Arture 547,548,599: Fernando Pessoa


Otuz beş yıldır ayrılmadım Fransa'dan! Çalışma masamdan, defterlerimle kitaplarımdan ayrılmam kesinlikle olanaksız! Buna rağmen, dostumuz Pessoa'yı yirmi yıl sonra tekrar ziyaret etmeye karar verdim. Heybemi onun kitaplarıyla doldurup Lizbon'un yolunu tuttum. Olağanüstüydü!




Şölen üstüne şölen! Diyalog üstüne diyalog! Şimdi diyeceksin ki: 'Hepsini anlat bana! Hadi anlat! Acele et, hiçbir şeyi atlama, her ayrıntıyı istiyorum!" Sabırlı ol, gözlerini iyice aç, işte Lizbon’a ayak bastığım andan itibaren olup bitenler:

[...] Kimi metaforlar sokakta yürüyen insanlardan daha sahici. Kimi imgeler, kimi kitapların bitiminde, birçok kadından, birçok adamdan daha belirgin bir biçimde yaşıyor. Kimi edebi cümlelerin kesinlikle insani bir kişiliği var. Kaleme aldığım sayfalarda beni dehşetten donduran yüz hatlarına rastlıyorum, öyle insan görünüyorlar bana, öylece seçiliyorlar odamın duvarlarında, gece karanlıkta... (...) Yaşadığım gibi öleceğim, derme çatma bir kenar mahallede, her türlü döküntünün post-scriptum'ları arasında vücuda gelmiş o yerde. (...) Yaşamayı göze almaktansa yazmak daha iyidir, güneş varolduğu ve muzlar satıldığı sürece, yaşamak güneşte muz satın almaya indirgenmiş olsa da. (...) Olanaksız manzaralarımı ele geçirseydim eğer, olanaksızlardan ne kalırdı ki geriye? (...) Bugünlerde, parklarla, bahçelerin tadını çıkarıyorum doya doya. Bu kent bahçelerinin cevherinde nasıl bir sefalet, nasıl bir tuhaflık saklı bilmem, ancak kendimi iyi algılayamadığım zamanlarda algılayabiliyorum onu. Parklar birer kafes benim için, orada ağaçlarla çiçeklerin rengârenk oyunları içinde tam da tutunamamaya yetecek kadar yerleri var, kendilerine ait bir yerleri oradan çıkamamaları için, güzellikleriyse tam manasıyla hayattan yoksun oldukları için var. (...) Penceremden sarktığımda, görmeden baktığım sokağın tepesine tünemiş penceremden, pislik temizlemeye yarayan, kuruması için pencerelere asılan, sonra orada unutulan şu nemli bezlerden biri gibi hissettim aniden. (...) Uçsuz bucaksızca yalnız olmak ne iyi! Kendine çok yüksek sesle bir şeyler anlatmak, göze çarpan hiçbir şey olmadan dolanıp durmak, dalmak, iskemlede geriye kaykılmak, hiçbir çağrının bölemediği bir hayal içinde! O vakit uçsuz bucaksız bir çayırlık olur ev, bir oda koca bir parkın boyutlarına erişir (...]


Uyumuyorum, uyumayı umut etmiyorum.
Ölümde bile, umut etmiyorum uyumayı.


Lizbon ziyaretim sırasında, dostum Femando'nun epeyce yaşlandığını fark ettim; hatta yaşı olmadığı bile söylenebilir! Birkaç yıldır hiçbir şey yazmadığını söyledi. Hasta değildi aslında; kâğıtlarla dolmakalemlerin görüntüsü hasta ediyordu onu.

Sana bunları yazarken, Lizbon'dan kötü haber geldi; en nihayetinde uyuyor gibi yapıyor! Bana gönderdiği bir kitap da aynı anda geldi: Tuhaf Bir Bakış. Dostları, bavulunda, binlerce binlerce sayfa arasında, çözülecek yeni yeni sayfalar buldular. Otobiyografik metinler bunlar, gençliğindeki kişiliklerinden metinler: Charles Robert Anon, Peder Maurice. Jean Seul. Alexander Search, Marco Alves. F. Wyatt, vb.

Ben, Charles Robert Anon, varlık hayvan, dört ayaklı, memeli, primat eteneli, maymun, catarrhini (...). insan; yaş: 18. bekar (ara ara değişiyor), megaloman, dipsomani alametleri gösterir, ileri seviyede yoz, şair, mizahta iddialı, dünya vatandaşı, idealist filozof vb. (...)

Tamamen şirazesinden çıkmış cinselliği, ona insan edimlerinin cinsel temellerini çözümleme ve bulma yolunda garip bir uyanıklık kazandırmakla kalmıyordu [...]. Marco Alves, derin düşüncelere dalmışken, yaşadığı çağın sanki bir otuzbirciler çağı olduğu kanısına vardı [...]. iktidarda iktidarsızlar, cinselliği olmayan cinslikli varlıkların çağı. [...]

Margaret Mansel, senin karın (monadcı).

Otuzbirci! Gel evlen benimle! Bitsin otuzbircilik. Sev beni.

Mastürbasyoncu! Mazoşist! Erkekliği kalmamış adam! Erkek penisinden yoksun adam! Penis yerine klitoris taşıyan adam!

Evlilik konusunda bir kadının ahlakına sahip adam. Pis solucan! Gerzek! Parlak solucan!

Tiksindiriyorsun beni! Deli ediyorsun! Birazdan göreceksin nasılmış benim düşmanlığım. Kendini karı tutmuş adam.


Sefahat sağlıklı hevesler getirmez asla. Cazibeli bir genç kıza bağlanarak denemelisin cinselliği. Bu yaz bolca tanıma şansın olacak. [...] Asla bir adamla deneme. Erkek, erkektir işte -mastürbasyonsa hiçtir. [...] Tarihte biz bu durumdakilerin sayısı epeycedir - özellikle de sanat tarihinde. Shakespeare ve Rousseau birer örnektir, ya da emsal diyelim, en meşhurlarından. Ve bedenimin içinde aklımın tepe taklak olabileceği korkusunun düşüncelerimdeki temeli aynı hadisenin bu ikisinde farklı biçimlerde gerçekleşmesinde yatıyor -ilkinde tam anlamıyla oğlancılık biçiminde tezahür ediyor; İkincisinde o kadar belirgin değil, muğlak bir mazoşizmle açığa çıkıyor.

Kayaların statik ruhu o derin heyecandır, herhangi bir sosyalist ya da anarşist kuramdan çok daha sahici, çok daha güzeldir. Bir kayanın heyecanından söz etmek aptalca gelebilir, belki de yoktur öyle bir şey. Ama insancı kuramların da salakça olduğuna en ufak şüphe yoktur, yalnızca sosyolojik değil, aynı zamanda psikolojik çözümlemeye dayalı aptallıklardır bunlar.

Sanat, nefsine düşkünlüğün en üstün ve en incelikli biçimidir. Sanatçıyla onu izleyenler arasındaki ilişki, erkekle kadının çiftleşme sırasındaki ilişkisini andırır. (...] Gerçek bir usta, kimsenin takip etmediği bir sanatta usta olmuştur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder