Ne metafiziği var şu ağaçların?


 Yüksel Arslan



SÜRÜLERİN ÇOBANI


V

Yeterince metafizik var hiçbir şey düşünmemekte.

Ben ne düşünüyorum dünya hakkında?
Hiçbir fikrim yok dünya hakkında ne düşündüğüm konusunda!
Ancak hastalanırsam düşünürüm bunu.

Ne gibi düşüncelerim var nesnelerle ilgili? Neden-sonuç konusunda ne düşünüyorum?
Tanrı’yla ruh ve dünyanın yaradılışı hakkında uzun uzun neler düşündüm?
Bilmiyorum. Benim için böyle şeyleri düşünmek gözlerimi kapamak
ve düşünmemektir. Penceremin perdelerini kapamaktır 
(oysa perdeleri yok benim penceremin).

Şeylerin hikmeti? Hikmetin ne olduğu konusunda 
hiçbir fikrim yok!
Hikmet konusunu düşünen biri olduğunu 
sanan birindedir tek hikmet.
Güneşe çıkıp gözlerini yumduğunda, 
güneşin ne olduğunu anlamamaya başlarsın 
ve ısı dolu şeyleri düşünürsün uzun uzun.
Ama gözlerini açıp güneşe baktığında, 
başka hiçbir şey düşünemez olursun artık, 
çünkü güneş ışığı daha değerlidir filozofların 
ve şairlerin bütün düşüncelerinden.
Ne yaptığını bilmez güneş ışığı
bu yüzden de asla yanlış değildir, sıradandır, iyidir.
Metafizik? Ne metafiziği var şu ağaçların?

Yeşil, çalılarla kaplı, dalları olması ve zamanı gelince 
Meyve vermeleri, ki bizi düşündürmüyor bunlar,
Biz bunlarla nasıl ilgileneceğimizi bilmiyoruz.
Bu ağaçların niçin yaşadıklarını bilmemelerinden, 
Bunu bilmediklerini bile bilmemelerinden 
Daha iyi bir metafizik olabilir mi?
“Eşyanın iç yapısı...".
“Evrenin iç anlamı..."
Hepsi boş bunların, bütün bunların hiçbir anlamı yok. 
İnanılır gibi değil birilerinin bu konularda böyle düşünebileceği.
Sabah gün ağarırken ve şuradaki ağaçların üzerinde 
Belirsiz altın rengi bir parıltının karanlığı kovmasının 
Nedenini ve amacını araştırmak gibi bir şey bu.
Eşyanın iç anlamını düşünmek, sağlıklıyken sağlığı düşünmek,
Ya da bir pınara bir tas su getirmek gibi


İşgüzarlıktan başka bir şey değildir.



Eşyanın tek iç anlamı
Eşyanın hiçbir zaman iç anlamı olmadığıdır.
Tann’ya inanmıyorum çünkü onu hiç görmedim.
Eğer ona inanmamı isteseydi,
Kuşkusuz benimle konuşmaya gelirdi,
Kapıma gelir,
İşte buradayım, derdi!

(Belki de, eşyaya bakmayı bilmeyenlerin, eşyaya bakmayı bilmedikleri için, 
onlarla nasıl konuşulacağını, onlara nasıl bakılacağını bilmenin neler öğreteceğini anlayamadıkları için onların kulaklarına gülünç gelir.)

Ama eğer Tanrı çiçekler ve ağaçlarsa.
Ve tepeler, güneş ve ay ışığıysa,
O zaman inanırım ona,
Her zaman inanırım ona,
Ve bütün hayatım bir söylev, bir tören,
Gözlerim ve kulaklarımla bir paylaşmadır onunla.

Ama eğer Tanrı ağaçlar ve çiçekler,
Tepeler, ayışığı ve güneşse,
Neden Tanrı diyeyim ona?
Çünkü kendisini ben onu güneş, ayışığı, çiçekler, 
Ağaçlar ve tepeler olarak göreyim diye yarattığı için 
Çiçekler, ağaçlar, tepeler, güneş ve ay ışığı diyorum ona.

Eğer o bana ağaçlar ve tepeler,
Ayışığı, güneş ve çiçekler gibi görünüyorsa,
Benim onu ağaçlar, tepeler, çiçekler,
ay ışığı ve güneş olarak tanımamı istediği içindir.

Bunun için itaat ediyorum ona,
(Tanrının kendi hakkında bildiğinden daha fazla ne biliyorum ben Tanrı hakkında?)
Yaşayarak itaat ediyorum ona, içimden geldiği gibi, 
Birinin gözlerini açıp görmesi gibi,
Ve ay ışığı, güneş, çiçekler, ağaçlar ve tepeler diyorum ona,
Ve onu düşünmeden seviyorum onu,
Görerek, duyarak düşünüyorum onu,
Ve her zaman onunla birlikte yürüyorum.

VII

Köyümden evrenin yeryüzünden görülebileceği kadarını
Görüyorum...

Bu yüzden köyüm herhangi bir ülke kadar büyük
Çünkü ben de ne görüyorsam o kadar iriyim,
Boyumun uzunluğu kadar değil.

Şehirlerde, burada, bu tepedeki evimden daha küçüktür hayat.
Şehirlerde o büyük yapılar bir anahtarla görüşünüzü engeller,
Ufku gizler, gözlerinizi gökyüzünden uzaklaştırır,
Gözlerimizin bize sunduğunu yok ederek bizi daha da küçültür,
Tek zenginliğimiz görmek olduğu için de bizi daha da
yoksullaştırırlar.

X

“Hey, çoban,
Yolun yanında esen rüzgâr
Ne diyor sana?”
“Rüzgâr olduğunu, estiğini
Daha önce estiği gibi
Gene eseceğini.
Peki sana diyor?”
“Daha da fazlasını söylüyor,
Birçok başka şeyden söz ediyor,
Anılardan, özlemlerden
Ve hiç olmamış şeylerden.”
“Sen hiç duymamışsın rüzgârın estiğini.
Rüzgâr yalnızca rüzgârdan söz eder.
Bir yalandı senin duyduğun,
Yalan da senin içinde.”

XX

Benim köyümden akan nehirden daha güzeldir Tagus,
Ama benim köyümden akan nehirden daha güzel
değildir,

Çünkü benim köyümden akan nehir değildir Tagus.
Tagus’da hâlâ yüzüp duran
Büyük tekneler vardır,
Her şeyde orada olmayanı görenler için.
Filoların anıları.

Tagus Ispanya’dan akıp gelir 
Ve Portekiz’den denize dökülür.
Bunu herkes bilir.

Oysa çok insan bilmez benim köyümde akan nehri 
Ve onun kaynağının yerini 
Ve nereye akıp gittiğini.
Bu yüzden, bu nehir daha az insanın nehri olduğu için
Daha özgür ve daha büyüktür benim köyümün nehri.
Tagus’la dünyaya akarsınız.
Tagus’un ötesinde Amerika ve orada 
Karşınıza çıkacak servet vardır.
Kimsenin aklına gelmez
Benim köyümün nehrinin ötesinde ne olduğu.
Benim köyümün nehri size hiçbir şey düşündürmez- 
Onun kıyısındayken yalnızca onun kıyısındasınızdır.

Alberto Caeiro

*
Fernando Pessoa
çeviri: Cevat Çapan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder