Wittgenstein etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Wittgenstein etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Kulübe Güncesi: "Şimdi kendim için ıssızlık içinde bir ev inşa ediyorum..."



"Şimdi kendim için ıssızlık içinde bir ev inşa ediyorum..."

Wittgenstein, 1913'te Norveç'in ücra bir köşesinde göle bakan sarp bir dağ yamacında tahta bir kulübede yaşamaya başlar. Bertrand Russell'a uzaklara, Norveç'e gitmek istediğini söylediğinde Russel içgüdüsel olarak tepki verir:

"Karanlık olacağını söyledim, gün ışığından nefret ettiğini söyledi. Yalnız olacağını söyledim, zeki insanlarla konuşarak akıl fuhuşu yaptığını söyledi. Deli olduğunu söyledim, Tanrı beni akıl sağlığından korusun dedi. "

Tıpkı Heidegger'de olduğu gibi kulübesinden görünen göl manzarası ve burada soluduğu hava Wittgenstein'in Tractatus''taki düşüncelerinin ve felsefesinin besin kaynağı olur.

                                                                     
"Burada çalıştığım gibi herhangi bir yerde çalışabileceğimi hayal edemiyorum. Sessiz ve harika bir manzara; Demek istediğim, onun ciddiyeti."

Kayık


"İşte orada kayık, - öbür tarafa, belki büyük hiçliğe gidiyor. - Kim binmek ister ki bu “belki”ye? İçinizden hiç kimse binmek istemez ölüm kayığına! Peki öyleyse dünya-yorgunu olmak isteyişiniz niye?"  N.

İntihar düşüncesi ve arzusu Wittgenstein'ı yaşamı boyu izler ve sık sık kriz dönemleri boyunca tekrar eder. Norveç'e gitmeye karar verdiğinde Bertrand Russel Wittgenstein'ın delireceğinden ya da kendini öldüreceğinden emindir. Wittgenstein'ın üç ağabeyi de intihar etmiştir, Ray Monk Wittgenstein'ın 1903 ve 1912 yılları arasında tekerrür eden intihar düşüncelerinin ancak Russell'ın onun dehasını kabul etmesinden sonra ortadan kalktığını yazıyor. Yaşama yeniden bağlandığı bir başka dönemse Galiçya'daki bir kitapçıda rastladığı ve orada bulabildiği tek kitaptır: Tolstoy'un Kısa lncil'i.

Wittgenstein, kürek çekerken...



...Tarihin benimle ne işi var? Benimki ilk ve tek dünya! Ben'im dünyayı nasıl bulduğumu anlatmak istiyorum. Dünyadaki başka insanların bana dünya hakkında söyledikleri, benim dünya deneyimimin çok küçük ve önemsiz bir kısmıdır. Ben'im dünyayı yargılamam, şeyleri ölçmem gerekir. Felsefi Ben, insan varlığı değil, insan bedeni ya da psikolojik nitelikleriyle insan ruhu değil, metafiziksel öznedir, dünyanın (bir parçası değil) sınırı. Bununla beraber, insan bedeni, özellikle benim bedenim, başkaları arasında, hayvanlar, bitkiler, taşlar vb., vb. arasında dünyanın bir parçasıdır. Her kim bunu kavrarsa, kendi bedeni ya da insan bedeni için üstün bir yer sağlamak istemeyecektir. O, tamamen naif biçimde, insanlar ve hayvanları benzer ve birbirine ait nesneler olarak kabul edecektir.

8.10.16.

Şeyler arasında bir şey olarak, her şey eşit derecede önemsizdir; bir dünya olarak her şey eşit derecede önemlidir. Eğer sobayı seyre dalmışsam ve sonra bana şöyle denir: ama şimdi senin tüm bildiğin sobadır, sonucum gerçekten önemsiz görünür. Çünkü bu, meseleyi, sanki ben sobayı dünyadaki pek çok şey arasında bir tek şey olarak incelemişim gibi gösterir. Ama sobayı seyre daldıysam, o benim dünyamdı ve başka her şey onun aksine renksizdi. (Bütün hakkında iyi, ama ayrıntıda kötü bir şey)

12.10.16.

Bir taş, bir hayvan bedeni, bir insan bedeni, benim bedenim hepsi aynı düzeyde bulunurlar. Bu nedenle, vuku bulan şeyin bir taştan ya da benim bedenimden kaynaklanıp kaynaklanmaması, ne iyi ne de kötüdür. "Zaman yalnızca tek yöne sahiptir", anlamsız olmalı. Yalnızca tek yöne sahip olmak, zamanın mantıksal bir niteliğidir. Çünkü eğer bir kimseye yalnızca tek bir yöne sahip olmayı nasıl tasarladığı sorulsaydı, şöyle diyecekti: Bir olay tekrar edebilseydi, zaman tek bir yönle sınırlandırılmayacaktı. Ama bir olayın tekrar etmesinin olanaksızlığı, bir cismin aynı anda iki yerde olmasının olanaksızlığı gibi, olayın mantıksal doğasında içerilir. Şu doğrudur: İnsan mikro-kozmostur. Ben kendi dünyamım.


Wittgenstein'ın Kulübesi


"Şimdi kendim için ıssızlık içinde bir ev inşa ediyorum"

David Pinsent'in 23 Eylül 1913'te yazdığı günlükte şunlar yazılıdır:

«... Wittgenstein bu sabah aniden çok mutluydu, gitmesi ve tanıdığı tüm insanlardan, örneğin Norveç'te birkaç yıl uzakta yaşaması gerektiğine dair çok rahatsız edici bir düşünceden söz etti. Yalnız yaşamalı, bir keşiş gibi yaşamalı ve mantık üzerinde çalışmaktan başka bir şey yapmamalıydı"

Wtt, Cambridge'de kısa bir süre kaldıktan sonra Norveç'e gider ve 1913 Ekim ayının sonunda bir ev inşa etme fikriyle Sogn fiyortunun yanındaki Skjolden kasabasına yerleşir.




"Wittgenstein tarafından okunduğu düşünülen Thoreau'nun Walden'ında şöyle denilir:

"Ormana gittim; çünkü bilinçli yaşamak istiyordum. Hayatı tatmak ve yaşamın iliğini özümsemek istiyordum. Yaşam dolu olmayan her şeyi bozguna uğratmak ve ölüm geldiğinde aslında hiç yaşamamış olduğumu fark etmemek için."

"1984'te Norveç'e yaptığım bir ziyaret sırasında, Wittgenstein'ın Skjolden'deki kulübesine gittim ve onu neden orada inşa ettiğini düşünmeye başladım. Oslo'da, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Cambridge'de Wittgenstein'ın öğrencisi olan Norveçli filozof Profesör K. E. Tranøy ile tanıştım. Pek çok güzel manzaraya sahip bir ülkeden bir Avusturyalı olan filozofun neden Norveç'te bir kulübe inşa ettiğini sordum - Wittgenstein'ın Birinci Dünya Savaşı'ndan önce genç bir adam olarak okuduğu Ibsen'in hayranı olduğunu söyledi."



"Wittgenstein'ın Norveç'teki kulübesi, Martin Heidegger'in Almanya'nın güneyindeki Kara Orman'daki kulübesi gibi, ikonik, hatta geçmiş bir statüye sahipti: "Kulübesindeki Filozof."

"Tarihsel olarak kulübeye göl üzerinden kayıkla ulaşıldığı anlaşılıyor. Monk, Wittgenstein biyografisinde (Wittgenstein: The Duty of Genius) şöyle der: 'Wittgenstein Moore'a kulübesini fiyort, komşu dağlar ve en yakın köyle ilgili olarak gösteren bir harita gönderdi. Mesele, onun köye kürek çekmeden ulaşmasının imkansız olduğunu göstermekti."

"Büyük şehrin uygarlığında ruh, kültürün külleri üzerinde (ebedi) bir tanık olarak -neredeyse tanrısallığın intikamı olarak- süzüldüğü buradan yalnızca bir köşeye çekilebilir..." 

Wittgenstein, kürek çekerken...

 


"Mutlunun dünyası, mutsuzunkinden başka bir dünyadır."

6.7.16.

Ve bu anlamda Dostoyevski, mutlu olan insan, varoluş amacını yerine getiriyor derken haklıdır. Ya da artık yaşamaktan başka herhangi bir amaca sahip olmaya gerek duymayan insanın, varoluş amacını yerine getirdiğini de söyleyebiliriz. Bu, onun tatmin bulduğu anlamına gelir. Yaşam sorununun çözümü, bu sorunun ortadan kalkmasında görülür. Ama kişinin yaşamı sorunsal olmayacak şekilde yaşaması olanaklı mıdır? Sonsuzlukta yaşaması, zamanda değil.

Yalnızca zamanda değil, şimdide yaşayan bir insan mutludur. Şimdide yaşam için ölüm yoktur. Ölüm bir yaşam olayı değildir. O, dünyanın bir olgusu değildir.

Nasıl ki ölümde de dünya değişmez, yalnızca sona erer. Ölüm, bir yaşam olayı değildir. Ölüm yaşanmaz. Bengilikten, sonu gelmeyen bir zaman-süresi değil de zamansızlık anlaşılırsa, şimdiyi yaşayan bengi yaşar.

Mutlu yaşa!

Şundan daha fazla bir şey söylenemez görünüyor: Mutlu yaşa!

Mutlunun dünyası mutlu bir dünya'dır. Öyleyse ne mutlu ne de mutsuz bir dünya olabilir mi?

Varsayalım ki, insan kendi istencini etkinleştiremedi, ama bu dünyanın tüm ıstırabını çekmek zorunda kaldı, o zaman onu ne mutlu edebilirdi? Bu dünyanın ıstırabını savuşturamıyorsa, insan nasıl mutlu olabilir? Bilgi yaşamı yoluyla.

Bilgi yaşamı dünyanın ıstırabına rağmen mutlu olanın yaşamıdır.. Mutlu olan tek yaşam, dünyanın hoş yanlarından vazgeçebilen yaşamdır.

Şeylere sanatsal bakış tarzının özü, dünyaya mutlu bir gözle bakması mıdır? Yaşam ciddi, sanat neşelidir*

21.10.16.

Çünkü sanatın amacının güzel olan olduğu kavrayışında elbette bir şey vardır. Ve güzel, mutlu kılan şeydir.

Wittgenstein'ın Kulübesi



" Şimdi kendim için ıssızlık içinde bir ev inşa ediyorum"

"Eski zamanlarda manastırlara kapanan insanlar vardı. Bunlar öyle budala, ya da güdük insanlar mıydı? -İmdi, böyle insanlar yaşamlarını sürdürebilmek için böylesi yollara başvurmak zorunda kalmışlarsa, sorun herhalde hafif bir sorun olamazdı!" (Wittgenstein)

"Kulübenin yerinin ayrıntılı bir haritası yok ve artık gölden veya ana yoldan görünmüyor. Sadece Wittgenstein tarafından 1936'da İngiltere'den gelen bir filozof olan GE Moore için çizilen ilkel bir eskiz var.

Wittgenstein, kürek çekerken...




 Aruoba'nın derlediği Wittgenstein kitabı
 Yan Değiniler'den:


 "Acaba, insanı çıldırtan, yerine gelmeyen bir özlem mi? (Schumann'ı düşündüm, ama kendimi de.)"


*Robert Schumann (1810 -1856). Alman besteci; çıldırarak kendisini Ren nehri'ne atmış, son yıllarını akıl hastanelerinde geçirmiştir. Wittgenstein'ı yakından tanıyanlar sürekli bir çıldırma ve intihar etme beklentisiyle yaşadığını anlatırlar.

.

Işığa doğru çabalayan düşünce.

.

Neredeyse hep kendi kendimle söyleşilerdir yazdıklarım. Kendimle kafa kafaya verdiğimde kendime söylediğim şeyler.

.

Sözcükler eylemlerdir.

.

Çoğu zaman, bir tümce ancak doğru tempoyla okununca anlaşılabilir. Benim tümcelerim hep yavaş okunmak içindir.

.

Başkasının derinlikleriyle oynama!

Kulübe Güncesi: Wittgenstein'ın Kulübesi

Yan Değiniler / Oruç Aruoba

Kulübe Güncesi: Wittgenstein'ı Sevmek İçin 50 Neden

50: Çünkü Norveç'te tek başına iki yıl yaşama kararından sonra onu caydırmaya
çalışan Russell' a, akıllı insanlarla konuşarak akıl fuhuşu yaptığı
karşılığını vermişti. "Orada karanlıklar içinde kalacağım söyledim," diye anlatıyor
Russell, "O da bana ışıktan nefret ettiğini söyledi. Bunun üzerine,
ona deli olduğunu söyledim, o da bana: 'Tanrı beni zihin sağlığından korusun!'
diyerek karşılık verdi." Wittgenstein, bütünüyle işte bu sözlerdedir.




Yakından Bakmak

 







Kendine Bak

 

             

 Bu bana N. nin bir sözünü hatırlatıyor:

" Yaşam, yaşama yapılan yatırımın geri dönüşüdür: İnsan bilgisiyle kendisine ne kadar çekidüzen verse de, kendisini objektif olarak ne kadar övse de, son hesapta, anca kendi yaşam öyküsüyle terk eder."