Bellerophontes

HOMEROS DESTANLARINDA MELANKOLİK KİŞİLİKLER: 
BELLEROPHONTES, AİAS ve AGAMEMNON

"Ama bir gün tanrılar tiksindi Bellerophontes'ten
Aleion ovasında kaldı o tek başına
İnsan uğrağından uzakta, yedi kendi kendini."

( İlyada. 6, 200-203)

BELLEROPHONTES

Homeros destanları salt şiir-yazın ve tarih dünyasının değil, ruhbilim çalışmalarının da vazgeçilmez başyapıtlarıdır. Ruhbilim araştırmalarının ilk yazılı kaynağı, Homeros destanlarındaki kahramanların, tanrıların serüvenleridir. Bu kahramanların, tanrıların konuşmaları, düşleri, düzenleri, sahtekârlıkları, öfkeleri, heyecanları, hezeyanları, hastalıkları ve hatta tedavi önerileri, binlerce yıldır ruhbilimcilerin temel bilgilenme kaynağım oluşturmuştur.

Melankolik insan mizacının anlatılma ve anlaşılma serüveni de Homeros destanlarına kadar uzanır. Daha somut söylersek, melankolik insan mizacının yazılı kültürde betimlenişi ilk kez Homeros destanlarında görülür.

Homeros destanlarında melankoli sözcüğü / tanımı henüz kullanılmaz. Ama Homeros'un bazı kahramanlarındaki melankolik davranışlar ve melankolik mizaç, olağanüstü bir yetkinlikle sergilenir. Homeros destanlarındaki kahramanlar arasında melankolik durumun örnekleri olarak öncelikle Bellerophontes ile Aias gösterilir. Ayrıca, Agamemnon'da da, zaman zaman da olsa, melankolik kişiliğe özgü ruhsal dalgalanışlar görülür.

Homeros destanlarında genellikle tanrısal gazaba uğramış insanlarda görülen mitolojik melankoli/psikoz örnekleri sergilenir. Bu durum, tarih boyu tanrı-insan ilişkilerini anlamada
son kerte önemli ipuçları verir.

Homeros'un mitolojik destan kahramanlarından Bellerophontes, nedeni pek bilinmez biçimde tanrıların gazabına uğrar. Tek başına, yapayalnız bir yaşama mahkûm edilir. Kalbi acılar içinde yer bitirir kendisini. Aias ise uğradığı haksızlık sonucu ortaya çıkan öfke ve hezeyanlarla çıldırır; intihar eder.

Antikçağın melankoliye yaklaşımını anlayabilmek için bu iki melankolik 
insanın serüvenlerini  biraz daha yakından tanımanın yardımı olabilir.

Bellerophontes, yazılı din dışı tarihin tespit ettiği ilk melankolik kişilik, ilk arke-tip'tir. Bu görkemli, mitolojik, melankolik kişilik, Homeros'un İlyada destanının 6. bölümünde anlatılır. Troya önlerinde, Diomedes ile Glaukos teke tek savaşırlarken birbirlerine ilginç gelirler; savaşmaya ara verip, nereden gelip nereye gittiklerini, hangi soylardan olduklarını sorarlar. Glaukos, İlyada destanının en ilginç öykülerinden birini anlatmaya başlar. Bellerophontes, Sisyphos'un torunudur. Dedesi Sisyphos da tanrıların gazabına uğramış, ömür boyu, sonu gelmez -saçma- (A. Camus) bir işi yapmaya mahkûm edilmiştir. Torun, Bellerophontes'in yazgısı belki bundan da beterdir. Bellerophontes, söylenceye göre, kusursuz bir insan güzelidir. Yürekli, onurlu, erdemli. Tanrısal Antenia tutulur ona. Birlikte olmak ister. Bellerophontes kayıtsız kalır bu tek yanlı sevgiye. Antenia, bu kez kocası Kral Proilos'a yalan söyler. Bellerophontes'in zorla kendisinin koynuna girmek istediği yalanını uydurur. Kral Proilos, kıyamaz Bellerophontes'i öldürmeye. Ona son bir olanak tanımak ister. Şifreli bir mektup verip eline, kayınpederi Lykia kralı Iobates'in yanına gönderir. Lykia kralı töre gereği, önce onu bir güzel ağırlar; sonra beraberinde getirdiği şifreli mektubu okur. Onun kahramanlığını bir kez daha sınamak ister. Bellerophontes, bu sınav için de Khimaria ile, Solymalarla, Amozonlarla savaşır. Yener hepsini. Bu kez, Lykia kralı kendi kızını verir Bellerophontes'e. Ve Bellerophontes, karısı ve üç çocuğuyla mutlu bir yaşam sürmeye
başlar...

Fakat, destanın tam burasında, Homeros birden,

 "Ama bir gün tanrılar tiksindi Bellerophontes'ten
Aleion ovasında kaldı o tek başına İnsan uğrağından
uzakta yedi kendi kendini."
diye yazar.
{İlyada, 6, 200-203)



Neden tiksinmişlerdir tanrılar Bellerophontes'ten?.. Neden tanrılar terk etmiştir onu ve neden insanlar uzak durur ondan... Bilemiyoruz. Homeros bu konuda sır vermez bize. Bilebildiğimiz tek olgu, Bellerophontes yalnızlığa mahkûm olmuştur... Ve kalbi acı içinde yer bitirir kendini...

Kuşkusuz alegorik bir anlatımdır bu. Bu ilk mitolojik melankolik durumun felsefi, toplumsal, ruhbilimsel boyutlarının tartışılması bugüne değin süregelmiştir. Euripides, bu serüveni aynı adı taşıyan trajedisinde işlemiştir ayrıca.

Homeros'un suskunluğuna karşı, genel kanıya göre Bellerophontes, ölümsüz tanrılar düzeninden kuşku duymaya başlamıştır. Bellerophontes, tüm tanrılardan nefret eder. Dahası bu tanrılar düzenini yıkmak ister. Mitolojinin ünlü kanatlı atı Pegasus'un üzerine binip onu Olympos dağına sürer. Zeus kızar onun bu davranışına. Gökten aşağıya atar. Bellerophontes, Aleion ovasına düşer ve başlar yapayalnız yaşamaya. Keder ve acılar içinde.

Bu durum, insanın tanrılar düzenine başkaldırısını yansıtır gerçekte. Bellerophontes, olasılıkla tanrılar düzenine başkaldırdığı için, melankolik bir yaşama mahkûm edilmiştir. Bellerophontes'in bu tavrı, insanın tanrıların boyunduruğundan kurtulma ve özgürleşme çabasının ürkütücü bir örneğidir. Ve melankoli, daha Homeros destanlarından bu yana, tanrısal düzenlere başkaldırmaya çalışan insanların yazgısını sergiler bir anlamda. Bellerophontes, insanı tanrılara tutsak eden yazgıdan kurtarmaya çalışmış ve -ayrıca sıradan- insanlar tarafından da terk edilmiştir... Bellerophontes'in durumu, olağan üstü insanlara özgü bir davranışı ve gene olağanüstü insanlara özgü bir yaşam tarzına mahkûmiyetini göstermiştir. Bu serüven, melankolinin tek nedeni olmasa da en önemli bir nedeni üzerine ciddi ipuçları verebilmektedir.

İlyada destanında anlatılan Bellerophontes'in bu öyküsünden sonra, Diomedes ile Glaukos birbirleriyle dost olmaya karar verirler. Bırakırlar silahlarını. Ancak iki insanın dost Antikçağ Kültüründe Melankoli olmasını -bile- tanrılar yine kıskanırlar. Ve hemen yeniden düzen kurarlar, insanların akıllarım başlarından alırlar:

"Değişelim gel silâhlarımızı,
bellesin Akhalar, Troyalılar
atalarımızın konuk kardeşi olmakla övündüğümüzü.
Böyle konuşup, atladılar arabalarından
el sıkışıp and içtiler.
Ama Kronosoğlu, Zeus, tam o sıra,
Glaukos'un aklını başından aldı,
Tydeus oğlu Diomedes'le değişti silâhlarını
altını tunçla değişti,
yüz öküzlük silâhı dokuz öküzlük silâhla."

(İlyada, 6, 228-237)

Ancak buradaki eylemlerin tümü tanrılara mı, yoksa gene -bizzat- insanların kendilerine mi aittir, bilemiyoruz. Homeros, bilgece bir kuşku düşürür içimize haklı olarak. Olasılıkla insanların bireysel bencil eylemlerini, çok kez tanrılara yükleme, tanrıları sorumlu tutma alışkanlığı daha mitolojik
dönemde başlamış ve bu durum Homeros'un gözünden kaçmamıştı. Homeros, Hegel'in vurguladığı gibi, tanrılara yüklenen karakterleri bireylerde, onların iç yaşamları olarak açığa çıkarmaya çalışmış. En azından bunu bize sezinletmiştir.

Böylece Homeros'ta, tanrılar bireyselleşmiş görünürlerken insanlar tanrılaşmışlardır. Hegel'e göre Homeros'ta tanrıların ve insanların eylemleri sürekli olarak birbirleriyle kesişerek devam etmiş; tanrılar insanlara yabancı olan şeyler ortaya çıkarıyor görünseler de yine de yanlızca insanın içsel yüreğinin tözünü oluşturan şeyi edimsel olarak etkin kılmışlardır. Homeros'ta tanrılar bağımsızlıklarını yitirmişler ve insan yüreğine özgü güçler, duygular olarak ortaya çıkmışlardır. Bu durum, onların hem ciddiyetlerini ortadan kaldırmış hem de tapınmanın ironisini" oluşturmuştur. Bu bağlam içinde, Homeros destanlarında insanların kendi içsel duygularıyla tanrısal etkilerin aynı kaynaktan türediği görülmüştür. (Hegel)

Serol Teber

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder