Erinlik öncesi cinsel
kimliğin henüz oturmamış olması, bu alandaki her türlü sapkınlığı
kendiliğinden meşru kılar; yerine göre, cinsel hazzın hem öznesi, hem de
nesnesidir melek kalpli oğlan. Cherubim, kendi gövdesiyle tanışmak üzere olan
erkeğin, erosa kayıtsız boyun eğip, tutkularını karşıtıyla birlikte yaşadığı
evreyi imler; o, her iki cinse eşit ölçüde hitap eden bir sevgilidir bu
sınırlı dönem boyunca.
Figaro'nun
Düğünü'nde tanık olduğumuz şey, bu belirsizliğin çapkınlığı örtbas eden bir kılıfa
dönüşmüş olmasıdır. Cherubino, tanımlayamadığı bir özlemle yanıp tutuşur; gece
gündüz tek bir şey vardır onu meşgul eden: Aşk. Öyle ki, kimseyi bulamazsa,
sonunda kendisiyle konuşmak zorunda kalır aşkı. Kelebek gibi uçuşan bir
phallus'tur Cherubino; yerçekimine meydan okuyan melek. Susanna, yeniyetmenin
sesine hayran olan Kontes'i onaylarken baklayı ağzından çıkarıverir:
"Aslında yaptığı her şeyi iyi yapar." Hiç
kuşkusuz, Susanna için deneyimden çok, gizli bir beklentinin ifadesidir bu
itiraf; ama sonuç değişmez: Cherubino, el değmemiş phallus'un masumiyetiyle
ortalıkta dolaşıp dururken, kadınların içi geçmektedir hep.
Gelgelelim,
ephebos'un eşiğindeki toy delikanlı, uygarlık tarihi boyunca, en az kadınlar
kadar erkekler için de tükenmeyen bir haz objesidir. Güzellik ideası ile
kamufle edilen homoerotik eğilim, antik Yunan kültürünü sessizce siper eder
kendisine. Öyle ya, Herakles bile bu ilişkiden nasibini alıp, erkeğin hemcinsine
duyduğu ilgiyi aklayan maceralar yaşamıştır nasılsa. Dorian Gray'e sırılsıklam
aşık olan Basil Hallaward tipik bir örneğini verir bunun: "Kendisi farkında değil ama
bana yepyeni bir anlayışı tanımlıyor. Eski Yunan ruhunun bütün yetkinliği ile romantik ruhun bütün tutkularını içine alan
bir anlayış. Ruhla vücudun uyumu; ne yüce bir iş bu!" Antik
Yunan'da, ayva tüyü kıla dönüşmediği sürece, yetişkinler ile cinsel ilişki
oğlanın doğal hakkıdır; ayıp olan, büyükler arasında bu ilişkinin devam etmesidir;
çünkü rol dağılımı bozulmuştur.
Gloeden'in
Taormina'daki çıplaklarına baktığımız zaman -bunların hemen hepsi o yöredeki
emekçi kesimin çocuklarıdır- açıkhavaya stüdyo mantığının egemen olduğunu
görürüz Kamera, önündeki görüntüden hareketle, geçmişin resmini çekmeye
çalışmaktadır burada; bu yüzden, doğal bile olsa, seçilen köşenin döşenmiş
olduğu duygusu bir türlü yakamızı bırakmaz. Elinden gelse doğaya da müdahale
edecektir Gloeden; zira geçmişi anımsamak onu kurmayla eşanlamlıdır bu
mizansende: antik Yunan, kendi dekoru üzerine devrilmiştir sanki; sahici olan
tek şey çıplak tenin karşı koyulmaz büyüsüdür. Öte yandan, çıplaklık dışındaki
her şeyin bu çıplaklığı haklı kılmak için gizlediği görülür; geçmiş
vurgulandığı ölçüde, yüce bir uyum arayışının tensel hazzı bir tür katharsis'e
çevireceği yolundaki inanç hep ön plandadır. Bu bağlamda, sürekli tehdit
altında bulunan mekân tasarımı, giderek kendi parodisine mahkûmiyeti kabullenen
bir varoluş tarzından ötürü, kitschle aynı paydayı bölüşür sonuçta. Çıplağın
yanındaki antik bir vazo yahut heykelden, kayalığa serilmiş kaplan postuna
kadar birçok aksesuvar, antik Yunan (mutlu geçmiş) yanılsamasına yönelik
bilinen klişelerin tekrarını üstlenmiştir sadece; düzenleme ilkesi -gerçek ile
gerçek olmayanın yapay birlikteliği nedeniyle- biçem kopukluğuna yenik
düşmüştür Gloeden'da.


