Arture 360, 361, 362, 363, 364 : L'homme

(A 360 - İnsan I)

2000 yılına dek sürebilecek yeni bir diziye girişiyorum. Dizinin adı İNSAN. Yeryüzünde hayatın kökeninden başlıyorum. Milyonlarca yıllık bir hikâye. İnsan, yeryüzünde ortaya çıkan son canlı. En gelişmiş sinir sistemine sahip olduğu için, aklıyla gezegene egemen oluyor. Varoluşunun başından beri nereden geldiğini sorguluyor. Ama ancak XX. yüzyılda, bilimadamları hayatın başlangıcını keşfediyor.

...

 Darwin kendiliğinden türemeyi eleştiriyor. Ama aslolan, daha o zamanlarda, hayatın durağan maddeden başlamış olabileceğini düşünmüş olması. “Bana öyle geliyor ki, diye yazıyor Wallace’a, 1872 tarihli bir mektubunda, çok büyük olasılıkla Arkebiyoz doğru -protoplazmanın çok eski zamanlarda bir dizi evreyle durağan maddeden geliştiğini öne süren bir kuram.... Arkebiyozun doğru olduğunu kanıtlamak için yaşamak isterdim, çünkü akıl almaz ölçüde önemli bir keşif olurdu." Anahtarı bulacak büyük insan ise Sovyet biyokimyacı İ. Oparin oluyor. Kuramını 1920’lerde geliştiriyor, ama kitabı Fransa’da ancak 1965’te yayımlanıyor. Uzun süre tabu kalmış bir konu.
 Diziye kozmosla başlıyorum. Belki 2000 yılından sonra kendimi bütünüyle kozmosa veririm. Kusursuzlaşmış sinir sistemiyle insana gelmeden önce, milyonlarca milyonlarca yıl geçiyor. Başlangıçtaki yeryüzünü gözünüzde bir canlandırın. Her şeyin başındayız: Atmosferin, yeryüzünün, okyanusun... Gökyüzü neredeyse karanlık, çünkü hâlâ çok az oksijen var. Başlangıçta yalnızca kimya var. Atmosfer hidrojen, metan, amonyak ve su buharıyla dolu. Güneş ışınları karbon, azot, oksijen atomlarını serbest bırakıyor, bunlar kendi aralarında ya da kükürt, fosfor gibi başka elementlerle birleşiyor... Örneğin karbondan hidrokarbürler oluşuyor... Milyonlarca yıl boyunca yağmur yağıyor. Yarıklarla, yanıcı gazlar püskürten volkanlarla dolu yeryüzüne yağıyor. Fırtınalar. Yıldırımlar. Uzun süre, gökyüzü organik maddeler de gönderiyor bize. En baştayız, başlangıçta. (A 360 - İnsan I). Bitkiler yok henüz - ne oksijen var, ne de karbon gazı. Su buharı atmosferde soğuyup yağmur olarak geri düşüyor. Yer kabuğu çatlıyor, küçük okyanuslar çıkıyor ortaya. Organik maddelerin birikimi yavaş yavaş “başlangıçtaki sıcak çorba" denen oluşumu yaratıyor.

(A 361 - İnsan II)
Manzara değişiyor biraz. Okyanus güneşin -her şeyin kaynağının- ışınlarına maruz kalıyor ve ultraviyolelerin etkisiyle organik özler çoğalıyor. Canlı organizmaların ortaya çıkışından önce... Oparin geçişi keşfediyor. (A 362 - İnsan III). ilkel dünyadaki gaz karışımının bir ateş topu olarak patlaması organik molekülleri doğuracak -zaten tamamlanmış organizmalar bunlar, hayattan önceki hayatı barındırıyorlar, korunmak, dayanmak, çoğalmak için tüm temel işlevleri hazırlamışlar. Beslenen, büyüyen, üreyen, bölünüp çoğalan moleküller. Ve bu moleküller karmaşık katışmaçlar halinde bitişiyor: Koaservatlar oluşuyor. Bu mikro-damlacıklar daha o aşamada birer birey. Korunmuş bir iç ortamları ve kendilerine has yapıları var... Hayat savaşı burada başlıyor... Kimileri ölüyor, kimileri -en sağlam olanları- dayanabiliyor... Suyla, glikoz ve amino asitle besleniyorlar. “Koaservat damlacıkları, diye yazıyor Oparin, daha sonra içinde bulundukları sulu çözeltinin organik bileşenlerini soğurdular, ağırlıkları ve hacimleri zorlu bir deneyimden geçerek büyüdü. Kimileri daha hızlı büyüdü, kimileri daha yavaş. Çoğalma hızı daha yüksek olan damlacıkların içkin yapısı giderek daha karmaşıklaşıyor ve beslenmeye, büyümeye giderek daha iyi uyum sağlıyordu. Milyonlarca yıl boyunca, damlacıkların yapısı değişkenlik gösteriyor ve kusursuzlaşıyordu. Daha basit yapıdaki damlacıklar parçalanıyor, daha kusursuz olanlar büyüyor, bölünerek çoğalıyordu. En nihayetinde, temel canlı varlıklar ortaya çıktı.” Ve hayat bir kez başladıktan sonra, geri dönüş yok artık! O dönemde görmezden gelinen kuram 1957 yılında, Amerikalı Stanley L. Miller’ın deneyiyle doğrulanıyor. Genç araştırmacı bir balonun içinde ilkel atmosferin simülasyonunu kurarak yıldırım etkisi yaratmak suretiyle elektrik boşalmasını sağlıyor. Böylece amino asitleri elde ediyor. Yani hayatın temelini. Les Origines de la vie (Hayatın Kökenleri) adlı yapıtında, Joel de Rosnay canlılarda bulunması zorunlu yirmi tür amino asit sıralıyor. “Bunlar sayesinde canlı maddenin temelindeki proteinler oluşur...”. Glisin, alanın, valin, lösin, izolösin, serin, treonin, aspartik asit, asparajin, glutamik asit, glutamin, lizin, arjinin, histidin, triptofan, fenilalanin, sistein, metionin, tirozin, prolin...


(A 362 - İnsan III)

Koaservatlardan sonra, artık işler kolaylaşıyor, hayat başladı. (A 363 - İnsan IV). Mikroskobik ilk canlı varlıklar. Virüsler. Bakteriler. Bir de terliksi hayvanlar, en gelişkin tekhücreli canlılardan biri: “Çoğalma yüzdeleri o kadar yüksek ki bir tanesinden üreyenler bir ay sonunda -düzenleyici mekanizmalar araya girmese- güneşinkinin bir milyon katı bir hacme ulaşabiliyor. (...) Bu kısıtlı uzamda, doğa küçük organizmanın hayatını sürdürüp üremesi için gereken her şeyi bir araya getirmiş. Sitoplazmadaki iç organlar göreceli olarak bizim bedenimiz, beynimiz, karaciğer ya da böbreklerimiz kadar önemli.” (Joel de Rosnay). Yeryüzünde bulunan en eski tekhücreliler üç milyar yıl öncesine ait, Güney Afrika’daki tortul kayalarda keşfediliyorlar. Ayrıca Kanada’da iki milyar yıllık küresel fosil bakteriler (kokoidler) bulunmuş. Sonrasında tekhücrelilerin yapısı büyüyor, karmaşıklaşıyor, birleşiyor. “Daha sonra, ilkel okyanusun sularında, vücudu çok sayıda hücreden oluşan canlı varlıklar oluşuyor: Mavi yosun kolonileri, hidrolik polip, yeşil yosunlar, kahverengi yosunlar...” (Oparin). Tekhücrelileri betimledim. Ve yeşil yosunları, kahverengi yosunları... Gelgit bölgelerinin kayalık kıyılarında çoğalan bir başka yosun türü de tulumlu suyosunları. Thuret'nin tulumlu suyosununun döllenmesini keşfettiğinde yaptığı bir desenden yola çıkarak bir kroki çizdim: İki dişi hücre spermatazoidler tarafından çevrilmiş. Aslında, üremenin başlangıcı bu. Cinsel yaşamdan bile söz edilebilir. Hücreler çiftleşiyor. Yola çıkılıyor. İşte! İki gregarinin cinsel çiftleşmesi, dişi hücreler ağızlarıyla sevişiyorlar ve yerlerini ufaklığa bırakmak üzere ölüyorlar!, ve terliksi hayvanlar (birleşen terliksiler).  Sonrası kolay. Bölünen hücreler. Dokular...

(A 363 - İnsan IV)

Tüm bunlarla uğraşmak istemiyorum. Okul kitaplarında bile var bunlar. Şimdi sinir sistemine döneceğim. İlkel sinir sistemi süngerlerle başlıyor. (A 364 - İnsan V). İlk sinir hücreleri: Hippospongia communis, Hippospongia Tethya... Hayvanlar âleminin ilk sinir hücresi bu süngerde bulunuyor... Hâlâ çok ilkel, elbette. Ama sinir sistemi zincirinden boşanacak, her şey çığrından çıkacak...

(A 364 - İnsan V)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder