Yazar maskesiyle ilerler. Maskenin arkasındaki adam kendini göstermekten kaçınarak saklanır. Kim olduğunu bilmeyiz. Çoğu zaman maskesi kapkara bir kağıttır ve kendi elyazısıyla kaplıdır; bu onun görünmezlik kaskıdır. Buna rağmen kimi zaman ödünç bir isme, yazarın kimliğine dair gizemi daha da derinleştirecek bir mahlasa ihtiyaç duyulur. Peki yazılı maskeyi kaplayan uydurulmuş bir isim değil de baş döndürücü bir isimler dizisi, gerçeğin izini kaybettiren bir harelenme olduğunda ne demeli? O zaman bakış açısı değişir: Yazılanın kaynağı bir yazarda veya bir adamda aranmayacak, yazılanın dışında var olmayanın sureti için de yazı kurcalanmayacaktır; adeta isimler yazıyı tek başlarına üretmiş, onu yazacak hiç kimse olmamış gibi yazarın isminde, yazarın ve eserin gerçek kökenine bakılacaktır. Çözmek için ne kadar çok kelime kullanırsam kullanayım, sırrın korunacağını bilerek Portekizli şair Fernando Pessoa'nın bu tuhaf kaderine, edebiyatın en büyük gizemlerinden biri olan bu çok isimli yazını ele almaya çalışacağım.
En belirsiz ama belki de en doğru olanla başlayalım: Benim bakışımla Pessoa. Onu üzgün suratlı, tereddütlü, yolunu kaybetmiş biri olarak görüyorum (bende şairin fotoğrafı yok, yalnızca kelimeleri var). Aynı anda hem toy hem çoktan yaşlanmış, gözlerinde büyük bir acıya sahip biri. Şaraptan bakışları buğulanıp uzun süredir acı çeken kelimelerinin akışını hızlandırdığı zamanlar haricinde az konuştuğunu hayal ediyorum. Fakat o zaman bile sözlerinin, asla söylenmeyecek olanın pişmanlığında süzülen bir kasvetle örtüldüğünü hissediyorum. Dilinde çok fazla ölüm var.
Bakışlarına sıkıntıyı, talihsizliğin takındığı edebi zar zor saklayan bir mahcubiyet hakim. İçki şişesini taşıdığı, örnek bir çalışanın elinde göreceğiniz evrak çantasını yanından hiç ayırmıyor. Fiziksel yapısına kadar her şeyiyle dünyaya ait olmayan bir adam görüntüsü veriyor. Son zamanlarında onu Lizbon'da gören genç Fransız, Pierre Hourcade şu izlenimleri edinmiş: " Onun yanından ayrıldıktan sonra bir daha arkama bakmadım; onun rengini yitirdiğini, yarı saydam hale geldiğini, akşam esintisiyle dağıldığını görmekten korkuyordum." Pessoa'nın gizli temennisi daha iyi ifade edilemezdi: Gözlerinizin önünden geçip giderken hemen dağılan bir yansımadan ibaret olmak; yalnızca ona bahşettiğiniz metinde var olmak.
Onu 8 Mart 1914 akşamında, yüksek bir komodinin önünde, ayakta, çeşitli imzalara sahip kırk kadar şiiri kesintisiz ve karalamasız kağıda dökerken hayal edelim. Yaranın iki ucunu, yani olmakla var olmayı bir araya getirmemekte direten, benliğinin kaybını açıkta bırakmakta azimli bu şaire bir bakalım.
Onun çok büyük olmasa da narin, bir parça kırılmış olduğunu görüyorum; hiçbir yere ait olmayan bir yüzü var ve kağıt yığınına kilitlenmiş bakışları, gerçeklikle teması bilerek kesmek, tecrite kaçmak için tuhaf bir girişim içinde. Olanın yerine koyulmuş kelimeler ... Derken o çöküş; somut olan her şeyden, dokunulan, parçalanan, acıtan, düşen şeylerden daha somut hale gelen kelimeler. Kim bilir ne zamandır orada. Gecenin solduğunu, gündüzün geri geldiğini görmemiş. Dudaklarının kenarında hafif bir gülümseme beliriyor; bunun bir hor görme mi, arzu eksikliği mi, yoksa bıkkınlık mı olduğu anlaşılmıyor. Masayı terk ettiğinde tek bir şiir veya eser değil, üç tane yazdığı ve yaradılışın ta kendisini bir muamma olarak bıraktığı görülüyor.
Ricardo Reis'e, Alberto Caiero'ya ve Alvaro de Campos'a atfedilen eserlerin yazarı kim?
1915 'te Lizbon'da yayımlanan Orpheu isimli edebiyat dergisi yalnızca iki sayı yayımlanabilmiş olsa da dergi sonraki kuşaklar için önemli birkaç yazarı öne çıkarmıştır: Mario de Sa Carneiro, Jose de Almada Negreiros, Alberto Caeiro, Alvaro de Campos, Ricardo Reis ve Fernando Pessoa. Son dört ismin aynı bedende yaşadığı ve hem eserler hem isimler olarak bizzat Pessoa'nın türevleri olduğu doğrudur. Bizzat diyerek çok ileri gitmiş olabiliriz, zira o kimdir? İşte büyük soru: Siz kimsiniz? Bir değeri olan ve hiçbir zaman yanıtlanamayacak tek soru. Dilediğiniz kadar özellik sayın: Muhasebeci, kötü bir annenin oğlu, şair, dost, Anica Teyze'nin yeğeni, astrolog, utangaç eşcinsel, farmason ... Yine de bulamazsınız. Pessoa 'nın adının ve yüzünün altında birçok dünya ve güç bela bir ben vardır. Hepsi oradadır ama o, ya o?
Hikayenin biçimi o kadar etkilidir ki, Pessoa'ya sahip olmadığı şeyi verme eğilimindedir: Tarihleri ve olaylarıyla bir hikaye, az çok doğrusal bir akış ve her şey (hakikat, gerçeklik ve kurgu) kutsal üçlemenin bile (yazar, yazarın hayatı ve eseri) bulunamayacağı kadar karmaşık olsa da, bir anlatının konusunun takibi. Pessoa'nın anlatılabilecek bir öyküsü olmamıştır. Bunun tek sebebi farklı isimlerle kaleme aldığı çok sayıda hikaye olması değildir. Belki de yalnızca şiirin bir diğer adı olabilecek, bir çeşit kendinde yokluk söz konusudur. Bu noktada, istisnayı ve trajik olanı belirtmek için kaderden söz edilir; nehir yatağında bir taşın veya Lizbon'da bir barın karanlıklarından kopup gelen son ayyaşın, sert bir ışık huzmesinde bir an için ayağa kaldırdığı toz zerrelerinin bir kaderi olduğu düşünülmediği sürece, kalan her şey gibi bu da varsayımdır.
En iyisi Pessoa'nın hikayesini anlatmamak ve nüfus kayıtları veya kimlik kartları gibi, art arda sıralandıklarında bir hayat (ya da bir ölüm) oluşturmadıklarını bile bile birkaç özelliğin hesabını tutmaktır. Daha ziyade şiirlere bakılmalıdır; gerçek kimlik belgeleri buralardadır.
Soyadı: Pessoa.
Babanın soyadı: Pessoa.
Annenin soyadı: Pinheiro Noguera.
Adı: Fernando Antonio.
Doğum: 13 Haziran 1888, Largo de Sao Carlos 4, Lizbon.
Meslek: Bir kelimede dile getirebilecek bir mesleği yok. Çeşitli
şirketlerin talebi üzerine İngilizce ve Fransızca tanıtım metinleri
yazar. Çeviriler yapar. Şiirler kaleme alır.
Eserleri: Portekizce yayımlanmış tek şiir koleksiyonu Mensagem
(1934) dışında, iki de İngilizce şiir derlemesi vardır. Öldüğünde
arkasında bir sandık dolusu elyazması bırakacaktır.
Henüz tamamı yayımlanmamıştır.
Belirgin özelikleri: Eserlerinin büyük kısmını, heteronim adını verdiği farklı isimlerle kaleme almıştır. Bu isimlerden on beşi sayılabilmiştir ve aralarından başlıca üçü şöyledir: Alvaro de Campos, Ricardo Reis, Alberto Caeiro. Üç kişilikli bir şair veya dört ... Zira Pessoa eserlerinin bir kısmını, özellikle de ezoterik şiirlerini bu isimlerle imzalamıştır. Parçalara ayrılmış, parçalarından başka hiçbir meskeni olmayan bir şair: "Vatanım, Portekiz dilidir."
* Mahlastan farklı olarak heteronim, bir yazarın yalnızca farklı isimler altında değil aynı zamanda
farklı kişiliklere bürünerek yazmasıdır. Pessoa kullandığı her isimde bir başkası olarak yazmaktadır.
Pek bir şey ifade etmeyen bu özelliklerin ötesinde anekdotlar, yargılar, yorumlar ve kimliklerin kavranamazlığı karşısında duyduğumuz korkunun maskeleri vardır. Babası gündüz idarede çalışır, akşamlarıysa çoğu zaman caddenin karşısındaki San Carlos Operası için müzik eleştirmenliği yapar. Bunun yanında veremlidir. Günleri sayılıdır. Öldüğünde çocuk beş yaşındadır; okumuş müzisyen annesi ve kimi zaman bir yerlere kapatılması gereken Dionisia isimli deli büyükannesiyle kalmıştır. Pessoa okumayı ve yazmayı beş yaşında çoktan öğrenmiştir ve yedi yaşında kaleme aldığı ilk şiirini annesine ithaf eder. Yavaş yavaş sıkıntılar başlar. Mobilyalar bir bir satılır, ardından fakir bir mahalleye taşınırlar. Anne, Kasım 1895'te daha önce hiç görmediği, Joao Miguel Rosa adında bir adamla evlenmeye karar verir. Ocak 1896'da Güney Afrika'ya, belki de bencil güdülerle evlendiği ve yine genç yaşta ölecek bu adamın yanına gitmek için Lizbon'u terk eder. Herkesin kendi nefretini adlandırmak için kullanabileceği bir Komutan Aupick'i yoktur.
Başarılı bir öğrenci olan Pessoa, on yedi yaşındayken bir daha hiç ayrılmayacağı Lizbon'a döner; "burada da her yerde olduğu gibi bir yabancıdır." Artık kalıcı olan delilikle, teyzeleriyle yaşarken her türlü çalışmayı ve faaliyeti bırakır. On dokuz yaşındayken depresyon mu, yoksa benlik yitimi mi olduğu bilinmeyen derin bir kimlik krizine girer:
"Kimi zaman tüm anlayışı kaybetmişim ve uçuruma benzeyen bir zihinsel boşluğa düşüyormuşum gibime geliyordu. Bundan anneme söz edebilir miydim? Yanımda olmasını nasıl da isterdim ... İçimi ona dökemezdim ama varlığı acımı büyük ölçüde dindirirdi. Denizdeki bir gemi enkazı kadar yalnızım."
Geriye kalanlarla, yani mesleği ve alışkanlıklarıyla ilgili ne demeli? Mesleğini tanımlarken hayatının son döneminde Pessoa bile biraz zorlanmıştır: " En uygun isim 'çevirmen' olur, en doğrusuysa 'ticarethanelerde yabancı muhabir.' Şair ve yazar olmak bir meslek değil, bir çağrıdır." Sonrasında Pessoa için mobilyalı oteller, serserilikler, her hafta değişen adresler, yan odadan gelen aşk seslerini daktilo takırtısıyla bastırmak için yazılan mısralar, pis kafeler, zaman gibi, saudade gibi bitmek bilmeyen hiçlik vardır. 1935'te biri ölür. Söylenene göre bu karaciğerdir. O zaman Pessoa, nihayet bir daha hiç bulamamacasına kendini kaybedebileceği son adı alır: Pessoa.
Yargı ve yorumlar bir eseri kavramak için ne kadar uygunsuzsa, biyografi de onu aydınlatmak için o kadar faydasızdır. " Portekizli en büyük çağdaş şair", "yüzyılın en büyük şairlerinden", "Fernando Pessao büyük dünya sanatçıları listesine dahil edilmeli'', "edebiyat tarihinin en büyük hilebazı" ... Tüm bu özellikler, büyük ya da değil, bir şair olduğunu bile söyleyemediğimiz, (özne, yüklem sıralamasından kaçınarak) Alberto Caeiro'nun ağzından dillendirdiği gibi, "Şiirleri yaşama dair sahip olduğu her şeydi. Ayrıca gerçekleşen hiçbir olay veya hikayede yoktu," diyebileceğimiz Pessoa'ya yakışmıyor.