Leonardo’nun
Mona Lisa'sı Batılı sanatın birincil cinsel personasıdır. O, ebediyen
gözleyecek olan Rönesans Nefertiti’sidir. Yıldırıcı bir şekilde sakindir.
Kendini mükemmel biçimde dinginleştiren bu en güzel kadın, daimi Gorgon’a
dönüşecektir. Leonardo’nun Mona Lisa’sı, ev halkını kötülüklere karşı koruyan
bir büyüdür. O, ilk çağlardan, dünyanın insan için yaşanması zor olduğu
iklimlerden gelmiş bir elçi. Çıplak kayalıklar ve akarsularla dolu bir tabiata
hükmeder. Uzak akarsuyun yılankavi akışı, onun soğuk şeytani kalbinin ele
geçirilemeden kayıp gidişi gibidir. Bu figür, durağan kadınsı delta,
doruğundaki mistik göz ile kavranan bir piramittir. Fakat arka plan aldatıcı
ve tutarsızdır. İlk bakışta nadiren görülebilen orantısız yatay çizgiler
bilinçaltında yolunu kaybettirmedir. Onlar yasasız ve adaletsiz arketipik
dünyanın dengesiz ölçütleridir. Mona Lisa’nın ünlü gülümsemesi, zayıf bir ağzın
gölgeyle geri plana çekilmesidir. Şişkin gözlerindeki ifade örtülüdür. Muazzam
kazınmış kaşlarını taşıyan yumurta biçimindeki kafası, kendi kendini
kucaklayan, İtalyanların bereketli kadın göğsünden destek alır. Mona Lisa ne
düşünür? Pek tabii ki hiçbir şey. İfadesizliği, onun için bir tehdit, bizim
nezdimizde korkudur. O, Zeus, Leda ve içinde kadını ve erkeği taşıyan bir yumurta,
sadece kendi varlığından memnuniyet duyan hermafrodit bir tanrıdır. Walter
Pater, gizemli görevleriyle tarihin bir ucundan diğer ucuna kendi kendine
ilerleyen bir “vampir” olarak nitelendiriyor. Hakkında bir hayli taşlama
olmasına rağmen, Mona Lisa dünyanın en ünlü tablosu olarak kalacaktır. Kral Oedipus ya da
Hamlet'in başına geldiği gibi, Batılı büyük eserler bütün yorumlarına rağmen
onlar belirlenemezliklerini koruyacaktır. Onlar ahlâki olarak kavranamazdırlar.
Hatta Milo Venüsü varlığına kollarını kaybederek kavuşur. Mona Lisa içimize
doğru bakarak, ona karşı tutkumuzu beklenen bir şeymişçesine sessizce kabul
eder. O, bazı söylentilere göre gebedir. Şayet gebeyse, yüzünde kendi
yarattığına sinsice sevinen bir kadın bencilliği ışıldamaktadır. Tablo, tensel
cömertlik, duyusal uzaklık ve dünyevi yıkımı bir araya getirir. Leonardo doğa
anayı hayattan almıştır. Leonardo, belli başlı kadın resimlerinde,
Botticelli’nin Apollonca metrik sisteminin doğurgan doğanın karmaşık yapısı
karşısındaki galibiyetini geçici olarak erteleyen Venüs’ün Doğuşu'nun açık ve
aydınlık mekânını yeniden kapatır. Leonardo’nun sfumato’su ya da sisliliği,
ufunet yayan kitonyen bir sızıntıdır.
Kayalıkların Madonna'sının arka planında (1483-90) silueti görülen bir mağara ile eski zamanlardan kalma dikitler, kaba ziguratlar ve fallik totemlerden meydana gelen orman görülür. Azize Anne ile Bakire ve Çocuk sarp ve çıplak taşlardan oluşan bir tepenin bir tarafına yakın durmaktadır. Arkada, yıkılmış Gotik katedralleri çağrıştıran ve tam da seçilemeyen çıplak bir arazi görülür. Anne ile çocuğun huşu uyandıran bu görüntüsünün arkasında, bizi adeta toprak tapıncına geri çekmekle tehdit eden bir mesaj saklıdır. Mona Lisa’nın müphem gülümsemesi, Leonardo’nun cinsel personası ve çalkantılı maneviyatları ile gizlenmiş atmosfer arasındaki bilinmeyen aydınlığın sembolize edildiği bir hiyerogliftir. Yaklaşık olarak aynı gülümseme ile, Leda'da, Azize Anne ile Bakire'nin iki kadınında, Vaftizci Yahya'nın iki erkek figüründe ve bir benzeri olarak ikizi Baküs'ün baştan çıkarıcı gülümseyişi ve işaret parmağıyla karşılaşırız. O halde, Leonardo’nun gülümsemesi bir cinsel uğursuzluk işareti olarak erdişidir. Bu işaret, Kayalıklar Madonnası’ndaki meleğin dudaklarında tomurcuklanmaya başlar, bu melek öyle kadınsı bir erkektir ki, tabloyu ilk ez gören öğrenciler onun kadın olduğunda ısrar eder.
Kayalıkların Madonna'sının arka planında (1483-90) silueti görülen bir mağara ile eski zamanlardan kalma dikitler, kaba ziguratlar ve fallik totemlerden meydana gelen orman görülür. Azize Anne ile Bakire ve Çocuk sarp ve çıplak taşlardan oluşan bir tepenin bir tarafına yakın durmaktadır. Arkada, yıkılmış Gotik katedralleri çağrıştıran ve tam da seçilemeyen çıplak bir arazi görülür. Anne ile çocuğun huşu uyandıran bu görüntüsünün arkasında, bizi adeta toprak tapıncına geri çekmekle tehdit eden bir mesaj saklıdır. Mona Lisa’nın müphem gülümsemesi, Leonardo’nun cinsel personası ve çalkantılı maneviyatları ile gizlenmiş atmosfer arasındaki bilinmeyen aydınlığın sembolize edildiği bir hiyerogliftir. Yaklaşık olarak aynı gülümseme ile, Leda'da, Azize Anne ile Bakire'nin iki kadınında, Vaftizci Yahya'nın iki erkek figüründe ve bir benzeri olarak ikizi Baküs'ün baştan çıkarıcı gülümseyişi ve işaret parmağıyla karşılaşırız. O halde, Leonardo’nun gülümsemesi bir cinsel uğursuzluk işareti olarak erdişidir. Bu işaret, Kayalıklar Madonnası’ndaki meleğin dudaklarında tomurcuklanmaya başlar, bu melek öyle kadınsı bir erkektir ki, tabloyu ilk ez gören öğrenciler onun kadın olduğunda ısrar eder.
Freud,
bu gizemli gülümsemenin izini Leonardo’nun kendisini evlat edinen analığından
önce gelen biyolojik annesine dair gömülmüş anılarına dek izler - Azize Anne ile Bâkire'de resmedilen bu
iki kadındır. Freud, tablo ile Leonardo’nun alıcı kuş hakkındaki çocukluk
hayali arasında bir bağıntı kurar. Alıcı kuş, bir akbaba olan hermafrodit Mısır
tanrıçası Mut’un ta kendisidir. Meyer Schapiro, Freud’un görüşünü eleştirerek,
Leonardo’nun gülümsemesinin ustası Verrocchio’ya uzandığını ileri sürer. Schapiro
iki kadının tasnifinin geleneksel olduğunu ve yaşlarının birbirine acayip
yakınlığının “Anne’in, gerçekte kızı Meryem olduğu ve teolojik olarak idealize
edildiği”ne işaret eder. Yine de anlayışlı Verrocchio’da fesat ya da rahatsız
edicilikten eser yoktur. O gülümsemenin izini Botticelli ve Donatello’ya kadar
takip ederek, onun başlangıçtan itibaren gayri ahlakî, bencil ve cinsel
melezlenme olduğunu buldum. Leonardo sapkınlığını Verrocchio’ya da
aşılamıştır: Leonardo’nun ilk eserlerinden biri, Verrocchio’nun İsa'nın Vaftizi
tablosunda çıraklık yaptığı zamanlarda resmettiği, erdişi melektir (1472).
Freud,
Leonardo’nun Azize Anne ile Bâkire'yi çiftlemesindeki acayipliği doğru
kavramıştır. Meryem, Anne’in kucağında oturmaktan çok kucağından kayıyormuşa
benzer. Ürkütücü ve evham verici olan üst üste çekilmiş iki fotoğraf gibi
duran her iki figürün görülüşü eşzamanlıdır. Evet, kadın çifti, Demeter ve
Persephone gibi aynı kişidir. Hem Famell hem de Frazer’in Yunan tasvirlerini
yorumlarken, onların “ikiz kız kardeşler” olarak bitkisel gelişim aşamalarını
sembolize eden “tözel kimlik” olduğunu söylerler. Leonardo’nun kara kalem
müsveddesinde (1499) ve tamamlanmış panosunda Azize Anne’in refakatçisine
dönük karşı konulamaz ilgisi, tehditkâr ya da güçlü bir şehveti içerir.
Anne’in kara kalem müsveddedeki sıkılmış yumruklarıyla caydırıcı eli, yağlı
boya tabloda kalçasına yerleştirilmiş, erkeksi ve korsanımsı bir duruş
sergiler. Leonardo’da aşk hiçbir zaman normal olmamıştır. Anne ile Meryem
ikilemindeki gizemin hem uzamdaki belirsizliği ve hem de anlamı belirsiz
gülümsemelerinin aklaştırılmış manzaraya kattığı arketipik gücü, Rönesans
sanatında Michelangelo’dan başka hiç kimsede göremeyiz. Azize Anne ve Bâkire, otokratik doğanın egemenliğinde birleşmiştir.
Bu ilahi ikiz kızkardeşler, erkeğe muhtaç olmadan kendini çoğaltan biricik
arkaik şahsiyettir. Hayat, kendini çoğaltan dişilerin birbirini takip eden
sonsuz üretimidir. Leonardo Yaradılışı tersine çevirmiş ve böylece tombul bebek
İsa’da ifade edilen erkek, ikincil ve kadınlığa tâbi bir konuma gelmiştir.
Fakat grotesk manzaranın gösterdiği bu durum, kadınsı gücün övülmesi anlamına
gelmez. Michelangelo gibi Leonardo’da da erkeğin kulluğu tahammül edilmezdir
ve bunda da haklıdır.
Azize
Anne ile Bâkire'de ki çiftlemeyi “alegorik doygunluk” diye adlandırıyorum. Bu
terim, cinsel müphemliğin dölyatağındaki benzer kimliklerin gereksizce
üremesini tanımlar. Alegorik doygunlukla, Shakespeare’in Beğendiğiniz Gibi
oyununun Evlilik Tanrısının belirdiği son perdesinde, Uğultulu Tepelerin ensest
çağrışımlı karakter ve aile adlarında Rossetti’nin, bir felâketi bildiren, tek
bir melankolik kadın çehresinin bir çok çeşidini içeren Astarte Syriaca ve Kır Evi adlı sürrealist tablolarında
karşılaşırız. Leonardo’nun Azize Anne ile Bâkire'deki figürlerinin boğucu
çifteliği Mona Lisa'nın katı ve kendini içeren hermafroditliğinin bir başka
çeşididir. Şimdi gebe Mona Lisa’nın içinde ne taşıdığını biliyoruz. Kendi cenin
ikizi. Leonardo’nun her iki resmindeki ortak teması böylece şekilleniyor: Erkek
bakışı ve kadınsı gücün taşkın ruhu. Son Yemek (1495-98) Leonardo’nun muntazam
kompozisyonudur. Erkekler arasındaki Hamursuz Bayramı ile İsa’nın başının
arkasında birleşen perspektif çizgileri ile mekanın rasyonel bir düzen yaratan
matematiksel tasarımı arasında bir ilişki var mıdır? Leonardo’da erkeğin mekânı
algı yaratır. Fakat kadın mekânı, kalabalık ve kasvetlidir, acayip istikrar
bozucudur. Leonardo’nun dört köşeli resim düşüncesine doğru yaptığı yolculukta
yakasını bırakmayan kadın cinler, onun birkaç resim yapmamasına neden olmuştur.
O gün olduğu gibi bugün de, bilim ve mühendislik, cinsiyetin baş dönmesine
karşı Apollonca sığınaklardır.
s. 169
- 172
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder