KULÜBE GÜNCESİ (Kasım 2020 - Temmuz 2021)


Bu kadar uzun soluklu bir Thoreau okuması yapacağımı düşünmüyordum, Thoreau birkaç sene önce Walden ve birkaç seçki kitabı ile birlikte karşıma çıktığında şöyle bir göz atmak ve burun kıvırmakla yetinmiştim. Yaşlı dostum, değerli büyüğüm Zeki Z. Kırmızı da Thoreau okuduğunu ve çok buluşamadığını söylemişti. Hoş, ben onun yanlış kardeşiyim: yemyeşil bir devrimciyle buluştum en nihayetinde.

Thoreau okumalarım ile birlikte iki Henry portresi çıktı karşıma, ilki sıkça öne çıkan ve anılagelen haliyle Korkunç Henry (Everybody hates Henry); ve onun ilham verici karakterinin ve yaşamının bizatihi tanığı olan dostlarının Sevgili Henry'si. Kuşkusuz bir başka iyi tanık da Thoreau'ya dair dokunaklı, özel bir portre çizen Ralph Waldo Emerson. Üçüncü Henry ise burada karşınıza çıkacak olan benim Henry'im: İngilizce kaynaklara çoğu zaman serbest çevirilerle sokulabildim, ama bu kısa not dizisi ve yazılar Türkçe'de ilham verici bir doğabilimci ve düşünürle tanışmak ve yaşamına tanıklık etmek için umarım iyi bir referans ve başlangıç noktası olur. 


Kulübe deneyimim en başta bir okuma tasarısıydı ve hep olduğu gibi tutkuyla sürdürdüm bu işi. Psikanalizin mekâna eğilmesini yer-deşmek diye açıklamış Bachelard (E.B.): "Bir oda ya da bir ev okunur, tıpkı bir kitap gibi." Aslında her şey okunur: bir iğne deliğinden yola çıkar, tüm evrene (hakikate) varırız. 

Kulübe okumalarım ve kulübe deneyimim Walden kitabı ya da Thoreau düşünceleri ile ortaya çıkmadı ama yadsınamaz bir etki yarattı. Belki Thoreau ile Walden göletinden uygarlığa aynı uygun adım uzaklıktaydık ve duyduğumuz herkesten başka bir davulcunun sesiydi; ve bir gün benim de Thoreau gibi bir kış günü ormanda bir başına yürürken terk edilmiş bir kulübe çıktı karşıma: Tesadüf olduğunu kim söyleyebilir?

Thoreau'nun fakirliğe övgüsü ve basit yaşam fantezilerinin gerçekliği ile hiç ilgilenmedim,
kendimi ve kitaplarımın kafasını sokacak bir çatı, bir masa ve bir yatak bulduğum için mutluyum. Daha fazlasına ihtiyacım olmadığını söylemek fantezi olurdu işte. Bugün bile onun Walden deneyiminden çok daha çarpıcı örnekler var. Bütün bir okuma deneyimim kendimi Thoreau'ya benzetmek değil Thoreau'yu kendime benzetme çabasıydı ve ondan, ilham verici yaşamından almam gerekeni aldım. Bu anlamda okuma konusuna Heidegger'in getirdiği yaklaşım örnek alınabilir: "Fakat okumak, toplamaktan başka ne olabilir?: Söylenenden söylenmeyeni çıkarıp toplamak için, kendini toparlamak gerek."


Kendi kulübem ve Thoreau'nun kulübesi dışında, düşünme ve inziva mekanları olarak Heidegger'in, Wittgenstein'ın, Arne Naess'in, Kama no Chomei'nin kulübeleri, Oğuz Atay'ın dağ evi hayali, Enis Batur'un kulübe düşü ve Corbusier'in şatafatlı le Cabanon'u da okumalarımda yer buldu. Mimarinin başlangıcına dair Laugier ve Vitrivius'un ilkel kulübesinden, Tiny House hareketine ve kimi sıradışı kulübe örneklerine de yer verdim. Her şey gibi bu konu da pornalaşmış (cabinporn) durumda ve elimden geldiğince varlığa komşu kulübe örnekleri paylaştım. 


Keyifle okuduğum üç Gaston Bachelard kitabı kulübe okumalarım boyunca başlıca kaynaklarım oldular ve ateş yakarken, mum alevinde, tahta kurularının kemirdiği, içten içe çürüyen kulübemin tahtaları arasında düşlere dalarken beni yalnız bırakmadılar: Mekanın Poetikası, Mumun Alevi, Ateşin Psikanalizi. 

İsmini unutmadan anmak istediğim bir başka isim de Oruç Aruoba. 

Pier Vittorio Aureli'nin Az Yeterlidir metni de oldukca keyifli bir başka okumaydı.

Birkaç Thoreau çevirisi ve arkadaşlığı için Elif'e teşekkür etmeden olmaz. 

Okumalarım sürecek, Mum Yakana Kılavuz dosyasındaki tüm fotoğraf ve videolar bana ait. Kulübe Güncesi etiketi içinde yer alan paylaşımlar Thoreau okumalarımı da iceriyor.  Mum yakmayı, Divan ve Fars Edebiyatından Şem ve Pervane örnekleri paylaşmayı sürdüreceğim. Okumalarım sürecek, hiçbir okuma bitmez, vakit buldukça da blogda paylaşım yapmaya devam edeceğim. 

kaotikbenlik@

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder