Burada da şiir önemsiz bir olguya yazgı anlamını yükleyecektir. Şiir her şeyi büyütür. Krizaliti içinde uzun süre kapanıp kalan minik varlık güneşe -alevlerin alevine- doğru giderek yüce kurban-oluşu, şanlı kurban-oluşu arar.
Divan'da Goethe kelebeğin kendini aleve atarak kurban edişini mutluluk dolu özlem, yani Selige Sehnsucht teması olarak alır:
Övmek istiyorum o Canlı'yı ki
Alevler arasında ölmeye can atar
Serin aşk gecelerinde.
Tuhaf bir duygu kavrar seni
Sessiz meşale ışıdığında
Artık kapana kısılı kalmazsın
Karanlık gölgenin içinde
Ve yeni bir arzu sürükler seni
Daha yüksek bir evliliğe doğru
Büyülenmiş bir halde, uçarak koşarsın
En sonunda, ey ışığın aşığı,
Sen işte, ey tükenmiş kelebek.
Böyle bir yazgı Goethe'de büyük bir slogan halini alır:
"Öl ve dönüş!"
Madem ki anlamadın sen
Bunu: Öl ve dönüş!
Karanlık bir konuksun sen
Işıksız yeryüzünde.
Biz ışığı söndürüp bu felaketin olmasını engelleyemeden kelebeğin gelip lambada kanatlarını yakması, bizim duyarlılığımızı harekete geçirmeyen kozmik bir hatadır. Yine de, kanatlarını yakmış bir varlıktan daha muhteşem bir sembol olabilir mi! Süslerini yakmak, varlığını yakmak, hayalperest bir ruh bu konuyu ne kadar düşünse azdır!
Gaston Bachelard
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder