Dijital fotoğraf makinaları akıllı; kurmuşsanız, fotoğrafı
çektiğinizde yalnızca günün tarihini mi, saati de nakşediyor görüntünün bir
köşesine. Eskiden bu olanak yoktu.
Gauguin’in yandaki fotoğrafını birkaç yıldır yanımda
dolaştırıyordum. 1895’de, Mucha’nın stüdyosunda ‘harmonium’ çalarken çekilmiş.
Ay, gün, saat belli değil; oysa, bir “an”dır burada yakalanan, tam ne zaman,
bilmek isterdim. Kaç kişinin tasası olur, ayrı; beni tasalandırıyor yerleri,
kesinlikleri, stüdyonun nerede olduğunu da öğrenmek isterdim; korunmuşsa,
duruyorsa, gidip içine girmek de. Bu kadar mı çağırıcı bir fotoğraf — hepsi
değil, bazıları öyledir; herkes için değil, birileri için; burada birisi benim:
Oturmuş, şimdi, yazan kişi.
116 yaşında fotoğraf. Ona bakanlar, üzerinde yoğunlaşanlar
çıktıkça anlamını koruyacaktır. Tam “an’ını kestiremesek de.
An, poetik an, beni baştan beri kurcaladı. Şiirin esaslı
birimi. Kairos çatkıları. Yazılan ân ile yazma ânı arasında amansız ilişkiler
yaşanır.
Tilki’de, öncesinde, bu uçarı kesişme noktalarını kolladığım
oldu. Fotoğrafın eşlik etmesini şart koşmadım: Bekçi'nin bütün parçaları an
odaklıydı. Birer epokhe denemesi, fenomenoloji alıştırmalar Yazı, boyölçüşmeye
kalkmıştır.
Gauguin, yılların içinde, ulaşabileceğim her işine
yöneldiğim birkaç sanatçı arasında yeraldı. Orsay 44 numaraya ikidebir sefer
düzenlerim. Yaptıklarına, yazdıklarına, yaşamına sokulmaya çalıştım, yoluna
düştüğüm oldu. Çetin, neredeyse hırt yanına sıcaklık duyduğum bir karakter.
Uçlara savruluşlarına. Pek az yaşamöyküde karşımıza çıkan bir özyıkım
eğilimiyle sonsuz bir enerji salgısının itip kakması sözkonusu onda. 1895
fotoğrafı da o ikilemi taşıyor içinde, bana kalırsa: Zor bir gece geride
kalmış, ya da zor bir gece bekliyor. Kuruyorum şüphesiz, ama kurma eksenini
bütün öğrendiklerim biçimlendiriyor.
Ne çalıyordu? İşte fotoğrafın söyleyemediği,
söyleyemeyeceği. Bir gün, fotoğrafa sesin eşlik etmesini sağlayacaklar; o
tarihten önce çekilmiş fotoğraflar, tıpkı sessiz sinema çağı, ayrı bir
kategoriye sokulacak.
Ben, fotoğrafı önüne koymuş bakan özne, uygun bir
seslendirme girişiminde bulunamaz mıyım?
Bulunabilirdim, karar vermek güç olmasa.
Tanıdığım (?) Gauguin, üstündeki yarı kıyafetin desteğiyle
tahmin yürütüyorum, Albüm Zutiquee yaraşır, yüzyıl sonunun yakası açılmadık şarkılarından
birini, “fincanı taştan oyarlar” türünden anonim bir balıkçı türküsünü
söylüyordu büyük olasılıkla.
Erik Satie'nin hergele bir bestesini değilse.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder