Hedonizm

raphael perez


Hedonizm

Anısı yaşamımın sevinci ve ıtırıdır
hedonizmi gönlümce bulup kavuştuğum saatlerin.
Yaşamımın sevinci ve ıtırıdır o anılar
sıradan aşkların doyumuna burun kıvırmış olan benim.




Bir Gece

Yoksul ve bayağıydı 
o şüpheli meyhanenin üzerindeki 
o gizli oda.

Pencereden sokak görünüyordu 
pis ve dar. Kâğıt oynayan, eğlenen 
işçilerin sesleri geliyordu aşağıdan.

Ve orada, o ucuz, o bayağı yatakta 
bedenine sahiptim aşkın, 
kızıl dudaklarına sahiptim 
hedonist sarhoşluğun — 
öylesine esrik bir kızıllık ki 
bunca yıl sonra yazarken şimdi 
yeniden sarhoş oluyorum 
evimin yalnızlığında.




Gittim

Engellemedim kendimi. Büsbütün bıraktım ve gittim
kafamın içinde fırıldak gibi dönen 
o gerçek ya da düşsel zevklere.
Gittim pırıl pırıl gecenin içinde:
Ve sert şaraplar içtim
hedonizm kahramanları nasıl içerlerse.




 Avize

Küçük bir oda, bomboş, 
yemyeşil bezle kaplı dört çıplak duvar, 
ve güzel bir avize yanmakta, pırıl pırıl, 
alevinin her dili tutuşturuyor 
tutkunun şehvetini, içdürtünün şehvetini.

Avizenin güçlü yalımıyla
parıldayan bu küçük odada
hiç de alışılmış değil böyle bir ateşe.
Ve korkak vücutlara göre değildir 
bu sıcaklığın hedonizmi.



Saat Dokuzdan Beri

Saat yarım. Gelip geçti saatler, 
saat dokuzdu lâmbayı yaktığımda 
ve oturmuştum buraya. Öyle durdum okumadan, 
konuşmadan. Kiminle konuşacaktım 
bu evde, tek başıma?

Gelip buldu beni bedenimin genç görüntüsü 
saat dokuzdu lâmbayı yaktığımda, 
hoş kokulu, kapalı odaları anımsattı bana
ve o eski hedonizmi, gözüpek hedonizmi!

Gözümüzün önünde canlandı tekrar
şimdi o tanınmaz olan sokaklar
artık yerinde yeller esen cıvıl cıvıl eğlence yerleri
bir zamanlar var olan kahveler, tiyatrolar.

Bedenimin genç görüntüsü 
geldi ve üzücü anılar da getirdi bana; 
ailenin matemleri, ayrılıklar, 
bizimkilerin, yakınlarımın duyguları, 
pek umursanmayan duyguları ölmüşlerin.

Saat yarım. Nasıl da geçti vakit.
Saat yarım. Nasıl da geçti seneler.




Sokakta

Biraz solgun cana yakın yüzü;
mor halkalı kahverengi gözlerinin altı,
yaşı yirmi beş ama yirmisinde gösteriyor;
giyiminde sanatçıyı andıran bir şeyler var
—kravatının rengi, kolalı yakasının biçimi—
sokakta yürüyor öyle amaçsızca, hâlâ yasadışı
hedonizmin etkisiyle kendinden geçmiş durumda
yaşamış olduğu bunca hedonizmden sonra.




Geçiş

Öğrenciyken korkarak düşündüğü şeyler, açılıyor
apaçık önünde şimdi. Dolaşıyor, sabahlıyor,
bırakıyor kendini. Ve gerektiği gibi (sanatımızda)
onun taze ve sıcak kanında hedonizm
günün tadını çıkarmakta. Ele geçiriyor o sapkın
erotik esrime bedeni; ve teslim alıyor
bu sarhoşluk genç gövdeyi.

Ve böylece ilgimize değer olur

bu basit çocuk. O da geçer, bir an
Şiirin Ulu Dünyası’ndan—
bu taze ve sıcak kanlı, kösnül çocuk.




İkindi Vakti

Herhalde uzun sürmeyecekti bu.
Yılların deneyimi bunu öğretti bana.
Ama gene de birden geldi
Yazgı, sona erdirdi her şeyi.
Kısaydı bu güzel yaşam, ama
nasıl da keskin kokuluydu ıtırlar,
nasıl da eşsiz bir yatakta yatmıştık
nasıl bir hedonizme sunmuştuk kendimizi.

Hedonist günlerden bir yankı,
bu günlerin bir yankısı geldi bana,
gençlik ateşimizden bir şey;
o mektubu gene aldım elime
okudum, okudum, okudum gün batana kadar.

Ve başka bir şey düşünmek için
çıktım balkona, canım sıkkın,
biraz bakarak bu sevdiğim kente
sokaktaki insanlara, dükkânlara.




İstekler

Başlarına güller serpilen, ayaklarına yaseminler,
yaşlı gözlerle görkemli mezarlara gömülen
yaşlanmadan ölenlerinki gibidir güzel bedenleri
işte bunlar gibidir gelip geçen istekler—
gerçekleşmeden, tadamadan tek bir hedonizm gecesi,
yaşamadan o parıltılı sabahlardan birini.




İlk

Gerçekleşti hedonizmin yasak birleşmesi.
Kalktılar yataktan, acele giyiniyorlar, konuşmadan.
Ayrı ayrı çıkıyorlar evden, gizlenerek,
ve tedirgin yürüyorlar sokakta, üzerlerinde
sanki bir şeyler var, eleverecek kendilerini
gösterecek biraz önce üzerinde seviştikleri yatağı.

Ama nasıl zenginleşir bir sanatçının yaşamı?
Yarın, ertesi gün, belki yıllar sonra yazılacak
o güçlü dizeler, kaynakları işte burada olan.



Umutsuz

Kesinlikle yitirdi o genç sevgiliyi. Şimdi onun
dudaklarını arıyor artık      dudaklarında
yeni sevgililerin;  kanıp inanmak istiyor
birleştiğinde  her yeni sevgiliyle
hep aynı şehbazdır  kendini gene ona veriyor sansın.

Sonsuza dek yitirdi onu, sanki hiç olmamış   gibi.
Çünkü kurtulmak —öyle demişti— evet kurtulmak istiyordu
bu lekeli, bu zavallı hedonizmden;
bu lekeli, bu ayıbın hedonizminden.
Hâlâ bir fırsat var —demişti— bundan kurtulmaya.

Bütünüyle yitirdi onu, sanki hiç olmamış gibi.
Hayal gücüyle  ve sanrılarda
arıyor dudaklarını onun başka dudaklarda,
tekrar duyumsamak istiyor yitirdiği aşkını




23 Yaşındaki  Bir Gencin Portresi

Dün öğleyin bitirdi resmi. Ayrıntıları
inceliyor şimdi. Gri bir giysi içinde
çizdi onu, düğmeleri iliklenmemiş, koyu gri;
yeleksiz ve kravatsız. Gülrengi bir gömlekle:
Önü açık görünsün diye biraz
göğsünün ve boynunun güzelliği.
Saçları örtmüş hemen hemen
alnının sağ yanını güzel saçları
(böyle taramayı seviyor saçlarını bu yıl).
Gözlerini çizerken dudaklarını çizerken
yansıtmak istediği hedonist hava
tam anlamıyla orada... Bir eşsiz kösnüyü tamamlamak
için yaratılmış o ağız ve dudaklar.




Sidon Tiyatorosu

Ben, saygın bir yurttaşın oğlu— özellikle de güzel
genç bir tiyatro oyuncusu, her bakımdan sevilen
arada sırada çok cesur şiirler  yazarım
Yunan dilinde, ve elden dağıtırım,
çok gizli elbet,—   Ey tanrılar! Aman görmesin
bunları o külrengi giyenler, Ahlâk’ın bekçileri —
seçkin hedonizm üzerinedir çünkü bu seçkin dizeler:
insanı alıp da o kısır   o sapkın sevgilere götüren.




Evin Önünden

Dün bir kenar mahallede dolanırken
o evin önünden geçtim
çok gençken gittiğim evin.
0 eşsiz gücüyle Eros
burada yakalamıştı bedenimi.

o eski sokaktan geçerken
aşkın çekiciliğiyle
her şey güzelleşti birden
dükkânlar, kaldırımlar, taşlar,
balkonlar, pencereler, duvarlar;
hiçbir şey yoktu çirkin olan.

Ve durmuş, böyle bakarken kapıya
evin önünde oyalanırken
hedonizmin içimde kalan coşkusunu
saçıyordu bedenim durmadan.




Yemin Eder

Yemin eder durmadan düzeltmek için yaşamını.
Ama geliverince gece kendine özgü öğütleriyle, 
uzlaşmalarıyla ve vaatleriyle 
ama gece geliverince, o kendine özgü
arzulayan ve zorlayan bedensel gücüyle, 
yitirir kendini, o aynı yazgısal hazza koşar.




Külrengi

Bakarken bir opal taşına yarı külrengi
iki güzel külrengi göz anımsadım,
görmüştüm belki de yirmi yıl önce...

Bir ay seviştik.
Gitti sonra, İzmir’e gitti sanırım.
Orada çalışacakmış, ve bir daha görüşmedik.

Solmuştur -hâlâ yaşıyorsa— gözleri;
bozulmuş olmalı o güzel yüzü.

Belleğim benim, sakla o gözleri oldukları gibi.
Belleğim benim, ne kaldıysa sende bu aşktan
geri getir bana bu akşam.




Sabah Denizi

Şurada durup ben de bakayım biraz doğaya.
Sabah denizinin ve bulutsuz göğün
parlak mavisi ve sarı kıyılar; her şey güzel
ve ışıklanmış bir yüce biçimde.

Durayım şurada. Gördüğümü sanıp bunları aldanayım 
(gördüm onları hiç kuşkusuz bir an, geldiğim zaman); 
ve kurtulayım hiç olmazsa burada sanrılarımdan, 
anılarımdan, görüntülerinden hedonizmin.




Başlangıçları

Tadına doymuşlar sapkın,
tensel eğlencelerin, Doğruluyorlar şilteden.
ve konuşmadan çabucak giyiniyorlar.
sırayla çıkıyorlar evden, gizlice,
kuşkudalar; hallerinden anlaşılacak
az önce nasıl bir yatakta yuvarlandıkları.

Am nasıl kurulur ki bir sanatçının yaşamı?
Yarın, öbür gün, yıllar sonra besteleyecek
başlangıçları burda olan canlı satırları.




Tütüncü Vitrini

Pırıl pırıl tütüncü vitrininin önünde
kalabalığın arasında duruyordu ikisi de.
Bir rastlantıyla buluştu bakışları.
Kararsız ve çekine çekine
belli ettiler tenlerinin yasak isteklerini.
Kaldırımlarda birkaç tedirgin adım sonra—
derken gülümseme, hafifçe işmar.

Sonunda, artık o kapalı fayton...
tutkuyla yaklaşması bedenlerin;
buluşan eller, birleşen dudaklar.




1903 aralık ayı

Söz edemiyorsam da aşkımdan —
saçlarından, gözlerinden, dudaklarından;
ama hiç olmazsa ruhumda taşıdığım yüzün
beynimde taşıdığım sesinin tınısı
düşlerimden çıkmayan Eylül günleri
kurarlar ve renklendirirler sözcüklerimi ve cümlelerimi;
hangi konuyu ele alsam,
hangi düşünceyi dile getirsem.




1904’ün Ocak Ayı

Ah! uzak anıları
kafamda yeniden yaratmaya çabaladığım 
ocak gecelerinin: Yeniden bulurum seni, 
son sözlerimizi duyarım, ilk sözlerimizi.

Hayalin beni yalnız bırakarak uzaklaştığı 
ocak ayının umutsuz geceleri.

Nasıl da uzaklaşıp yitiyor böyle çabucak! 
ne ağaçlar var, ne sokaklar, ne de evler ve ışıklar; 
dağılıp yitiyor kösnül yüzün.




Kahvenin Kapısında

Eşikte söylenen bir söz
dikkatimi çekti kahvenin kapısına.
Ve orada gördüm
Eros’un usta ellerinin ürünü, güzel gövdeyi:
Büyük bir mutlulukla biçimlendirilmiş
uyumlu kollar ve bacaklar,
bir yontu gibi yükselen endam,
coşkuyla yaratılmış bir yüz
ve özel bir duygu alında,
gözlerde ve dudaklarda

parmakların bir tek dokunuşuyla verilmiş.




Okumaya Gelmişti

Okumaya gelmişti. Önünde açık kitaplar,
tarihçiler, şairler.
On dakika zor dayandı,
sonra bıraktı okumayı. Şimdi uyukluyor
sofada. Kitaplara verdi kendini-
ama yirmi üç yaşında ve çok yakışıklı
ve bu ikindi geçti Eros
kusursuz teninden, dudaklarından.
Safi güzellik olan teninden
geçti erotik bir sıcaklık
saçma bir utanç duymadan zevkin aldığı biçimden.




Tiyatroda

Bıkmıştım sahneye bakıp durmaktan, 
gözlerimi kaldırıp localara bakmıştım.
Seni gördüm locada, 
o tuhaf güzelliğini, sapık gençliğini.
Seninle ilgili bir şey anımsadım hemen, 
öğleden sonra senin için söylenenler geldi aklıma; 
duygulandı ruhum ve bedenim.
Büyülenmiş gibi hayranlıkla bakarken 
yorgun güzelliğine, bezgin gençliğine, 
gözalıcı giysilerine, 
seni canlandırıyordum hayalimde 
öğleden sonra bana anlattıkları gibi seni.




Yarım Saat

Hiç benim olmadın, olacağın da
yok sanırım. Bir iki söz bir yanaşma
Dün bardaki gibi -o kadar.
Evet, acı bir şey bu. Ama biz sanata hizmet edenler
kimi zaman beyindeki gerilimle
Nerdeyse tensel bir haz duyabiliriz
Kuşkusuz kısa bir süre.
İşte dün barda böylece-
güzel yardımıyla alkolün-
Cinsellikle dopdolu bir yarım saat geçirdim.
Sanrım anladın halimi
Ve biraz daha kaldın yanımda bilerek.
Gerekliydi bu. Çünkü bütün düşgücüne,
alkolün büyüsüne rağmen
Senin dudaklarını da görmeliydim
Yanımda olsun istiyordum gövden




Anımsa Beden

Anımsa, beden, ne denli sevilmiş olduğunu değil yalnızca,
o uzanmış olduğun yatakları değil yalnızca,
ama o arzuları da anımsa: Gözlerde
senin için sakınmadan parıldayanları
ve senin içinde titreşen arzuları
ve bir engel yüzünden gerçekleşmemiş olanları.
Şimdi her şeyin geçmişte kaldığı şu anda
kendini vermiş gibisin neredeyse bu arzulara—
nasıl parıldarlardı, anımsa, o sana bakan gözlerde,
nasıl titreşirlerdi senin içinde, anımsa, beden.




Komşu Masa

Ya var ya yok yirmi iki yaşında.
Ama eminim ki aynı bedende
doyuma ulaşmıştım bu kadar yıl önce.

Erotik bir coşku değil bu.
Bu gazinoya daha yeni girdim;
olmadı içip kafayı bulacak zamanım.
Ben bu bedende doyuma ulaştım.

Neredeydi ama nerede?
Önemli değil belleğimin bu hatası.

İşte şimdi, oturmuş komşu masaya.
Çok iyi biliyorum bütün davranışlarını
ve gözümün önünde canlanıyor
giysilerin altında o çıplak, sevgili vücut.




1903 Günleri

Bir daha bulamadım çabucak yitirdiklerimi...
o şiirsel gözleri, o solgun yüzü...
sokağın akşamında...

Bulamadım bir daha—
bir rastlantıyla sahip olduğum şeyleri
ve kolayca terkettiklerimi
ve sonra aradıklarımı can havliyle.
Şiirsel gözleri, solgun yüzü,
o dudakları bulamadım bir daha.




Kalmak Üzere

Saat gecenin biri olmalıydı
ya da bir buçuk.

Bir köşesinde meyhanenin
tahta bölmenin arkasında.
İkimizden başka Kimse yoktu dükkânda.
Cansız bir gaz lambası aydınlatıyordu etrafı
kapıda uyumaktaydı uykusuz kalmış uşak.
Kimse göremezdi bizi. Ama
öylesine azmıştık ki unutmuştuk her şeyi.

Hafifçe sıyrıldı giysiler—
zaten az giyinmiştik
yakıp kavuruyordu çünkü tanrısal Temmuz ayı.

Tenin hazları
aralanmış giysiler arasında;
çabucak soyunması tenin—
yirmi altı yılı aşarak geldi
bu şiirde kalmak için imgesi.




Yahudilerin (İS 50)

Ressam ve şair, koşucu ve diskçi,
Endimion gibi güzel İantis Antoniu.
Sinagog’un dostudur ailesi.

“Güzelduyu peşinde koşmadığım günlerdir
benim en güzel günlerim;
Güzel ve sert Hellenizmi bıraktığım
ve onun o yüce tutkusunu
kusursuz ve ölümlü ak vücudlara.
Ve ne olmak istersem ona dönüşürüm;
Yahudiler’in oğlu, kutsal Yahudiler’in...”

Çok içtendi açıklaması: “Hep Yahudiler’in,
kutsal Yahııdiler’in kalmalıyım—”

Ama hiç de öyle kalmadı öyle.
Bir sadık çocuğu oldu
İskenderiye’li Sanat’ın ve Hedonizm’in.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder