KULÜBE GÜNCESİ (Kasım 2020 - Temmuz 2021)


Bu kadar uzun soluklu bir Thoreau okuması yapacağımı düşünmüyordum, Thoreau birkaç sene önce Walden ve birkaç seçki kitabı ile birlikte karşıma çıktığında şöyle bir göz atmak ve burun kıvırmakla yetinmiştim. Yaşlı dostum, değerli büyüğüm Zeki Z. Kırmızı da Thoreau okuduğunu ve çok buluşamadığını söylemişti. Hoş, ben onun yanlış kardeşiyim: yemyeşil bir devrimciyle buluştum en nihayetinde.

Thoreau okumalarım ile birlikte iki Henry portresi çıktı karşıma, ilki sıkça öne çıkan ve anılagelen haliyle Korkunç Henry (Everybody hates Henry); ve onun ilham verici karakterinin ve yaşamının bizatihi tanığı olan dostlarının Sevgili Henry'si. Kuşkusuz bir başka iyi tanık da Thoreau'ya dair dokunaklı, özel bir portre çizen Ralph Waldo Emerson. Üçüncü Henry ise burada karşınıza çıkacak olan benim Henry'im: İngilizce kaynaklara çoğu zaman serbest çevirilerle sokulabildim, ama bu kısa not dizisi ve yazılar Türkçe'de ilham verici bir doğabilimci ve düşünürle tanışmak ve yaşamına tanıklık etmek için umarım iyi bir referans ve başlangıç noktası olur. 


Kulübe deneyimim en başta bir okuma tasarısıydı ve hep olduğu gibi tutkuyla sürdürdüm bu işi. Psikanalizin mekâna eğilmesini yer-deşmek diye açıklamış Bachelard (E.B.): "Bir oda ya da bir ev okunur, tıpkı bir kitap gibi." Aslında her şey okunur: bir iğne deliğinden yola çıkar, tüm evrene (hakikate) varırız. 

Kulübe okumalarım ve kulübe deneyimim Walden kitabı ya da Thoreau düşünceleri ile ortaya çıkmadı ama yadsınamaz bir etki yarattı. Belki Thoreau ile Walden göletinden uygarlığa aynı uygun adım uzaklıktaydık ve duyduğumuz herkesten başka bir davulcunun sesiydi; ve bir gün benim de Thoreau gibi bir kış günü ormanda bir başına yürürken terk edilmiş bir kulübe çıktı karşıma: Tesadüf olduğunu kim söyleyebilir?

Thoreau'nun fakirliğe övgüsü ve basit yaşam fantezilerinin gerçekliği ile hiç ilgilenmedim,
kendimi ve kitaplarımın kafasını sokacak bir çatı, bir masa ve bir yatak bulduğum için mutluyum. Daha fazlasına ihtiyacım olmadığını söylemek fantezi olurdu işte. Bugün bile onun Walden deneyiminden çok daha çarpıcı örnekler var. Bütün bir okuma deneyimim kendimi Thoreau'ya benzetmek değil Thoreau'yu kendime benzetme çabasıydı ve ondan, ilham verici yaşamından almam gerekeni aldım. Bu anlamda okuma konusuna Heidegger'in getirdiği yaklaşım örnek alınabilir: "Fakat okumak, toplamaktan başka ne olabilir?: Söylenenden söylenmeyeni çıkarıp toplamak için, kendini toparlamak gerek."


Kendi kulübem ve Thoreau'nun kulübesi dışında, düşünme ve inziva mekanları olarak Heidegger'in, Wittgenstein'ın, Arne Naess'in, Kama no Chomei'nin kulübeleri, Oğuz Atay'ın dağ evi hayali, Enis Batur'un kulübe düşü ve Corbusier'in şatafatlı le Cabanon'u da okumalarımda yer buldu. Mimarinin başlangıcına dair Laugier ve Vitrivius'un ilkel kulübesinden, Tiny House hareketine ve kimi sıradışı kulübe örneklerine de yer verdim. Her şey gibi bu konu da pornalaşmış (cabinporn) durumda ve elimden geldiğince varlığa komşu kulübe örnekleri paylaştım. 


Keyifle okuduğum üç Gaston Bachelard kitabı kulübe okumalarım boyunca başlıca kaynaklarım oldular ve ateş yakarken, mum alevinde, tahta kurularının kemirdiği, içten içe çürüyen kulübemin tahtaları arasında düşlere dalarken beni yalnız bırakmadılar: Mekanın Poetikası, Mumun Alevi, Ateşin Psikanalizi. 

İsmini unutmadan anmak istediğim bir başka isim de Oruç Aruoba. 

Pier Vittorio Aureli'nin Az Yeterlidir metni de oldukca keyifli bir başka okumaydı.

Birkaç Thoreau çevirisi ve arkadaşlığı için Elif'e teşekkür etmeden olmaz. 

Okumalarım sürecek, Mum Yakana Kılavuz dosyasındaki tüm fotoğraf ve videolar bana ait. Kulübe Güncesi etiketi içinde yer alan paylaşımlar Thoreau okumalarımı da iceriyor.  Mum yakmayı, Divan ve Fars Edebiyatından Şem ve Pervane örnekleri paylaşmayı sürdüreceğim. Okumalarım sürecek, hiçbir okuma bitmez, vakit buldukça da blogda paylaşım yapmaya devam edeceğim. 

kaotikbenlik@

Yalnızlığınız Nasıllar?



Herkesin yalnızlığı kendine diyor Bachelard:  Yalnızlığın tarihi yoktur.

"Jean Cassou, büyük şair Milosz'un yanına ancak bir majesteye sorulmaya layık bu soruyla yaklaşmayı hayal etmişti daima: "Yalnızlığınız nasıllar?”

Mumun Alevi Bachelard'ın son yapıtı, 
onun deyimiyle düşünceyle yazılmış şiir. 

" Düşçü masasındadır; çatı katındadır; lambasını yakar. Bir şamdan yakar. Mumunu yakar. O zaman hatırlarım, o zaman kendimi yeniden bulurum: işte o gece bekçisi benim. O nasıl okuyor, inceliyorsa ben de öyle çalışıyorum. Onun için olduğu gibi benim için de dünya, bir mum alevinin aydınlattığı çetrefil bir kitaptır. Çünkü yalnızlığın yoldaşı olan mum, çoğu zaman tek başına çalışmanın da yoldaşıdır. Mum boş bir odayı aydınlatmaz, bir kitabı aydınlatır. geceleyin, bir mumun aydınlattıgı bir kitapla baş başa - kitap ve mum: zihnin ve gecenin ikiz karanlığı karşısında ışığın ikiz adacığı."

Okuyup öğreniyorum! Okuyup öğrenmek fiilinin öznesinden başka bir şey değilim ben.

Düşünmeye cesaret edemiyorum.

Düşünmeden önce okuyup öğrenmek gerek.

 Yalnızca filozoflar daha okuyup öğrenmeden düşünürler. Ama mum, ben çetrefil kitabı anlayamadan sönecek. Mum ışığının zamanından, çalışılabilir yaşamın büyük saatlerinden hiçbir anı kaçırmamak gerek.


Eğer okuyup öğrenmek yerine gözlerimi kitaptan kaldırıp muma dikersem, düş görürüm.

O zaman gece uyumayan münzevinin içinde saatler dalga dalga kıvrılır. Bir bilgi'nin sorumluluğu ile hülyaların özgürlüğü, yalnız bir insanın bu çok kolay özgürlüğü arasında saatler dalga dalga kıvrılır..."

Aşk'a - Mum




"Geceyarısının derinliğinde, sen ..."

Trakl

Mum Yakana Kılavuz XV🕯️🕯️🕯️



Mumun aydınlattığı masaya boş sayfanın yalnızlığı yayıldığında büyür yalnızlık. Boş sayfa! Kat edilecek, ama henüz hiç kat edilmemiş bu büyük çöl. Uykusuz geçen her gece boş kalan bu boş sayfa, hiç durmadan yeniden başlanan bir yalnızlığın büyük göstergesi değil midir? Ve yalnızlık yalnızca bilgilenmek istemekle kalmayan, yazmak da isteyen, çalışan birinin yalnızlığı olduğunda, bu münzevinin üzerine nasıl bir yalnızlık çöreklenir! O zaman boş sayfa bir hiçliktir, acılı bir hiçlik, yazının hiçliği.


Evet, keşke yazabilsek! Sonra, belki düşünebiliriz. Pri mum scribere, deinde philosophari lonce yaz(mak), sonra felsefe yap(mak), der Nietzsche şakayla. "Ama yazamayacak kadar yalnızızdır. Boş sayfa bomboştur, yazarak gerçekten var olmaya başlanamayacak kadar boştur başlangıçta. Boş sayfa sessizliği dayatır. Mallarmé,

"bir mumun ıssız aydınlığı beyazlığını koruyan boş kağıt üzerinde"

Kavafis için Mum



kalbim gömülü bir ceset sanki"




Mum Yakana Shakespeare


 

To-morrow, and to-morrow, and to-morrow,
Creeps in this petty pace from day to day,
To the last syllable of recorded time;
And all our yesterdays have lighted fools
The way to dusty death.

 Out, out, brief candle!

Life’s but a walking shadow, a poor player,
That struts and frets his hour upon the stage,

And then is heard no more. It is a tale
Told by an idiot, full of sound and fury,
Signifying nothing.

Aşk'a Mum

.


"Aşk yalnızca başkasına aktarılan bir ateştir. 
Ateş ise ancak yakalanıverecek bir aşktır...

Bachelard



Yavaşça değişen her şey hayatla açıklanırsa, hızla değişen her şey de ateşle açıklanır. Ateş üstün-canlıdır. Ateş mahremdir ve evrenseldir.  Kalbimizde yaşar. Gökyüzünde yaşar. Tözün derinliklerinden çıkıp kendini bir aşk gibi sunar. Maddenin içine dalıp saklanır, kin ve intikam gibi gizli, görünmez. Bütün olaylar arasında, iki karşıt değerlendirmeyi, iyi ile kötüyü aynı açık seçiklikle kabul edebilen yalnız odur. Cennet’te parıldar ve Cehennem’de yanar."

Çifte Alev / Octavio Paz

Mum Yakana Kılavuz XV🕯️🕯️

Yakmak: 


Aşina nesnelerle yaşadığımız yoldaşlık bizi yavaş akan yaşama götürüyor. O nesnelerin yakınında, bir evveliyatı olmasına rağmen her seferinde tazelenen bir hülyaya kendimizi kaptırdık. "Şeylik" içinde, sevilen şeylerin bu daracık müzesinde tutulan nesneler hülya tılsımlarıdır. Onları artık adları sayesinde anıyor ve çok eski bir hikâyeyi düşleyerek onlardan ayrılıyoruz. Adlar, o eski adlar nesne değiştirse, eski şeyliğin iyi eski şeyinden tamamen başka bir şeye bağlansalar ne bûyük bir felaket olur! Öteki yüzyılda yaşamış olanlar lamba kelimesini günümüz dudaklarından başka dudaklarla söylerler. Kelimelerle düşlere dalan benim için ampul kelimesi gülünçtür, kahkahamı zor tutarım. Ampul, asla iyelik eki alacak kadar yakın olamaz. Geçmişte lambam der gibi şimdi kim elektrik ampulüm diyebilir! Ah, iyelik ekleri yok olup giderken, bizim olan nesnelerle sürdürdüğümüz yoldaşlığı bunca güçlü dile getiren bu ekler çökerken daha nasıl düş görebiliriz?


Mum Yakana Kılavuz X V🕯️




Hani, yana yana dibine varmış bir mumun içinde oluşan oyuğun çeperi bir noktasında çatlamış, eriyik madde dışarı akmış, fitili de açıkta kalıp tükenmişken, çatlağı akmış maddeyle doldurup tıkayarak bitkin fitili yeniden yakınca, ufacık, güçsüz, belli belirsiz; ama, pırıl pırıl, yoğun, direngen-altı canlı mavi; üstü parlak sarı- bir alev elde edersin ya onun gibi(yim) işte...

*

Oruç Aruoba



*

Mum Yakana Kılavuz X🕯️🕯️🕯️🕯️🕯️


Bir mum yaktığında, bir süreç başlatırsın ama yürüyüşü senin elinde olmayan bir süreçtir bu; artık, kendi oluşma biçimini izleyecek, senin elinde olmadan da, zaman içinde, varması gereken noktaya varacaktır.


Mum, önce, bir noktaya kadar, kendi doluluğu içinde, güçlü güçlü yanar, ama yanışında belirli dengesizlikler oluşunca (ki, kaçınılmazca oluşur bunlar), çeperini delip, eriyik maddesini dışarı akıtıp, fitilini yakıp küçülterek, söneyazar, önlem düşünürsün alır, kenarlarını düzeltir, bir madeni kutunun kabını ters çevirip, içine koyarsın ama, boşunadır bu da çünkü kendi süreci içinde oluşturduğu dengesizlikler sürmektedir çeperleri tam düz değildir; içine koyduğun kabın belirli bir eğimi vardır-gene, akar dışarı, eriyik madde kabın içinde yayılır; kap ısınır; dibine varmış fitil, artık, her türlü biçimi yitirmiş maddenin son kalıntıları içinde, ucu ucuna, yanıyordur-sönmesi yakın ve kaçınılmazdır.

Mum Yakana Kılavuz X🕯️V



Mum fitilini 'trajik' mi saymalı: 
kendi yanışının yarattığı sıvı balmumu gölcüğünün içine devrilip batarak boğulup söner
 -  hiçbir mum fitili sonuna dek yanarak tükenip sönmez...

Aruoba

Mum Yakana Kılavuz X 🕯️🕯️🕯️


Alev yalnızdır...



 doğal olarak yalnızdır, yalnız kalmak ister. Onsekizinci yüzyıl sonunda, bir alev fizikçisi, iki mumun alevlerini yan yana getirmeye boş yere uğraşmıştı: mumların fitillerini yan yana koymuştu. Ama iki yalnız alev, büyüme ve yükselme sarhoşlukları içinde, birleşmeye yanaşmıyor ve her biri, en ucunda inceliğini koruyarak, dikeylik enerjisini koruyordu. Fizikçinin bu "deney"inde, yanmak için birbirlerine yardım etmeye boş yere çabalayan tutkulu iki yüreği temsil eden sembollerin akıl almaz bir felaketi vardır!

Gaston Bachelard

🕯 (Şem)



"Bu gece muma usul usul sordum
 “Ey yorgun düşmüş! Artık senin için iyi olan nedir?"
“Kendi derdimle yanmam için sürekli 
Beni derdimle baş başa bırakmalarıdır” dedi.


Mum Yakana Kılavuz X🕯️🕯️


Özlem, söndürülmemiş mumdur. 
Özlem, yakılamayan mumdur. 
Özlem, yanmayan mumdur. 
Özlem, mumundur. 
Özlem, mumumdur -
Ama, bir o kadar da:-
Özlem, hep yeniden yakılan mumdur. 
Özlem, sürekli yanan mumdur. 
Özlem, benim, mumundur -
Özlem, senin, mumumdur.




Özlem en alt düzeyine indiği zaman bile, direngen bir ateş olarak sürdürür yanmasını:

Özleyen, özleneni ancak çok uzun bir zaman süresi sonra görebileceğinden, bütün arada akıp geçecek zaman, sanki tek bir anda, özleyenin kafasına-özleme-dolar sonra da, boyuna yineleyip durur kendini:


Özleyenin özlenene yeniden kavuşması,

Mum Yakana Kılavuz: Tarkovski'nin mumu 🕯



"Baştan sona, doğumdan en sonuna kadar tüm bir insan yaşamını tek bir çekimde, herhangi bir kurgu olmadan görüntülemek. tam ölüm anı. Tarkovski, hayatı bir mum şeklinde görselleştirdi. “Ortodoks kiliselerindeki mumların nasıl titreştiklerini hatırlayın. Şeylerin özü, ruh, ateşin ruhu.” Ve böylece mumu durgun havuzun üzerinden taşıma eylemi, tek bir hareketle özetlenen tüm bir ömrün çabasından başka bir şey değildi. Tarkovsky, "Bunu yapabilirseniz," diye Yankovsky'ye meydan okudu, "eğer gerçekten olursa ve mumu tek seferde, düz, sinematik sihirbazlık hileleri ve ara kurgu olmadan sonuna kadar taşırsanız - o zaman belki bu eylem gerçek olabilir. Hayatımın anlamı."



Mum Yakana Kılavuz X🕯️





Alev, yukarı doğru akan bir kum saatidir. Tane tane yok olup giden kumdan daha hafif olan alev kendi biçimini oluşturur, sanki zamanın yapacak bir işi hep varmış gibi.

 Alev, geceyi uyanık geçiren kimseyi, önündeki iki yapraklık risaleden gözlerini kaldırmaya, görev zamanını, okuma zamanını, düşünce zamanını sona erdirmeye çağırır. Alevin içinde bile zaman gece nöbetine koyulur.

Evet, alevinin karşısında duran uyanık kişi artık okumaz. Hayatı düşünür. Ölümü düşünür. Alev geçici, eğreti ve zindedir. Bu ışığı bir esinti yok eder; bir kıvılcım yeniden yakar. 

Alev, uyanık kalmamızı sağlayan hülya bilinci içinde tutar bizi. Ateşin karşısında uyunur. Bir mum alevi karşısında uyunmaz.

Gece nöbeti tutan mum ile düş gören ruh arasında bir yakınlık vardır. Her ikisi için de zaman yavaş akar. Düşteki ve ölgün ışıktaki sabır aynıdır. Bu durumda zaman derinleşir; imgeler ve anılar birbirine kavuşur. Alev düşçüsü, gördüğü şeyi görmüş olduğu şeyle birleştirir. Imgelem ile belleğin kaynaşmasını bilir. Dünyevi hayalperest, mumunun fitili ucundan gökteki büyük yıldızlara nasıl da kolaylıkla geçer!

Ve sönen bir mum, ölen bir güneştir. Mum, gökteki yıldızdan bile daha yavaş ölür. Fitil boynunu büker, kararır. Alev afyonunu kendisini saran gölgenin içinden alır. Ve alev ölür: uykuya dalarak ölür.




# gün biter. (5.5.2021)

Gaston Bachelard

Mumlar / Kavafis (1899)


Önümüzde durur geleceğin günleri 
yanan bir dizi küçük mumlar gibi
 altın sarısı, sıcak, parlak.


Geride kalır geçen günler. 
Acıklı bir çizgi sönmüş mumlardan.
 Hala tüter yakında olanlar, 
soğuk mumlar, erimiş ve eğilmiş.

Dada için Mum

 

Enis Batur

Mum Yakana Kılavuz: Mum ve Kedi



Banville, Camoens'in mumunun sönmüş olduğunu, şairin şiirini kedisinin gözlerindeki ışıltıyla yazmaya devam ettiğini anlatır.

Kedisinin gözlerindeki ışıltıyla!

Yumuşak ve hassas ışık! Her türlü sıradan ışığın ötesine inanır gibi inanmak gerekir buna. Mum artık yoktur, ama vardı. Mum gece nöbetine başlamıştı, o sırada şair de şiirine başlıyordu.

Mumun karşısında, esin ateşi içinde, şair, kendi yaşamını, ateşli yaşamını dize dize ortaya seriyordu. Masanın üzerinde her nesnenin kendi halesinin ışıltısı vardı. Ve kedi oradaydı, şairin masası üzerine oturmuştu. Sahibine bakıyordu, efendisinin kâğıdın üzerinde kayan eline. Evet, mum ve kedi, alev alev gözlerle şaire bakıyorlardı. Yalnız çalışan birinin aydınlatılmış masasından ibaret bu küçük evrende bakıştan başka bir şey yoktu. Bu durumda herhangi bir şeyin bakışın atılımını, ışığın atılımını muhafaza etmemesi mümkün müydü? Birinin azalışı, diğerlerinin işbirliğindeki bir artışla telafi edilir.


Mum Yakana Kılavuz: 🦋



Pervane şemini uyandıramaz 
Başta sevda kalpte nar olmayınca.. 

(Karacoğlan)



"Sönmüş ateşlerde bir pervane 
Masadan masaya yakıyor kanatlarını

Ben bir ölüm pervanesiyim 
ey zamanlar annesi 
Bir sözüm arzuların kandilinde fitil 
Bir sözüm sabahların avucunda 
dünya duası..."





*

 Şükrü Erbaş



Mum Yakana Kılavuz: 🕯️🦋






"Mumunun güzelliğini gördük 
Pervane gibi ayağına düştük. 
O ateş yüzlü bizi yaktı."


*



Mum Yakana Kılavuz: 🕯️🦋



"Erkekler ışık etrafındaki güveler gibi çevremde pervane olurlar 
/ Yanıp gittiklerinde de elimden bir şey gelmez"


*Bir okur dostum yolladı. Sözler Mavi Melek filminden sonra 
Marlene Dietrich ile özdeşleşmiş bir şarkıdan.

Aşk'a Kılavuz: Fars Edebiyatı


"Beni mum gibi aşk ile yak 
Benden sadece bir iz kalıncaya dek!"

"Aşkta Pervâne gibi yanmak gerek!"

Mum Yakana Kılavuz 🕯🦋

"Ben, pervane ve mum dışında herkes uyudu

 Biz üç delinin hikâyesi uzun bir hikâyedir henüz. 

Dün gece bir kez olsun pervane gibi olayım dedim. 

Mum, güzelce gülümseyerek “bir kez azdır” dedi..." 

(İ‘mâd-i  Horasanî)



Her  gece  başka  bir  meclise  mum  olan  delikanlının etrafında  pervane  gibi  dönme.

Her  sabah  karşısında  başka  bir  bülbül  bulunan  güle heves  etmek,  akıl  kârı  değildir... 

(Sa'd'-i Şirazi)

Mum Yakana Kılavuz: 🕯 (Şem)



"Şem‘; Arapça bir kelime olup mum, balmumu, aydınlanmak için yakılan herşey, çerağ, kandil manalarına gelir. Arapça “şem’, kandîl/kandîl/kanzîl, fetîl/fetîle”, Farsça “mûm, çerâg” kelimesinin Türkçe karşılığı “mum”dur. 

  Şem‘, aşağıdaki kelimelerle birlikte tamlama  oluşturarak “güneş” anlamını  verir:  Şem‘-i âsmân,  şem‘-i  âftâb,  şem‘-i encüm,  şem‘-i hâver,  şem‘-i rûz-ı  rûşen,  şem‘-i zer-endûde-i firûze-legen,  şem‘-i zümürrüd-legen,  şem‘-i sipihr,  şem‘-i gerdân-ı  sipihr,  şem‘-i çarh-ı  revân,  şem‘-i subh,  şem‘-i kâfûrî-i 

 Şem‘ kelimesi  şu tamlamalar  ile de “ay” anlamında kullanılır: 

şem‘-i âsmân,  şem‘-i âsmânî,  şem‘-i felekî,  şem‘-i kâfûrî,  şem‘-i  şeb-efrûz,  şem‘-i âlemtâb.

 Bu kelime tasavvufî anlamlar da içerir:  şem‘-i Hak ve şem‘-i Hudâ, Allah’ın nuru,  ışığı  ve  mürşid-i kâmil’dir. Şem‘-i hû,  şem‘-i zafer, hakiki bir aydınlık, İlahî nur anlamında kullanılır.  Şem‘-i hudâ ve şem‘-izü’l-celâlden maksat da Hz. Muhammed’dir. İstiare yoluyla Allah’a şem‘-i lâ-yezâlî  denilmektedir.  Sâlikin kalbini yakan ilahî nurun parıltısı, müşâhede ehlinin kalbinde  parlayan irfân nuruna da şem denir.

 Mutasavvıflar, İslâm dini ve Kur’an’a  şem‘-i ilahî derler. Şem‘ kelimesi İslâmî doğu edebiyatlarında sevgili ve güzele teşbihte de kullanılmıştır. Bu teşbihe esas olan özellik, onun yüzü ve yanağıdır. Sevgilinin güzellik unsurlarından olan yüz ile yanak, parlaklık ve aydınlık yönüyle ele alınıp, çeşitli tasavvur ve tahayyüllerde kullanılmıştır. Bu duygular ifade edilirken şu tamlamalardan istifade edilmiştir: 

 şem‘-i cemâl,  şem‘-i cem,  şem‘-i Çigil, şem‘-i  Hoten,  şem‘-i  dil-efrûz,  şem‘-i  şeker-leb,  şem‘-i Tıraz,  şem‘-i Tarab

 Yine İslâmî doğu edebiyatlarında ortak  kullanılan güzelliğin şem’e benzetilmesi, âşık veya gönlü ona yanan pervâne  şeklinde hayal edilmesindendir. Yüz ve yanağın şem‘e benzetilişinde renk, parlaklık ve  yakıcılık ile  başka müşâhedeye dayanan tasavvurlar rol oynar."

Mum Yakana Kılavuz: 🦋





Güve (Pervane) kendini mumun alevine fırlatıp atar: Pozitif ışığa yönelim, der maddi güçleri ölçü alan psikolog; Empedokles kompleksi, der insanı ilk itkilerin kaynağında okumak isteyen psikiyatr. Herkes haklıdır. Ama herkesi hemfikir kılan şey düşçülüktür; çünkü yönelimine, ölüm içgüdüsüne boyun  eğen güveyi gören düşçü, imgenin karşısında, "niçin ben degil?" diye sorar kendi kendine. Güve minik bir Empedokles olmuşken, ben niçin ateşler içinde ölürken güneşte ışığı fethe çıkan Faustvari bir Empedokles olmayayım?

Gaston Bachelard

Mum Yakana Kılavuz 🕯️🦋



Sen,

varsın





şimdi gidip 

alevine girdi mumun,

Mum Yakana Kılavuz: X

 


Işık, mumun üstündeki doymak bilmez ateştir. Mum tükenince, o da tükenir.

Bir Mumun Işığı. İşte, ne kadar alabilirsen al, gene de büyüklüğü asla azalmayacak olan bir şey.


Işığa bak ve güzelliğini bir düşün.
 Gözünü kırp ve bir daha bak. 
Onda gördüğün daha önce yoktu
 ve onda daha önce var olan artık yok.
 Var eden sürekli öldüğüne göre, 
onu yeniden var eden kim?
{Kodeks F, f. 49 v.)

Leonardo Da Vinci


Mum Yakana Kılavuz: 🕯️🦋

Masal [Kelebek ile Mum Alevi]: Havada rahatça uçabilmekle yetinmeyen kendini beğenmiş gezgin kelebek, mumun çekici alevine dayanamayarak, ona doğru uçmaya karar vermiş; ama ince kanatları mumun içinde yanınca, neşeyle giriştiği hareket, çektiği acının nedeni olmuş. Ve her yanı kavrulmuş bir halde şamdanın dibine düşen zavallı kelebek, epey ağlayıp dert yandıktan sonra, ıslak gözlerindeki yaşları silerek başını yukarı kaldırıp şöyle demiş: “Ah, sahte ışık, geçmişte benim gibi nicelerini aldatıp, acınacak hallere düşürmüş olmalısın! Ah, madem ışığı görmek istiyordum, güneşi pis içyağının sahte ışığından ayırt edebilmem gerekmez miydi?”


"Bak, kökenine, ilk kaosa geri dönme umut ve arzusu, insanı mum karşısındaki kelebeğe benzer kılar; insan, sürekli arzularla, hep bir şenlik havasıyla yeni baharı, hep yeni yazı, hep yeni ayları, yeni yılları bekler; arzu ettiği şeyler geldiğinde çok geçmiş gibi gelir ona, oysa kendi yok oluşunu arzuladığını fark etmez. Ama öğelerin özünde vardır bu arzu; o, insan bedeninin ruhunca kuşatıldığını görerek, hep göndericisine dönmeyi arzular. Şunu da bilmeni isterim ki, bu arzu, doğanın yoldaşı özün içinde vardır ve insan dünyanın modelidir."

Doğa Yasasından Yana ve Ona Karşı Tartışma / Leonardo da Vinci

Mum Yakana Kılavuz 🕯️🦋


Leonardo da Vinci'den masal
Görsel: Leonardo da Vinci

"Ey lanet olası ışık... 
yakıcı ve zararlı doğanı kendi yıkımımla öğrendim."



Kelebek ile Mum Işığı: Daldan dala konan renkli kelebek, kararan havada dolaşırken bir ışık görüp hemen ona doğru yönelmiş ve çevresinde daireler çizdiği ışığın olağanüstü güzelliği karşısında şaşırıp kalmış; yalnızca görmekle yetinmeyip, güzel kokulu çiçeklere yaptığını yapmak için karşısında durmuş ve uçuşunu ayarlayıp büyük bir hevesle ışığın içinden geçmiş. Işık, kelebeğin kanat uçlarını, bacaklarını ve öteki kısımlarını yakıp eritmiş. Işığın dibine düşen kelebek, böyle güzel şeyden herhangi bir kötülük ya da zarar gelebileceğini aklı almadığı için, hayretle olayın nereden kaynaklanmış olabileceğini düşünüyormuş. Kalan gücünü iyice topladıktan sonra, yeni bir uçuş denemiş ve ışığın içinden geçer geçmez, her yanı kavrulu, o ışığı besleyen yağın içine düşüvermiş ve ancak yıkımının nedenini düşünebilecek kadar aklı kaldığından, şöyle demiş ona: “Ey lanet olası ışık, ben sende mutluluğumu bulduğumu sanıyordum; boşuna ağlıyorum çılgın arzuma, yakıcı ve zararlı doğanı kendi yıkımımla öğrendim.” Buna ışık şu karşılığı vermiş: “Beni doğru dürüst kullanmasını bilmeyene böyle yaparım ben.”Karşılarında çekici ve dünyasal zevkleri görüp, tıpkı kelebek gibi, niteliklerini düşünmeden onlara koşan kişiler için anlatılır bu masal; onlar, uzun bir deneyimden sonra, utanç ve yitimle öğrenirler bu zevklerin iç yüzünü.

Mum Yakana Kılavuz:🕯️🦋


Görsel: A sketch of a man sitting near a fire with moths(?) flying above it. / L. da Vinci



Leonardo’nun bir ışığın çevresindeki kelebek çizimlerinin yanına yazdığı özdeyişler:

 “Come cieca ignoranza ne conduce” (“Nasıl da sürüklüyor onu kör cehalet”) ve “O miseri mortali aprite gii occhi” (“Ey zavallı ölümlüler, açın gözlerinizi”)

Mum Yakana Kılavuz





" Mumun  kimyasal  tarihi  Michael  Faraday’ın  1860’da  Royal  Society’de  verdiği  bir  dizi  dersin adı. Bu  dersler  bilimsel  kuralların  ve  fikirlerin  basit  uygulamalar  ve  mantık  yürütme yoluyla  nasıl  çıkarılabildiğinin  klasik  bir  örneği  olmuştur.


"Evrenin herhangi bir kısmını yöneten öyle bir kanun yoktur ki;
 şu mum yanmasına dokunmasın ya da bir parçası olmasın.’’

Mum olayına ilişkin artık bilimin açıklamayacağı hiçbir şey yoktur’’

– Michael Faraday

Mum Yakana Kılavuz: 🦋 (Pervane)





"Hali perişan bir pervâne vardı,
 Ateşe helâl kıldı tatlı canını. 
Yüzlerce ateş ve dert içinde olan mumu gördü, 
Sararmış yüzünün üzerinde gül rengi gözyaşı akıyordu."


"Mum ve pervâne; aşık ile maşuk gibidir, 
Yok olma arzusunda değilsen etrafta dolaşma."


Mum Yakana Kılavuz: 🕯️ 🦋


"Ey seher kuşu! Pervaneden öğren aşkı:
O yanmışın canı çıktı da sesi çıkmadı."




"Uzaktan ortaya çıktı bir pervane
Raks ederek gelmiş sanki bir divane
Mumun altında üstünde ziyadesiyle dolandı. 
Öptü her an mumu baştan aşağı
Ona yârim deyip işve yaptığında
Attı kendini ateşin ortasına
Aydınlandı tüm vücudu baştanbaşa
Bir od ağacı gibi hoş hoş yandı mum huzurunda
Bir ses yükseldi, ey diri gömül!
Ey bahtı güzel ve kutlu gönül!
Aşk oyununun yolu işte budur ve kâfidir!
Nasır'ın sırlarını ara bul."


 

Mum Yakana Kılavuz: 🕯️🦋


"Aşka uçma, kanatların yanar."



 Hatırlıyorum bir gece gözüme uyku girmemişti; Mum pervaneye şöyle söylüyordu: “Ben âşığım, yansam revadır bana; Fakat sen niçin ağlıyor, niçin yanıyorsun? Dedi: “Ey benim bîçare âşığım! Gitti bal gibi tatlı Şirin’im benim”. Şirin’im benden uzağa gidince, Ateş, Ferhat gibi eritti beni. Hep bu sözleri söylüyor, Her an sararmış yanağından gam seli akıtıyordu. Ey iddiacı!  Aşk senin işin değildir; Çünkü ne sabrın var ne de buna gücün kuvvetin! Sen hamsın, bir kıvılcımdan kaçıyorsun; Bense tamamen yanıncaya kadar durmuşum. Aşk ateşi sadece kanadını yakar senin, Bir de bana bak, büsbütün yaktı beni.

Mum Yakana Kılavuz: 🦋 (Pervane)

Mum Yakana Kılavuz: 🦋


"Pervane hakkında yazılanlardan eski zamanlarda pervanenin sadece “gece uçan” bir haşere olduğu ortaya çıkıyor: Esedî’nin Lugat-ı Furs’unda: Pervane: Geceleyin kandilin (mumun) etrafında dolaşıp kendini yakan kuş, uçucu. Dehhuda’nın Lugatnâme’sinde: Pervane: Uçan, siyah renkli, geniş ve uzun, kül renkli kanatlı, arıdan daha büyük, yazın lamba etrafında dolaşan ve bazen lambanın sıcaklığıyla yanan bir böcek. Diğer taraftan Arap lügat kitaplarında da genellikle “ferrâş”, “ferrâşe”yi tıpkı bizim  bahsettiğimiz “pervane” şeklinde  yazmışlardır. Örneğin; “ferrâş  ışığın  etrafında hareket eden küçük  kuş” (el  Muncid), es-Sâmî  fi’l-Esâmî’de onun  Farsça karşılığı “lamba  kelebeği” ,  Mulahhasu’l-lugat’da ferraş ve ferraşenin  karşılığı  olarak “lamba kuşu”, “lamba kelebeği” zikredilmiştir. Fars şiirinde  kendisinden sıkça bahsedilen bu pervane  gece uçan kelebektir (İng. moth). Farsça  sözlüklerde şu isimlerle anılmaktadır: “çerâğpere, çerâğvâse, çerağvere, pervâne-i  çerâğ (Ferheng-i  Nefisî), çerâğvâre,  meges-i çerâğ (Lugatnâme-i Dehhuda), perende-i çerâğ (Ferheng-i Farsî-yi Doktor Mu‘în) 

Fars lügat kitaplarında ilk defa Ferheng-i  Nizâm’da “pervane” kelimesi ekinde pervane iki şekilde tanımlanmıştır: Pervane:  Geceleri ışığın etrafında dolaşan kanatlı  böcek… 

Mumun ateşinden dolayı pervanenin yanması Fars şairliğinde bugüne kadar  önemini muhafaza  etmiştir. Muma âşık olan bu pervane kelebeklerin küçük nadir bir  türüdür; büyüğünün birçok türü vardır;  onlardan bazıları  büyük, renkli kanatlara  sahiptir. Dâiretü’l-ma‘ârif-i  Fârsî’de “pervane” böcekbilimcilerin araştırmalarına göre bilimsel olarak şu şekilde  tanımlanmıştır: 

Pervane: Bütün dünyada olan böceklerin  büyük bir grubunda bulunan canlıların her birinin adıdır. Güvelerle birlikte pûlekbalan (lepidoptera) olarak isimlendirilen bir grubu oluştururlar. Kelebekler birkaç  yönden  güvelerden  farklılık  gösterirler.  Kelebekler  gündüz  uçarlar,  fakat  pervaneler (güve)  daha  çok  geceleri  uçarlar. İngilizcede  kelebek,  gündüz  uçan  ve  gece  uçan  olarak  sırasıyla  butterfly  ve  moth olmak  üzere  iki  farklı  isimle  adlandırılır."