Eylül 1835'te yola çıktıktan neredeyse 4 yıl sonra çok az bilinen Galapagos Adaları'nda karaya çıktılar. Burada dünyanın başka hiçbir yerinde rastlanmayan canlılar buldular. Uçma yetisini kaybetmiş olan karabataklar. Deniz dibinde otlamak için, dalgaların içine doğru yüzen kertenkeleler.
Cambridge Üniversitesi'nde botanik ve jeoloji eğitimi görmüş olan Darwin, bitki ve hayvan örnekleri topladı. Tetkikler için sahile indiğinde, bulduklarını günlüğüne yazmayı âdet edindi.

"Yardımcım ve ben kuzeydoğuya doğru birkaç mil mesafede karaya çıktık. Yukarıda bahsettiğim,
bacaları andıran bölgeyi incelemek istiyordum. (volkanik bacalar, herhâlde) Hatta 'Wolverhampton yakınlarındaki demir ocakları'nı andırıyor' desem mukayese daha doğru olurdu."

Galapagos'un Britanyalı sakini dev kaplumbağaların kabuklarının şekline bakarak hangi adaya ait olduklarını söyleyebiliyordu. Eğer kabuğun ön kısmı yuvarlaksa, sulak bir adadan geliyor ve gür yer bitkileriyle besleniyor demekti. Oysa kurak bir adadan gelenlerin kabuklarının önünde, daha yüksek bitkilere erişebilmelerini sağlayan bir çıkıntı vardı. Ayrı adalardan gelen, farklı görünümlü
bu kaplumbağalar, ayrı türler miydi? Eğer öyleyse, her biri göksel yaradılışın farklı bir ürünü müydü? Galapagos hayvanlarında Darwin'in ilgisini çeken farklılıklar tabii ki küçük şeylerdi. Ama eğer bu tip gelişimler mümkünse, binlerce, milyonlarca yıl zarfında bu küçük değişimler dizisinin tek bir köklü değişime dönüşmesi acaba sözkonusu olamaz mıydı? Eve dönüş yolculuğunda, Darwin'in tüm bulguları zihninde tartacak vakti oldu. Türler sabit olmayıp zaman içinde yavaş yavaş
değişiyor olabilirler miydi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder