İfade Edilemeyen / Walt Whitman

 

 Her dilden, her ülkeden sayısız şiirin ardından,

Hep henüz söylenmemiş ya da basılmamış

Bir şey kalır geriye eksikliğini duyduğumuz- 

Kim bilir hala eksikliğini duyduğumuz

ve ifade edilmemiş en iyi şey belki de.

W.W.


Kavafis İçin / Yannis Ritsos

Kavafis'in masası ve lambası


 KAVAFİS İÇİN ON İKİ ŞİİR

YANNİS RİTSOS


‘‘Eğer şiir bağışlanma değilse,” diyor kendi kendine —

"o zaman başka hiçbir yerden medet ummamalı.”











OZANIN ODASI

Siyah, oymalı yazı masası, iki gümüş şamdan,

kırmızı piposu. Koltuğuna oturmuş, nerdeyse görünmüyor,

sırtı hep pencereye dönük. Kocaman, kuşkulu

gözlüğünün ardından aydınlık içindeki

konuğunu gözlüyor; sözcüklerin gerisine gizlenmiş,

tarih boyunca, kendi bulduğu maskeler arkasında,

uzak, güvenli, parmağındaki yakut yüzüğün

belirsiz yansımasıyle insanların dikkatini avlıyor,

ve her zaman büyük bir hevesle, toy oğlanların, şaşkınlık içinde,

dilleriyle kuruyan dudaklarını ıslattıkları anda

yüzlerinde beliren anlatımın tadını çıkarıyor.

Başının gerisindeki pencereden vuran ışık

ona bir bağışlama ve kutsallık tacı giydirirken

o, kurnaz, aç, şehvetli, en suçsuz insan,

Evet’le Hayır, istekle pişmanlık arasında,

Tanrı’nın elinde bir kantar gibi kılı kılına dengede.

‘‘Eğer şiir bağışlanma değilse,” diyor kendi kendine —

"o zaman başka hiçbir yerden medet ummamalı.”


LAMBASI

Walt Whitman'ın Oğlanları

An elderly Walt Whitman with his nurse Warren Fritzinger. 

"Aranıza karışıyorum, 

Şairiniz olacağım sizin."


Whitman’ın hayatı tren kondüktörleri, denizciler, günlük işçiler, askerler gibi genç erkeklerle doluydu ve şiirlerinde, hayalini kurduğu ütopyaların duygu yüklü kısımlarını bu genç erkekler oluşturur.

Whitman'ın oğlanlara ve genç erkeklere methiyeleri onun demokrasi yüceltilsinden ayrı tutulamaz. Whitman için demokrasi Cruising*tir. Queerlik ütopyadır. Seks iyi bir vatandaşlıktır.

Kendimin Şarkısı'ndaki "Kilitleri kapılardan çıkarın! / Kapıları pervazlarından kendiliğinden sökün!", Queer Nation’ın "dolaplardan dışarı ve sokaklara doğru!" çığlığının öncüsüdür.

İster sıradan ister samimi sevgililer olsun, cinsel partnerlerinin tümü ondan daha genç ve işçi sınıfına mensuptu. Bunlardan en önemlileri, “Calamus” şiirlerini bitirirken Whitman ile birlikte yaşayan Vaughan, [...] Whitman’ın hayatının muhtemelen büyük aşkı olan genç İrlandalı tramvay şefi Peter Doyle; Whitman ile fırtınalı bir aşk yaşayan getir-götürcü çocuk Harry Stafford ve birkaç yıl Whitman ile beraber yaşamış Camden, New Jersey civarında şoförlük yapan genç Bill Duckett ...

Shively'nin belirttiği gibi, bu tür bir adam bugün pedofil olarak adlandırılabilir. Bu iğrenç bir terimdir ve Whitman'ın hayatının bizim anladığımız şekliyle çocukluğun icadından önce geldiği göz önüne alındığında anakroniktir. Whitman'ın hayatının çoğunda rıza yaşı on yaşındaydı, bu sırada çocuklar tipik olarak zaten çalışıyordu ve Whitman'ın erken orta yaşlarında,  ülkedeki genç erkeklerin çoğu, İç Savaş’a ve savaşın getirdiği diğer felaketlere karışmıştı. Ancak Whitman’ın, kendisi için derin duygusal ve estetik öneme sahip olan genç erkeklerle, adı her ne olursa olsun, erotik ilişkilerde bulunduğu neredeyse kesin bir gerçekliktir.  Whitman'ın dünyası “bir erkek bile değil, bir erkek çocuğunun dünyasıydı. . . hayatının ve en büyük şiirinin "tekillikleri" idi. . .  


Whitman'ın Defterleri



"Whitman saw beautiful boys everywhere and preserved their likenesses in his notebooks, like pressed flowers. Shively speculates that some of the entries in Whitman’s notebooks and daybooks were actually coded sex diaries:


Dec 28 [1861] — Saturday night Mike Ellis — wandering at the cor of Lexington av. & 32d st. — took him home to 150 37th street, — 4th story back room — bitter cold night


Wm Culver, boy in bath, aged 18 (gone to California ’56).

Dan’l Spencer . . . somewhat feminine — 5TH av (44) (May 29th) — told me he had never been in a fight and did not drink at all . . . slept with me Sept 3d

Wm Miller 8th st (has powder slightly in his face.)

David Wilson — night of Oct. 11, ’62, walking up from Middagh — slept with me . . . is about 19

October 9, 1863, Jerry Taylor, (NJ.) of 2d dist reg’t slept with me last night weather soft, cool enough, warm enough, heavenly.

Hugh Harrop boy 17 fresh Irish wool sorter

Wm Clayton boy 13 or 14 on the cars nights — (gets out at Stevens & 2d) April ’81

Robt Wolf, boy of 10 or 12 rough at the ferry lives cor 4th & Market

Clement — — boy Stevens st cars — night


(Jeremy Lybarger'in Bostonreview'de

Hayatın Pazarları / Cioran

Pazar öğleden sonraları aylarca uzasaydı, ter dökmekten kurtulmuş, ilk talihsizliğinin ağırlığından sıyrılıp hafiflemiş olan insanlık nereye varırdı? Yaşanmaya değer bir deneyim olurdu bu. Tek eğlencenin suç olacağı; sefahatin yürek temizliği, naranın melodi, sırıtmanın şefkat halinde görüneceği mümkünden de öte. Zamanın sınırsızlığı duygusu her saniyeyi dayanılmaz bir azaba, bir idam sehpasına çevirirdi. Şiirle dolu yüreklere şevksiz bir yamyamlık, bir sırtlan hüznü yerleşirdi; kasap ve cellatlar bitkin düşüp tükenir, kilise ve kerhaneler iç çekişlerle dolardı. Bir Pazar öğleden sonrasına dönüşmüş evren.... sıkıntının tasviri bu —evrenin de sonu... Tarih’in üzerinde sallanan laneti kaldırın: o anda kendini iptal eder, tıpkı mutlak tatilde varoluşun kendi kurgusunu sergilemesi gibi. Gayret, hiçliğin içinde mitosları inşa eder, kurar ve sağlamlaştırır; ilk sarhoşluk, "gcrçeklik"e olan inancı teşvik eder ve devam ettirir; oysa salt varoluşu seyredalış, hareket ve nesnelerden bağımsız seyredalış ancak Olmayan'ı kavrar...

Uğraşsızlar uğraşlılardan daha çok şeyi kavrarlar ve daha derindirler: ufuklarına sınır çeken hiçbir uğraş yoktur; sonsuz bir Pazar günü doğmuş olan onlar, seyrederler—ve kendilerini seyrederken seyrederler. Tembellik, fizyolojik bir kuşkuculuktur, canın kuşkusu. Aylaklıktan çıldırmış bir dünyada bir tek uğraşsızlar katil olmazlardı. Fakat insanlığın bir parçası değildirler ve ter dökmeyi bilmediklerinden ötürü Hayat'ın ve Günah’ın sonuçlarına katlanmadan yaşarlar. Ne iyilik ne de kötülük yaparak —insanlık sarasının seyircileri olan onlar— bilinci boğan çabalara, zamanın haftalarına burun bükerler. Bazı öğleden sonraların sınırsız uzamasından niye ürksünIer ki? Kabalık ölçüsünde basit ve besbelli şeyleri savunmuş olmanın pişmanlığından başka. Bu durumda, gerçekte yoğunlaşmak onları, ötekileri taklit etmeye ve kendilerini, meşgalelerin küçültücü imrenişinde hoşgörmeye sürükleyebilir. Cennetin mucizevi kalıntısı tembelliği bekleyen tehlike budur.

(Aşkın tek işlevi, bizi bir haftalığına —ve sonsuzluğa dek— yaralayan ölçüsüz ve acımasız Pazar öğleden sonralarına dayanmamıza yardım etmesidir.

Atadan kalma kasılmaların sürükleyiciliği olmasa, binlerce göz gerekirdi bize, saklı gözyaşlarımız için, ya da yenecek tırnaklar, kilometrelerce tırnak... Artık akmayan bu zaman başka türlü nasıl öldürülür? Bu bitmez tükenmez Pazarlar'da varolma acısı kendini tümüyle gösterir. Bazen bir şey içinde kendimizi unutmayı başarırız; ama dünya içinde kendimizi nasıl unutabiliriz? Bu olanaksızlık o acının tanımıdır. Bu acının yakaladığı kimse hiçbir zaman iyileşmeyecektir, evren tamamıyla değişse bile. Değişmesi gereken yüreğidir, oysa yürek değişemez; ve onun gözünde varolmanın tek bir anlamı vardır: acısına gömülmek —gündelik bir nirvanaya varma talimi onu gerçeksizliğin algısına yüceltene dek...)


Bak:

https://kaotikbenlik.blogspot.com/2013/02/Bulantı