raylar

Lindenstrasse'deki Jüdisches Museum Berlin, yukarıdan bakıldığında kırılmış bir Davud yıldızını anıştırsın istemiş Daniel Libeskind. Shoah'nın toplam karabasanını simgeleyen acı açılarla, eğimlerle, sivri, batıcı çizgilerle hareket eden yapının dış cephelerinde,  pencere düzenlemelerinde de sürüp gidiyor çizgilerin çekişmeleri. Çektiğim karelerden birini yerleştiriyorum buraya, çizme beceriksizliğimin kuyusuna daha fazla düşmemek için: Kamplara yönelen, tek yön rayların paramparça karşılığını okudum onlarda -

Enis Batur / Siyah Sert Berlin



Claude Lanzmann’ın Shoah belgeseli, geniş kitlelere, II. Dünya Savaşı boyunca yaşanan soykırım kâbusunda trenlerin oynadığı rolü gösterdi. Avrupa’nın dörtbir yanından toplanan Yahudiler, Çingeneler, Komünistler, Eşcinseller istasyonlara yığıldılar. Yük vagonları tıkabasa dolduruldu. Nihai hedefin ‘nihai çözüm’ olduğunu bilmiyorlardı. Raylar onları Dachau’ya, Auschwitz’e, Treblinka’ya, başka toplama kamplarının kapılarına götürdü.

Raul Hilberg’in araştırmaları, ‘sistem’in nasıl çalıştığını aydınlatıyor: Büyük, karmaşık bir kara dul ağını çağrıştırıyor ölüm trenlerinin güzergâhları. Kendi kendini besleyen, yöneten, masraf yükü bindirmeyen özel bir ekonomi bekliyor demiryolu örgüsünün arkasında.

Tren, ona ırkçı Azrail ordusunun biçtiği bu rolle yaralı, tarihinin silinmez sayfaları arasından son istasyona varıyor.

Ondan mıdır, trenden korkanlar vardır: Siderodromofobi, Freud’da da varmış!


Enis Batur / Başkalaşımlar  XXI - XXX



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder