Tahiti Günlüğü

"Dites, qu'aves-vous vu?"'
"Söyleyin, ne gördünüz? "

Baudelaire'in Yolculuk" adlı şiirinden

*
Haziran'ın sekizinde, geceleyin, altmış üç günlük yolculuktan ve altmış üç günlük heyecanlı bir bekleyişten sonra, denizin üzerinde zikzaklar çizen garip ateşler algıladık. Kasvetli gökyüzünden,
kenarları çentikli, siyah bir koni koptu.

Morea'ya döndük. Tahiti önümüzdeydi.

Saatler sonra şafak söktü ve yavaşça resiflere yaklaştık, kanala girdik ve kazasız belasız limana demirledik.

Adanın bu kısmına ait ilk manzara pek sıradışı bir şey sunmuyor; örneğin, muhteşem Rio de janeiro Koyu ile asla karşılaştırılamaz. Eski tufanlardan birinde sulara gömülmüş bir dağın zirvesi burası. Yalnızca en ucu suların üstünde kalmış. Bir aile oraya kaçmış ve yeni bir ırk kurmuşlar-sonra kıyı boyunca mercanlar yukarı doğru tırmanmış, zirveyi çevrelemiş ve yüzyıllar içinde yeni bir kara parçası yaratmış. Ada hala da genişlemekte, ama engin okyanusun vurguladığı, baştaki yalnızlık ve tecrit özelliklerini koruyor.

***

Papeete'de yaşam kısa sürede bir yük haline geldi. Bunun sebebi Avrupa'ydı -silkinip üzerimden atmak istediğim Avrupa. Sömürge züppeliğinin abartıcı koşulları altında, medeniyetimizin gelenekleri, modaları, ahlaksızlıkları ve saçmalıklarının taklidi, hatta karikatürleşme derecesinde gülünçlüğü idi uzaklaşmak istediğim.

Papeete'nin halkı, yerli ve beyaz, kısa süre sonra ölü kralı unuttu. Çevre adalardan, kraliyet dalkavukluğu olaylarına katılmak üzere gelenler gitti; yine binlerce turuncu yelkenli mavi denizi
geçti, sonra her şey, alışılmış düzenine döndü. Eksik olan sadece kraldı. Onunla birlikle eski bir geleneğin son izleri de yok oldu. Onunla birlikte 'Maori tarihi kapandı. Sona erdi. Ne yazık ki,
medeniyet -askerler, ticaret, resmiyet- galebe çaldı. lçimi derin bir hüzün kapladı. Beni Tahiti'ye getiren rüya gerçek tarafından, merhametsizce yıkılmıştı. Benim sevdiğim eski zamanların Tahitisi idi. Şimdinin Tahitisi içime korku salıyordu. Irkın kalıcı fiziksel güzelliği düşünülünce, tüm o eski ihtişamın, kişisel ve doğal alışkanlıkların, inançların ve efsanelerin yok olduğuna inanmak güç geliyordu. Ama geride izler bırakmış olsa bile, tek başıma bu geçmişin izlerini nasıl bulabilirdim? Bana rehberlik edecek birşeyler olmadan, onları nasıl ayırt edecektim? Darma dağın olmuş küllerden o ateşi nasıl canlandıracaktım? Canım ne kadar sıkkın olursa olsun, hedefime ulaşmak için her şeyi, hatta "imkansızı" denemeden pes etme alışkanlığım yoktur.

Kararımı çabuk verdim. Papeete'yi terk edecektim ve bu Avrupai merkezden uzaklaşacaktım.
Ormanda yerlilerle samimi bir hayat sürersem, sabırla, yavaş yavaş Maori'lerin güvenini kazanabileceğimi, onları tanıyabileceğimi hissediyordum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder