O miseri mortali aprite gii occhi” (“Ey zavallı ölümlüler, açın gözlerinizi”)

LEONARDO DA VİNCİ

— SANATÇININ ALTMIŞ YAŞINDA
BİR ADAM OLARAK PORTRESİ __


Adda kıyılarındaki inziva dönemi sırasında, 15 Nisan 1512 günü, Leonardo altmış yaşına bastı. Windsor’daki ünlü bir çizim bu döneme aittir, çünkü arka yüzünde Villa Melzi’yle ilişkili mimari çizimler yer almaktadır. Yaşlı, sakallı bir adamı profilden, yorgun ve düşünceli bir halde, bacak bacak üstüne atmış ve eli uzun bir bastonun üzerinde dururken gösteriyor. Yanında girdaplanan su akıntıları var ve bir an için yaşlı adamın onlara baktığını düşünebilirsiniz. Bu bir yanılsama, çünkü kâğıtta belirgin bir kadarına izi var ve yaşlı adam portresiyle su çalışmasının, büyük olasılıkla farklı durumlarda yapılmış iki ayrı çalışma olduğu açık. Yine de, kasıtlı olarak ya da şans eseri, kâğıt açıldığında tek bir kompozisyon halini alırlar - alaycı, melankolik bir kompozisyon; yanıtı yaşlılık olan bir bilmece ya da rebus. Yaşlı adamla akıp giden su arasındaki bu yakınlaşmayı hangi hikaye anlamlı kılıyor? Suya mı bakıyor, yoksa onu zihin gözüyle mi görüyor? Su çalışmalarının altındaki metin onların su akımlarıyla ve örgülü saçla görsel karşılaştırmalarını açık kılıyor (“Suyun kıvrım kıvrım hareketini [moto del vello] gözle, saçınkine ne kadar benziyor”) yani hikâye, eğer varsa, eski bir aşkı istekle hatırlayan yaşlı bir adam bunun içinde yer alabilir. Saç Leda çizimlerinin fantastik saç örgüleri gibi görünüyor, bu yüzden büyücü Cremonese çerçeveye girer, ama Leonardo’nun “beğendiği” Salai’nin bukle bukle saçları da geliyor akla.


Bunlar yorum oyunları, ama tümüyle yersiz oyunlar değil, çünkü imgelerin şans eseri karşı karşıya gelmesi zaten orada, yaşlı adamda bulunan belli karakteristikleri işaret ediyor: bir nostalji havası, bir uzaklaşmış hatıra havası. Leonardo imgelemin rastgelelikten anlam inşa etme gücünü severdi (bir duvardaki izleri güzel manzaralar olarak gördüğünü yazmıştı), bu yüzden açılmış bir yaprakta “bulunan” resim eğer o bunu düşünmemiş olsaydı kesinlikle fark edilirdi.

Bazen yaşlı adamın bir otoportre olduğu söylenir, ama bu yanıltıcı. Leonardo’nun altmış ya da altmış bir yaşındaki kesin bir tasviri olmak için çok yaşlı: Turin’deki, büyük olasılıkla sanatçının yaşamının son yıllarına ait olan otoportrenin ikon benzeri imgesine daha yakın, ama o imgenin kederli görkemine sahip değil. O, Kenneth Clark’ın dediği gibi, bir otoportreden çok bir “otokarikatür”: kendisinin elden ayaktan düşmüş, büyüsü gitmiş, kıyıda kalmış üzüntü dolu bir tasviri. Leonardo her zaman kendini bir yaşlı adam olarak, yarı mizahi bir imgeyle görürdü; "fındıkkıran” profildeki o komik figür, oyunbaz bir şekilde karşısındaki kışkırtıcı gence karşı duruyor — ve şimdi, ansızın, altmış yaşında ve bunu hissediyor.

***

Bize altmış yaşındaki Leonardo’nun gerçek imgesini gösterdiğini öne sürebilecek üç portre var, hepsi de öğrencileri tarafından yapılmış. İkisi Windsor koleksiyonundaki çizimler; üçüncüsü bir resimden ve ilk kez burada Leonardo’ya otantik bir benzerlik içinde olduğu öne sürülüyor.

Ölüm


Ey uykucu, uyku nedir? Uyku ölümün görünümü. Öyleyse neden öyle eserler yaratmıyorsun ki ölümünden sonra seni mükemmelen canlı tutsun, seni hayattayken uyutmasın ve senin üzücü ölüm gibi görünmene yol açmasın...

Her acı bellekte bir hoşnutsuzluk bırakır, ölüm denen yüce acı dışında, o yaşamla birlikte belleği de öldürür...

Ruh bedenle kalmak istiyor, çünkü o bedenin fiziksel araçları olmadan bir şey yapamaz, bir şey hissedemez.




Uyumak, unutmak, bir şey hissetmemek: bunlar Rönesans bilimcisinin Aristotelesci maddeciliğiyle uyumlu ölüm imgeleridir. Diriliş ve gelecek olan hayatla ilgili bir şey duymuyoruz. Leonardo ruhun tanrısallığı üzerine yazdığında bu yine onun “rahat” olmak için “onun eserlerinde yaşaması” (maddi dünyada, bedende yaşaması) gerektiğini belirtmek içindir: “Her ne ise, ruh tanrısal bir şeydir, bu yüzden onu onun eserlerinde yaşamaya bırak, bırak orada rahat olsun ... çünkü bedenden hiç istemeden ayrılır ve aslında ben onun acı ve üzüntüsünün sebepsiz olmadığına inanıyorum.” Bu sözler yaklaşık 1510 tarihli bir anatomi folyosunda yer alıyor, burada anatomiden yüceltilmiş bir şekilde “benim bu çabam” diye bahseder, bu çabanın içinde “Doğa’nın mucizevi eserleri” görünmektedir. Fiziksel hayat ruhun mekânıdır, ölüm tahliyesi; “hiç istemeden” ayrılır ve yukarılardaki bir eve yönelmiş gibi de değildir.

Davud


Çağdaş belgelerde “mermer dev” ya da basitçe “dev” olarak anılan anıtsal Davud; Signoria’yla yaptığı sözleşme 16 Ağustos 1501 tarihini taşıyor, iki yıl içinde teslim edeceği belirtilmiş; Vasari’ye göre ücret 400 florindi. 4.5 metreden yüksek ve 18 tondan daha ağır olan Davud’un yıllardır Duomo’nun fabbriceriasında duran kullanılmış bir mermer bloğundan yapıldığı söyleniyor; Vasari’ye göre, bu mermer Simone da Fiesole denen, herhalde Simone Ferrucci olan bir heykeltıraş tarafından “mahvedilmişti”; başka bir hikâye mahvedenin adını Agostino di Duscio olarak veriyor. Vasari aynca Gonfalonier Soderini’nin de “bloğu Leonardo’ya vermekten sıkça bahsettiğini,” ama bunu yapmayıp Michelangelo’ya verdiğini söylüyor. Bunun tam bir doğrulaması yok.

Leonardo'nun defterinden detay
1503 yılı ortalarında büyük heykel şekilleniyordu: Michelangelo’nun ünlü deyişiyle, “mermerin hapishanesinden kurtulmuştu.” Davud’un kaba bir sol kol eskizinin altındaki bir not, heykeltıraşın canlı bir gladyatör imgesini sergiliyor: “Davide colla fromba e io çoll’arco” yani "“sapanıyla Davud ve yayımla ben”, başka deyişle yay şeklindeki mermer matkabıyla.

Charles Nıcholl

Verrochio'nun Davut Heykeli



Verrocchio’nun bakır Davud heykeli, Leonardo’nun bu heykele modellik yapmış olması olasılığı yüzünden önemlidir. 1 Metre 22 santimetre yüksekliğindedir ve Davud’u, ayaklarının dibinde sakallı kafasıyla Golyat duran, sırım gibi, kıvırcık saçlı bir delikanlı olarak gösterir. Figürün çizmeleri, zırhı ve saçlarının aşırı perdahlanmasının sonucunda ortaya çıkan bazı izler vardır. Heykel artık Bargello’da, yaratıldığı yerden birkaç yüz metre ötede. Bazen 1470’lerin ortalarına tarihlendirilir, çünkü 1476 yılında Lorenzo de’ Medici tarafından Signoria’ya satılmıştı, ama Verocchio uzmanı Andrew Butterfield üslup açısından onun daha eski bir tarihe ait olması gerektiğini göstermiştir. O bu heykeli yaklaşık 1466 olarak tarihlendirir: belki de Lorenzo’nun babası, Piero’nun siparişiyle careggi’deki Medici villasının bahçesi için yapılmıştı. Eğer bu tarih doğruysa, heykel Leonardo’nun bottega’daki ilk günlerine aittir. Bu yeni yakışıklı yardımcının, çocuk savaşçı Davud için modellik yapmasından daha doğal ne olabilir? Leonardo’nun yakışıklı bir delikanlı olduğu ilk yaşamöyküsü yazarlarının hepsi tarafından dile getirilmiştir. Davud’un yaklaşık 1481 tarihli, Tapınma’daki olası otoportreyle görsel karşılaştırılması bunu daha inandırıcı kılar. Bu fikri destekleyecek eski bir belge yok, ama Verocchio’nun zarif, sıska, bukle saçlı ragazzo delikanlısının on dört yaşındaki Leonardo olması önemli bir olasılık.

Ferrucci’nin eskiz defterinden Davud 
pozundaki genç bir erkek çalışması.

Eğer bu doğruysa, tıpkı Verrocchio’nun Davud'unun pozu gibi durmuş, çıplak bir delikanlının kalem çiziminde (ikinci elden de olsa) ona bir başka benzerlikle karşılaşıyoruz. Bu çizim artık Louvre’da yer alıyor. Eskiden, Floransalı heykeltıraş  cesco di Simonc Ferrucci’ye ait olup şimdi dağılmış olan bir eskiz defterinin bir parçasıydı. Eskiz defterinin başka bir sayfasında Ferrucci, (Verrocchio’nun başka bir öğrencisi olan) Lorenzo di Credi’nin kendisine kopyalaması için Verocchio’nun “modellerinden” (kil figürler, çizimler, kalıplar) bir kısmını getirdiğini yazıyor. Başka bir sayfada da, bir meleğin eskizlerinin arasında, tıpkı Leonardo’nunkine benzeyen tek satırlık bir sağdan sola yazı vardır. Eskiz defterinin kesin tarihi belirsizdir: Credi’nin anılması 1470’lerin sonlarından önceki bir tarihte mümkün olamaz ve bazı sayfalarda 1487-88 tarihli yazılı malzeme bulunmaktadır. Çizimler, Davud yerine geçen genç bir modelin doğrudan çalışılması gibi görünmüyor, muhtemelen Ferrucci’nin, Verocchio’nun kendisinin heykel için yaptığı hazırlık eskizlerinden birinden yaptığı kopya olmalı. Yani süzerek ve karşılaştırılarak, biraz da kurgulayarak bu çizim bize Via Ghibellina’daki atölyede çıplak duran genç Leonardo da Vinci’yi göstermektedir.

Charles Nicholl

Mona Lisa



Poz verenin kimliği, artık Mona Lisa'nın ünlü gizemine dahil değildir. O, Floransa’da 15 Haziran 1479 tarihinde, artık eskisi kadar zengin olmayan, toprak sahibi Toscanalı bir ailede dünyaya gelen Lisa Gherardini’ydi. Mart 1494’te, işleri iyi giden bir ipek tüccarı olan Francesco del Giocondo’yla evlendi, önemli bir noter olan Leonardo’nun babası Ser Piero da Vinci, Francesco’yu tanıyordu ve büyük olasılıkla arkadaşının eşinin portresini yapmaya ikna eden oydu. Francesco’nun, ölümünden iki yıl önce, 1537’de yazdığı vasiyetnamesi, “murisin, Mona Lisa’ya, sevgili eşine karşı duyduğu sevgi ve şefkati” kanıtlar. Ayrıca “Lisa’nın her zaman asil bir ruhla hareket ettiği ve sadık bir eş olduğu göz önünde bulundurulunca” Francesco “ihtiyacı olacak her şeye sahip olmasına” hükmetti.

Leonardo’nun portreye hangi tarihte başladığı konusunda da bir gizem yoktur. Ünlü Amerigo’nun kuzeni ve Niccolö Machiavelli’nin kâtibi Agostino Vespucci, 1503’te, Cicero’nun basılmış mektuplarının sayfa kenarına Leonardo’nun üzerinde çalıştığı resimler arasında “Lisa del Giocondo”nun portresi olduğunu yazmıştı. Lisa, büyük bir olasılıkla beş çocuğundan birine hamileydi. Bu, o tarihte tablonun bittiği ve teslim edilmeye hazır olduğu anlamına gelmez. Leonardo yavaş çalışan bir ressamdı ve bu portre elinden hiç çıkmadı.

Leonardo’nun 1519’daki ölümünün ardından tablo, ustanın, adı oldukça kötüye çıkmış öğrencisi Salai’ye geçti, Salai de beş yıl sonra öldüğünde, mallarının kız kardeşleri arasında paylaştırılması için hazırlanan listede bu tablo, son yıllarında satın aldığı eşyalar arasındaydı. Bir tarihte bu tablo, Fransız Kralı I. François tarafından satın alındı. Leonardo hayatının son üç yılında onun için çalışmıştı, sonunda tablo Louvre’a geçti.

Resmin asıl gizemli yanı, görünüşe göre fazla özellikleri olmayan, Floransalı bir burjuva kadının bu portresinin neden dünyanın en ünlü resmi haline geldiğiydi. Cevap: Hayatına sıradan bir sipariş olarak başlayan bu tablonun, bir portre olarak sahip olduğu işlevini, radikal bir biçimde aşmış olmasıdır.


Bir portre olarak bile, Mona Lisa, yenilikçiydi. Poz veren bu Floransalı, şaşırtıcı biçimde, bir kır manzarasına üstten bakan bir balkonda otururken resmedilmiştir. İzleyiciye bakar ve bizim varlığımıza, tarifi zor bir gülümsemeyle tepki verir. Bu gülümseme, öbür adının simgesi olabilir: “La Gioconda” (Neşeli). Bir kadın için, bu şekilde bir göz teması kurmak, oldukça cesaret gerektiren bir durumdu, hatta terbiyesizlik olarak bile görülebilirdi. Leonardo’nun kadınları resmettiği önceki portrelerinin hiçbirinde böyle bir şey yoktur. Bu siparişin özel olması, Leonardo’nun böyle bir yenilik yapmasına izin vermiş olabilir.

Ancak bu eserin özgünlüğü, bu biçimsel ve duygusal yeniliklerin çok ötesindedir. Resim, İtalyan Rönesans şiir sanatına nüfuz etmiş “sevgili hanımefendi” imgesini, yeni bir görsel biçime dönüştürmüştür. Dante şöyle yazmıştı:

“Ruh, büyük ölçüde, iki yerde etkilidir, çünkü ruhun üç karakteri de bu iki yerde yetkilidir: Gözlerde ve ağızda...

Güzel bir benzetmeyle, bu iki yer, bedenin mimarisinde bulunan hanımın balkonları, yani ruhu olarak adlandırılabilir, çünkü genelde, sanki bir peçenin arkasındaymış gibi, hanımefendi, kendini oradan belli eder.”

Leonardo'nun "arka oyunu"

— SALTARELLI OLAYI —

Nisan 1476 başlarında, şehrin çeşitli yerlerine ilan asma amacıyla yerleştirilmiş, tamburi (davullar) ya da, daha pitoresk bir şekilde, bucci della verita (hakikat delikleri) adıyla bilinen muhafazalardan birine anonim bir ilan yapıştırıldı. Bu belgenin noter onayından geçmiş bir kopyası, aslında Floransa’nın gece bekçileri olan, ama ahlak bekçisi de denebilecek olan Ufficialli di Notte, yani Gece Bekçileri ve Manastır Ahlağının Koruyucularının arşivinde bulunmaktadır. Bu belgede şunlar yazar:

Signoria’nın görevlilerine: Burada Giovanni Saltarelli’nin kardeşi olan Jacobo Saltarelli’nin, onunla birlikte Vacchereccia’daki, buco’nun hemen karşısında bulunan kuyumcu dükkânında yaşadığına tanıklık ediyorum; siyah giyiniyor, yaklaşık on yedi yaşında. Bu Jacopo bir sürü ahlaksızca iş yapıyor ve ondan bu tür günahkârca işler isteyenleri tatmin ediyor. Bu yolla bir sürü şey yapıyor, yani çok yakından bildiğim düzinelerce insana bu tür hizmetler sağladı ve şimdi bunların bir kısmının adını veriyorum. Bu erkekler bahsettiğim Jacobo’yu iğfal etti ve buna yemin ederim.

Haberi veren, Jacobo’nun eş ya da müşterilerinden dördünün adını veriyor. İsimler şunlar:

- Bartolomeo di Pasquino, kuyumcu, Vacchereccia’da yaşıyor
- Lionardo di Ser Piero da Vinci, Andrea del Verrocchio’yla kalıyor
- Yelekçi Baccino, Orsanmichele’de, Cierchi’nin loggia’sına açılan iki büyük yün kırpma dükkânının olduğu sokakta yaşıyor; yeni bir yelek dükkânı açtı
- Lionardo Tornabuoni, diğer adıyla “II Teri,” siyah giyiyor

Bu dört ismin karşısında, “absoluti cum conditionc ut retamburentur” yazmaktadır. Bu onların başka soruşturmalar talep edebileceğini ve çağrıldıkları zaman mahkemeye çıkmaya mecbur olduklarını belirtiyor. İki ay sonra, 7 Haziran’da bunu yaptılar. Onlara karşı açılan dava resmen düşmüş görünüyor.

Bu hayli çarpıcı belge ilk kez 1896 yılında yayınlandı, ama kesinlikle o tarihten önce de biliniyor olmalıydı. Gaetano Milanesi, 1879 yılında hazırladığı Vasari edisyonunun dördüncü cildinde Leonardo’ya açılmış “bazı davalardan” bahseder ama bunlanrın ne olduğunu söylemez. Jean-Paul Richter ve Gustavo Uzielli de aynı şekilde belirsiz bir suçtan bahsetmektedir: Uzielli bunu “kötü niyetli bir söylenti” olarak adlandırır. Denuncia sonunda, Nino Smiraglia Scognamiglio tarafından yayınlandığında, Leonardo’nun bu konuda “kuşkunun ötesinde” olduğunu ve “doğanın yasalarına karşı herhangi bir aşk biçimine yabancı olduğunu” söylemeye çabalıyordu.

Freud’dan ve bunun ardından gelen Giuseppina Fumalı’nin Eros e Leonardo'su gibi incelemelerden bu yana, bu ilk reddetme dönemi tuhaf görünüyor. Artık Leonardo’nun eşcinsel olduğu yaygın bir kabul görüyor. Onun ilk yaşamöyküsü yazarlarından en azından biri, Giovanni Paolo Lomazzo bu konuda açıktır: yaklaşık 1564 tarihli Sogni e raggionamenti'si Leonardo ile Phidias, antik çağın büyük heykeltıraşı arasındaki diyaloğu hayal ediyor. Phidias Leonardo’ya “sevdiği öğrencilerinden” birini soruyor:

PHİDİAS: Floransalıların çok sevdiği o “arka taraf oyununu” onunla oynadın mı?

LEONARDO: Defalarca! Onun özellikle on beş yaşlarındayken, çok alımlı bir delikanlı olduğunu bilmelisin.

PHİDİAS: Bunu söylemeye utanmıyor musun?

LEONARDO: Hayır! Neden utanacakmışım? Saygıdeğer erkekler arasında bundan daha büyük bir gurur kaynağı yoktur...


Salai

Lomazzo özellikle Leonardo’nun Milanolu öğrenci, “Salai” olarak tanınan, Giacomo Caprotti’yle ilişkisini kastetmektedir. Vasari daha ketumdur, ama Salai’yi anlatırken büyük olasılıkla aynı fikrin izini sürer:

“Aşırı güzel ve alımlıydı, Leonardo’nun hayran olduğu hoş, bukleli saçları vardı.” 

Vasari’nin kullandığı sıfat (vaffo: alımlı, hoş, çekici) büyük olasılıkla kadınsılık tonu barındırır. Diğer delikanlılar da eşcinselliği düşündüren bağlamlarda görülür - Paolo adlı bir çırak; Fioravanti adlı bir delikanlı: bunlarla sonra karşılaşacağız. Leonardo’nun eskiz defterlerindeki erkek nülerinin sayıca fazlalığı geleneksel bir şey olsa da, bu çizimlerin bazısı açıkça homoerotiktir.

Belirgin bir örnek, apaçık bir ereksiyon içeren, Angelo incarnato'dur. 

Angelo incarnato

Bu çizim de Louvre’daki, büyük olasılıkla son resmi olan Aziz Yahya’yla ilişkilidir: androjen görünümlü, Salai’de “hayran olduğu” ve 1470’li yılların başına ait ilk stüdyo resimlerinden başlayarak eserlerinin bir değişmezi haline gelen o dökümlü buklelere sahip bir delikanlının insanın içini eriten şiirsel bir çalışması.

Leonardo da Vinci (Salai) as St. John the Baptist 1513 - 1516

Leonardo’nun cinselliğini, ışıltılı genç melek ve androjinlerin bu şiirsel, pitoresk havasında tutmak isteyenler de olabilir, ama Codex Arundel’in 44. folyosu gibi belgelere bakmaları gerekir: bu folyoda penis için kaba saba bir terim olan, cazzo sözcüğünün nükteli çeşitlemelerini içeren bir tür sözlük listesi vardır. Ya da Forster defterlerinde yer alan, Carlo Pedretti’nin II cazzo in corso (Koşan Sik) lakabını taktığı çizim;



 ya da Codex Atlanticus’taki bir fragmanın kısa süre önce keşfedilmiş sol sayfası: bu sayfada iki fallus görünmektedir ve eklenmiş iki bacakla çizgi film hayvanı gibi görünürler, birisi “burnuyla,” üzerine “Salai” adı karalanmış bir çember ya da deliği kurcalamaktadır. Diğer graffito Leonardo’ya ait değildir, ama öğrenci ve çırakları arasında mizah sayılan şeyin ne olduğunu gösterir.



Leonardo Da Vinci

"Öteki, yani derinlerdeki Leonardo, tablolarındaki uçucu melankoliden, kadınlarının... müphem ve hafifçe şeytani gülümsemesinden sezebildiğimiz kadarıyla, büyük bir meçhuldü."

Otoportre, 1512 dolayları

 "... Ve ruh, kendine özgü yazgı uyarınca işte bu tende böylece ortaya koyar kendini; hem kendi hapishanesi, hem de yegâne varolma imkânı olan bu tende... ”

İnsanlara ilişkin olarak kullanıldığında hiçbir kelime “tanımak” fiili kadar aldatı­cı olamaz. Günlük yaşantımız tanıdık simalarla dolup taşar da, içlerinde en saydam görüneni bile düşlerinin anlaşılmaz derinlikleri ve ucubeleriyle bizi şaşkınlık­tan aptala çeviriverir. Bu şartlarda, erdemleriyle de kusurlarıyla da bunları kat be kat aşan bir dahiden ne bekleyebiliriz?

Leonardo güzel bir delikanlıydı, zarif kadife elbiseler giyer, toplantılarda ko­nuşmayı severdi: 
"fu nel par iare eloquentissimo”; flöreyi mükemmele varan bir us­talıkla kullanırdı; en azından o çılgın gençlik yılları boyunca da müthiş kibirliy­di, gösterileriyle çevresindekileri şaşkına çevirmeye bayılırdı.

Herkesin tanıdığı Leonardo böyle bi­riydi işte.

Öteki, yani derinlerdeki adamsa, tablo­larındaki uçucu melankoliden, kadınları­nın ve azizlerinin müphem ve hafifçe şey­tani gülümsemelerinden, Günlük’ünde yüksek sosyete mensuplarına ve onların toplantılarına ilişkin kimi gözlemlerinden fışkıran derin aşağılamadan belli belirsiz sezebildiğimiz kadarıyla, büyük bir meç­huldü. Kierkegaard'ın bir gece, dehasıyla ortalığı ışıl ışıl aydınlattığı bir şölenden dönerken içinden geçirdiği şeyi, yani inti­har isteğini, o kim bilir kaç kez duydu yü­reğinde?

O, yalnızlığına gömüldüğünde, çehresi nasıl olurdu acaba? Yalnızlığı içinde kor­kunç, hatta biraz da trajik bir çehreye bü­ründüğünü düşünebiliriz. Çünkü hepimiz her zaman bir maske taşırız yüzümüzde; günlük hayatta oynamak zorunda oldu­ğumuz rollerin her biri için ayrı bir mas­ke: Şerefli aile babasının, gizli âşığın, bas­ton yutmuş öğretmenin ya da her türlü al­çaklığı yapmaya hazır aşağılık herifin maskeleri. Ama, günün sonunda, nihayet yapayalnız kaldığımızda, son maskeyi de çıkarıp attığımızda hangi ifade kalacaktır peki yüzümüzde? Kimsenin ama hiç kim­senin sorgusuna, sualine, baskısına ya da saldırısına hedef olmadığımız zaman?

Kara Ludovico’nun hizmetinde çalıştı­ğı dönemde atölyesine ayak bastığınızda, avlunun üslubu konusunda her türlü ba­yağı yoruma karşı ziyaretçiyi daha baştan uyaran iki pano karşılardı sizi; soldakinin üzerinde bir ejderha görülürdü; sağdakinin üzerinde ise İsa’nın kırbaçlanması sahnesi. Ve bir kez içeri girip onu çalışır­ken seyretmeye koyulduğunuzda da kar­maşık bir ikilem çıkardı ortaya: Bilim adamı aklın ışığını kullanırken, sanatçı da karanlık ve açıklanamaz bir evreni yokla­maktaydı yalnızca şiirsel bir sezgiyle yoklanabilen bir evreni; girişteki iki simgeyle bildirilen bir evrendi bu: Ölümlü insanla­rın yalnızca düşlerinde keşfedebileceği görüntüleri onun gündüz-körü gözlerinin anında yakalayıverdiği bir ülke. Bu ülke­de Leonardo’ya ıstırap çektiren şeyler kö­tülük ve onun metaforlarıydı: Tüm efsa­nelerde kahramanın yere sermek zorunda olduğu ejderha; ve işkence çekenlerden bir başkası olan Baudelaire’in "Ce qu'il ya d’etrange dans la femme-predestination, c’est Qu’elle est â lafois le peehe et l’Enfer” diyen anlamlı cümleciğini hatıra getiren kızgın yılan saçlı Meduza.

Leonardo da Vinci’yi tanımak gerçek­ten çok zordur ama onun şifresini çözme konusunda gene de bize en çok yardımcı olabilecek şey, onun o muğlak hiyeroglif vari işaretleridir şüphesiz.

Morgların ve kabul salonlarının gedik­lisi olan bu adamın muamması, daha fi­zik öğrencisi olduğum yıllarda büyüle­mişti beni; çünkü bana öyle geliyordu ki, bu muamma, zifiri karanlıklardan en par­lak ışıklara, düşlerin gece âleminden ay­dınlık düşünceler diyarına, metafizikten fiziğe, ya da vice versa, geçip duran insa­nın paralanmasını ortaya koyuyordu. Düşünüyordum ki ister iyiye doğru ol­sun, ister kötüye, bir çağın kapanışıyla bir başka çağın açılışını aynı anda yaşa­maya yazgılı olan insanların (özellikle de dahilerin) başına gelen o ıstıraplı ko­puş, hiç kimsede olmadığı ölçüde Leonardo'da ortaya koyuyordu kendini. O’nun varlığının Ortaçağ'da kalan bö­lümünde büyücülüğe ilişkin bir şeyler, bir cehennemi mucize duyusu, İyi ile Kötü konusunda da şiddetli bir takınak göze çarparken, kişiliğinin öteki bölümü Modern Çağ’ın ilk bilimsel ve teknolojik zihniyetini ortaya koyar.

Arka ayakları üzerine dikilen tuhaf hayvan, metafizik mutsuzluk âleminin açılışını yapmak üzere zoolojik mutlulu­ğu ebediyen terkeder. Ölüme adanmış za­vallı bedenin içindeki gülünç sonsuzluk özlemidir bu. Sadece kendi sonlarının far­kında olmayanlar kurtulacaklardır bun­dan: Yani biricik ölümsüzler olan çocuk­lar.

Dünya üstündeki herşey zamanın acı­masızlığına boyun eğer. Binlerce kölenin kanıyla inşa edilmiş o kibirli firavun pira­mitleri bile, sonunda çölün fırtınasıyla kumuyla aşınıp giderler ve sonsuzluğun birer taslağından başka birşey olmadıkla­rını gösterirler. Bu yıkıcı güçler karşısında sapasağlam ayakta kalan, ağırlığı olma­yan geometrik şekildir yalnızca, o firavun piramitlerine matematik iskeletini veren de odur. Calabria’nın berrak gökyüzü al­tında. sanatların en gayri maddi olanının armonilerini dinleyen Kroton'lu Pytagoras üçgenlerin, beşgenlerin ve çokgenlerin ebedi evrenini sezen ilk insan oldu.

Bundan birkaç yüzyıl sonra da kötü kalpli bir dahi, bedeninin geçici oluşun­dan derin (ve belki de dramatik) bir ıstı­rap duyan bir adam, kendi payına bu ku­sursuz evreni düşler, ve öğrencilerine, bu evrene geometri yoluyla ulaşmaları için baskı uygular. Onun en ünlü öğrencisi de, ölümlülerin bu 'topos uranos ’a varma yo­lunu bir eğretilemeyle açıklamayı dener: Bir başka zaman diliminde, kanatlı iki at, ruhu Mükemmel Biçimler Ülkesi'ne gö­türen bir arabayı çekmekteydi tanrıların eşliğinde;  ne var ki ruh, bu görkemli par­laklığı farketmeye başladığı anda, ve bel­ki de bu yüzden, atların denetimini yitirdi ve kendini yerde buldu; o gün bugündür, zamana boyun eğmiş evrenin çalkantılarıyla oradan oraya itilip kakılan bu bi­çimlerin kaba saba maddeleşmelerinden başka birşey görmemeye mahkumdur. Buna karşılık, tanrılarla yoldaşlığından da birşeyler kalmıştır ona: Zekâ ve zekâ­nın en mükemmel başarısı olan geometri kasırgaların öfkesinin, birbirini seven ve yok eden varlıkların, gururla yükselip re­zilce yıkılan imparatorlukların ötesinde sonsuz ve yıkılmaz bir evrenin var oldu­ğunu olanca sessizliğiyle gösterir ona.

Bundan bin yıl sonra da bir başka dahi (ki, tıpkı öbür insanlar gibi, ama dâhîlere özgü bir şiddetle, aşkın ve dostluğun geçi­ci mutluluklarını tadıp zamanın kaçınıl­maz mutsuzluğunun acısını çekmişti), ge­ne matematiğin yardımıyla, yalnızca gücü değil, sonsuzluğu da aradı; ve matemati­ğin yeterli olmadığı noktada, üzerinde za­manın geçmediği sanata başvurdu. Melankoli anlarında şöyle konuşacaktı bu adam: “ O, tempo consunıatore delle cose; o, invidiosa antichita, per la quale tut te le cose sono c onsuma t o dai dur i den t i de ıl a vecchiezza, poco apoco, con lenta morte!”

Kayalıklar Bakiresi

Bu narin imgelerin altına nasıl olur da geometri'nin ebedi şekillerini yerleştirmezdi? Kayalıklar Bakiresine bir göz ata­lım: Buğulu maviliği ve yeşilliği içinde, dünyanın korkunçluklarından usulca uzaklaşmış bu gizli dolomit mağarada giysilerin zarafeti ve davranışların dilsiz inceliği altında sade, süssüz üçgenleri, ebediyetin iskeletini bulup çıkarırız.

To the Lighthouse başlıklı romanda bir kadın ressam “herşeyin hafif ve en ufak bir esintide sallanmaya hazır görünmesi­ni, ama altta demirden bir yapı bulunma­sını” ister.

Virginia Woolf'un uyguladığı estetiktir bu; ve Leonardo’nunkinin aynıdır.

Olağanlıkların bu reddiyesi ile, notla­rında gönderme yaptığı bu necessita: Me­leğin uzattığı gizemli işaret parmağı, ge­reksiz ya da sadece süs için oraya konmuş bir öğe değildir; tablonun öğrencileri ya da taklitçileri tarafından yapılmış olan ve- National Gallery’de bulunan kopyasında bu jest kaldırılmıştır ve tablo da bu yüz­den garip bir şekilde niteliğinden birşeyler yitirmektedir.

Mona Lisa (1503 - 17, Leonardo Da Vinci)



Leonardo’nun Mona Lisa'sı Batılı sanatın birincil cinsel personasıdır. O, ebediyen gözleyecek olan Rönesans Nefertiti’sidir. Yıldı­rıcı bir şekilde sakindir. Kendini mükemmel biçimde dinginleştiren bu en güzel kadın, daimi Gorgon’a dönüşecektir. Leonardo’nun Mona Lisa’sı, ev halkını kötülüklere karşı koruyan bir büyüdür. O, ilk çağlardan, dünya­nın insan için yaşanması zor olduğu iklimlerden gelmiş bir elçi. Çıplak kayalıklar ve akarsularla dolu bir tabiata hükmeder. Uzak akarsuyun yı­lankavi akışı, onun soğuk şeytani kalbinin ele geçirilemeden kayıp gidişi gibidir. Bu figür, durağan kadınsı delta, doruğundaki mistik göz ile kavra­nan bir piramittir. Fakat arka plan aldatıcı ve tutarsızdır. İlk bakışta nadi­ren görülebilen orantısız yatay çizgiler bilinçaltında yolunu kaybettirme­dir. Onlar yasasız ve adaletsiz arketipik dünyanın dengesiz ölçütleridir. Mona Lisa’nın ünlü gülümsemesi, zayıf bir ağzın gölgeyle geri plana çe­kilmesidir. Şişkin gözlerindeki ifade örtülüdür. Muazzam kazınmış kaşlarını taşıyan yumurta biçimindeki kafası, kendi kendini kucaklayan, İtal­yanların bereketli kadın göğsünden destek alır. Mona Lisa ne düşünür? Pek tabii ki hiçbir şey. İfadesizliği, onun için bir tehdit, bizim nezdimizde korkudur. O, Zeus, Leda ve içinde kadını ve erkeği taşıyan bir yumur­ta, sadece kendi varlığından memnuniyet duyan hermafrodit bir tanrıdır. Walter Pater, gizemli görevleriyle tarihin bir ucundan diğer ucuna kendi kendine ilerleyen bir “vampir” olarak nitelendiriyor. Hakkında bir hayli taşlama olmasına rağmen, Mona Lisa dünyanın en ünlü tablosu olarak kalacaktır. Kral Oedipus ya da Hamlet'in başına geldiği gibi, Batılı büyük eserler bütün yorumlarına rağmen onlar belirlenemezliklerini koruyacaktır. Onlar ahlâki olarak kavranamazdırlar. Hatta Milo Venüsü varlığına kollarını kaybederek kavuşur. Mona Lisa içimize doğru bakarak, ona karşı tutkumuzu beklenen bir şeymişçesine sessizce kabul eder. O, bazı söylentilere göre gebedir. Şayet gebeyse, yüzünde kendi yarattığına sinsice sevinen bir kadın bencilliği ışıldamaktadır. Tablo, ten­sel cömertlik, duyusal uzaklık ve dünyevi yıkımı bir araya getirir. Leonardo doğa anayı hayattan almıştır. Leonardo, belli başlı kadın resimle­rinde, Botticelli’nin Apollonca met­rik sisteminin doğurgan doğanın karmaşık yapısı karşısındaki galibi­yetini geçici olarak erteleyen Venüs’ün Doğuşu'nun açık ve aydınlık mekânını yeniden kapatır. Leonardo’nun sfumato’su ya da sisliliği, ufunet yayan kitonyen bir sızıntıdır.

Ka­yalıkların Madonna'sının arka planında (1483-90) silueti görülen bir ma­ğara ile eski zamanlardan kalma dikitler, kaba ziguratlar ve fallik totem­lerden meydana gelen orman görülür. Azize Anne ile Bakire ve Çocuk sarp ve çıplak taşlardan oluşan bir tepenin bir tarafına yakın durmaktadır. Arkada, yıkılmış Gotik katedralleri çağrıştıran ve tam da seçileme­yen çıplak bir arazi görülür. Anne ile çocuğun huşu uyandıran bu görün­tüsünün arkasında, bizi adeta toprak tapıncına geri çekmekle tehdit eden bir mesaj saklıdır. Mona Lisa’nın müphem gülümsemesi, Leonardo’nun cinsel personası ve çalkantılı maneviyatları ile gizlenmiş atmosfer arasın­daki bilinmeyen aydınlığın sembolize edildiği bir hiyerogliftir. Yaklaşık olarak aynı gülümseme ile, Leda'da, Azize Anne ile Bakire'nin iki kadı­nında, Vaftizci Yahya'nın iki erkek figüründe ve bir benzeri olarak ikizi Baküs'ün baştan çıkarıcı gülümseyişi ve işaret parmağıyla karşılaşırız. O halde, Leonardo’nun gülümsemesi bir cinsel uğursuzluk işareti olarak erdişidir. Bu işaret, Kayalıklar Madonnası’ndaki meleğin dudaklarında tomurcuklanmaya başlar, bu melek öyle kadınsı bir erkektir ki, tabloyu ilk ez gören öğrenciler onun kadın olduğunda ısrar eder.

St. John the Baptist (Leonardo)



Leonardo, Polikleitos'un Androjen denilen kuralını buldu... Androjen sanatın en üstün insan türü, kadın ve erkek olarak her iki türü de birbirine karıştırıp dengeliyor. Mona Lisa'da üstün erkeğin beyinsel gücü, ivecelikli kadının zevkiyle birleşiyor. Tinsel androjenliktir bu. Cinselliğin bir bilmeceye dönüştüğü Vaftizci Yahya'da öyledir biçimlerin karışımı...

(J. Peladan - Sanatın en üstün insan türü) 


1513


Leonardo tarzı Yüzler, inceliğin, yabanıllığın doruğundaki yapıtından o tanımsız, o yaman gizemin izleri... Belirsizlikle, hafif bir küçümsemeyle dolu ve karanlık bir yazgının gölgesinin sindiği kadın yüzleri, güzel ve tuhaf yüzler. Hem sıkıntılı hem yorgun, sabırla ve tutkuyla solgun, hem de ateşli, erkeklerin gözlerinden ve düşüncelerinden şaşkın ve esrik...

(Charles Swinburne)




Mona Lisa (Hiç Gelmeyecek Bir Gelecek Anı)



...ve Leonardo'nun mükemmelliyetçi üslubu için hayati önemdeki
şey:telaş etmeye gerek yoktu.


Zamanın geçişi Mona Lisa'nın üzerinde yazılmış:yüzüne düşen o akşam ışığı,arkasındaki dağ şekillerindeki asırlık jeolojik zaman,ve elbette tam bir gülümseme olmaktan biraz ötede duran gülümsemeye yakın bir şey:hiç gelmeyecek bir gelecek anı.

Başka bir anlamda,bir kültür nesnesi olarak,resmin önünde uzun bir gelecek vardı.Aksiyomatik şöhreti aslında modern bir olgu.İlk yorumcular göklere çıkardı,ama resmi özellikle sıradışı ya da benzersiz saymadılar.Mona Lisa'nın ikon konumuna çıkarılması ondokuzuncu yüzyıl ortasında oldu;kuzuy Avrupa'nın genel olarak İtalyan Rönesansına ve özel olarak Leonardo'ya hayran kalmasından doğdu,ve resmin Louvre'da bulunmasıyla ona özel bir Gal,ya da aslında Paris havası verildi.Resmin imgesi o abartılı romantik femme fatale fanteziyle karıştı...

Theophile Gautier Mona Lisa için "çok gizemli bir şekilde gülümseyen bir güzellik sfenksi'ydi" diye söz eder;onun "tanrısal ironik" bakışı "bilinmeyen hazlara" yakınlaştırıyordu bizi;o "ona hayranlık duyan yüzyılar boyunca çözülmemiş bir bilmecenin pozunu takınmıştı." Gautier rapsodilerinden birinde,anlamlı bir çıkmada,şunu belirtiyor:O insana kendisini bir düşes karşısında duran bir okul çocuğu gibi hissettiriyor.

Onun huzurunda titreyen bir başka kişi tarihçi ve rönesans tutkunu Jules Michelet'ydi.Ona bakarken,diye yazmıştı, "sanki tuhaf bir büyülenmeye kapılmış gibi hayran kalır ve daralırsınız"; o "beni çekiyor,beni altüst ediyor,beni yiyip bitiriyor;kendimi tutamayıp ona gidiyorum,yılana giden kuş gibi." Aynı şekilde Goncourt kardeşlerin 1860 yılı dergisinde,dönemin ünlü bir güzeli "Gioconda'nın gece yüklü gülüşünü" takınmış " bir onaltıncı yüzyıl metresi gibi" diyerek betimlenmektedir. Yani Mona Lisa,Zola'nın Nana'sı,Wedekind'in Lulu'su ve Baudelaire'nin Jeanne Duval'yi ile birlikte tehlikeli güzeller korosuna sokulmuştu.

Yeats,sonraları resmin Viktoryen estetikçisi Walter Pater tarafından yapılmış bir Mona Lisa betimlemesini şiire döktü.

Arasında oturduğu kayalardan daha yaşlı;
Vampir gibi,
Birçok kez ölmüş,
Ve mezarın sırlarını öğrenmiş;
Ve derin sulara dalmış,
Ve onun için üzülenleri saklıyor...

Leonardo'nun Defterleri

"Düşünceler umuda döner..."

Leonardo'nun elyazmalarının temel özelliği çeşitlilikleri,çoğul üst üste yığılmalarıdır: genellikle sıkış tıkış bir ilgi yığılması...sayfaları tarihlendirmek bazen zordur,çünkü Leonardo'nun tekrarlar içeren bir düşünme alışkanlığı vardır, avcı bir kuş gibi ilgilerinin çevresinde dolanır, yıllar sonra yeniden ele almak üzere fikir ve gözlemlerini tekrar tekrar ele alır. Bu güçlüğün kendisi de farkındadır. Ve gelecekteki kavramsal bir okurdan özür diler:

"Beni suçlama, okur, çünkü birçok konu var ve bellek onları saklı tutup 'bunu yazmayacağım, çünkü yazmıştım' diyemez."
 

El yazmaları Leonardo'nun zihninin bir haritasıdır.En küçük yarım cümleden ya da eğri büğrü hesaptan,ayrıntılı bir şekilde işlenmiş bilimsel risalelere ve edebi çalışmalara dek her şeyi içerirler.Konuları anatomiden hayvanbilime dek her alandan olası bisiklet tasarımı gelir. Hidrografi, matematik, mekanik, müzik, optik, felsefe, robotbilim, sahne tasarımı ve bağcılığa dek her alana uzanır.




Elyazmalarından alınacak ders her şeyin sorgulanması,araştırılması,içine bakılması,her şey hakkında kaygılanılması,tekrar başlıca ilkelere döndürülmesi gerektiğidir.Kendisine hem büyük hem de küçük hedefler koyar:

Bulutların nasıl oluşup dağıldığını betimle,yeryüzünün sularından havaya
buhar yükselmesine neyin neden olduğunu,sise,havanın yoğunlaşmasına
neyin yol açtığını ve neden havanın farklı zamanlarda daha az ya da
daha çok mavi göründüğünü betimle...

Hapşırmanın ne olduğunu, esnemenin,hastalanmanın, spazmın,felcin,soğuktan ürpermenin, terlemenin, yorgunluk, açlık, uyku, susuzluk, şehvetin ne olduğunu betimle...
ağaçkakanın dilini betimle...



Leonardo,insan bedeninin daha önce yapılanlardan çok daha önemli ve kesin bir şekilde bir haritasını çıkardı ve belgeledi; anatomi çizimleri beden kısımlarını betimlemek için,tıpkı makineler için mekanik çizimlerinin yaptığı gibi yeni bir görsel dil ortaya çıkardı.

"Koca bir kitap doldurmadan bu kalbi anlatmak mümkün mü?"


Codex Leicester (Leonardo Da vinci )


...Codex Leicester (bu kodeks on sekizinci yüzyıldaki sahibi,leicester kontu,Thomas Coke'un ardından bu adı almıştı,şimdi Microsoft trilyoneri Bill Gates'e ait).Bu,Leonardo'nun defterleri arasında en bütünleşik defter ve hazırlanmasının görünen tarihleri yaklaşık 1507 -10 olsa da,bir tutarlılık hatta inatçılık görünümüne sahip.Elyazısı küçük ve düzenli,çizimler kenara toparlanmış,ama sayfaların miyop görünümü kapsamlarının genişliğini örtüyor.Codex Leicester bugün jeofizik dediğimiz şeyi ele alıyor:dünyanın fiziksel yapısını sorguluyor,makrokozmik bedenin anatomisini yapıyor,dünyevi makinenin hareket eden parçalarını birbirinden ayırıyor.Bu da saf fizik alanına giriyor (yerçekimi,hız,salınım) ve ayrıntılı bir şekilde ele alınan fosil tartışmasına (bunların İncil'de bahsedilen tufanın kalıntıları olduğuna dair ortodoks görüşe buyurgan bir dille karşı çıkıyor).Ama özel vurgusu üzerine:onun biçim ve kuvvetleri,dalga ve akıntıları,ve bunların dünya yüzünde bıraktığı (atmosfere yönelik,aşındırıcı,jeolojik) etkiler o ünlü Mona Lisa manzarasında,şiirsel bir şekilde damıtılmış olan bir uğraş.





Leonardo ayın ışımasını merak ediyor;ayın kristal ya da porfir gibi parlak yansıtıcı bir maddeden oluştuğunu mu gösteriyor bu,yoksa ayın yüzeyi dalgalanan suyla mı kaplı? Ve neden,eğer ayın safhalarına dünyanın gölgesi sebeb oluyorsa,neden ayın geri kalanı bazen hilal safhasında karanlık görünüyor? 


(Daha sonra doğru bir şekilde ikincil ışığın dünyadan yansıdığı çıkarımını yaptı ve Kepler'in öğretmeni Michael Mastin'in bulgularını on yıllar önceden haber verdi.)







Leonardo'nun el yazısı - Charles Nicholl

...Leonardo'nun bir başka özelliği daha onun eğitiminin gayriresmi ve büyük ölçüde kendi kendine olduğunu düşündürmektedir: el yazısı. Leonardo'nun "ayna yazısının" nedenleri çokça tartışılmıştır. (bu gerçekten ayna yazıdır,sadece tersten yazma değildir.yazının bütün satırı sağdan sola doğru ilerler ve her harfte tersten yapılır;sözgelimi bir Leonardo d'si normal bir b gibi görünür.) Bunda güçlü bir şekilde,gizliliğe yönelik bir psikolojik öğe vardır;bu aslında bir kod değil,onun el yazmalarını okumayı içgüdüsel olarak zorlayıcı bir deneyim kılan bir tür örtüdür.Fikir ve tasarımlarının aşırılmasına karşı sürekli tetikte olduğunu biliyoruz.


Ama ayna yazısının kökeni olasılıkla çok daha basittir.Leonardo solaktı.Sağdan sola yazmak solaklara doğal gelir.Eğitim baskısı genellikle bunu engeller;Leonardo'nun durumunda,böyle bir baskı olmadığından,bu kendini ömür boyu süren bir alışkanlık olarak gösterdi.Yıllar geçtikçe el yazısı,1470'lerin süslü,büklümlü üslubundan çıkıp kırk yıl sonraki yoğun,minimal yazıya dönüşecekti (bu değişimler el yazmalarını tarihlendirmek için önemli bir araçtır.),ama yönü hep aynı kaldı.Kararlı biçimde sağdan sola ilerler;zordur ve farklıdır (ve bilinen çağrışımla "tekinsiz"dir).Bu tuhaf yazı "okumamış" Leonardo'nun,köyde geçen çocukluğunun belki de en büyük mirası olan derin zihinsel bağımsızlığının bir başka yönüdür.