Çelenkli Genç, çıplaklığın estetize edilmesi yolunda ilginç bir
örnektir. Bakışımsız olarak sırta atılan örtü (tünik?), arkada sol omuzdan
hafifçe aşağı döküldükten sonra, sol koltuk arasından çıkıp, sağlı sollu pazı
üzerinden yine serbest kalıyor. Koyu dip- yüzey önünde ten ve örtünün aynı açık
tonda olması, figür ile aramızdaki mesafe duygusunu olabildiğince azaltan etkin
bir çözümdür hiç şüphesiz; dışarı fırlayacakmış hissi veren bu canlılığın,
giderek dokunma (elleme) duyusuna gönderme yaptığını herkes bilir, her erotik
bakmanın kökeninde ellemeye çağrı vardır esasen, eros, salt seyirle yetinmez;
nihai amacı dokunmaktır -kucaklaşma, sarılma, öpüşme, okşama vb. tensel hazza
ilişkin pratikte onsuz olmaz edimlerdir. Göz kışkırtır, geri çekilir; el/leme
devreye girdikten sonra görünen ile görmek istenen şey arasındaki sınır
çizgisi silinmiştir artık. Sevişme sırasında haz nesnesine yamanan algı
içeriğinin görünenden soyutlanma eğilimi, bu ilişkinin keyfi olduğunu gösterir
bize; aşığın gözü boşuna kör değildir.
Örtünün
açık tutulması erotizmle yüklü gizli bir davete işaret etmesine karşın, Cherubim
bununla yetinmez; yüzü yerine gövdesiyle bakmaktadır bize. Seyir objesi olmayı
kabullenme, vurgulu bir kayıtsızlığa bırakmıştır yerini; aslında altı çizilen
olgu, çıplaklığın masumiyetidir. Ancak, kendisini teslim eden gövde, teslim
almaya da hazırdır; çıplak vücut, karşı tarafın tutsaklığı için düzenlenmiş
bir davetiyedir —sevişirken başkasının gövdesinde hapse gireriz hep. Oğlanın
çelenk ve giysiyle bütünleşen pozu, bu tuzak-beden salt estetiğin ilgi
alanıyla sınırlı tutmak üzere düşünülmüş bir illüzyon istemini ortaya koyar;
homoerotik tutku, estetize edilmiş duyarlığın koruyucu kanatları arasındadır
bundan böyle.
Bir
fotoğrafın raptettiği görüntüde hangi rastlantılarla yüz yüze geldiğini çoğu
kez sonradan ayrımsarız; amaç ne denli belirgin olursa olsun, sonuca müdahale
olasılığı daima sınırlıdır. Oluşum süreci bağlamında, fotoğrafın resim
karşısındaki şaibeli konumu bundan kaynaklanır; resim, her şeye rağmen sondan
başa doğru kuruluyor olmanın avantajından yararlanırken, fotoğraf baştan sona
doğru gider hep; modelin kurulması veya görüntü seçimindeki titizlik bu
gerçeği değiştirmez -görüntünün genesis'i deklanşöre basma süresiyle
sınırlıdır; gerisi, laboratuvarda kotarılan birtakım mekanik işlemlerdir
sadece.
Şimdi,
yaklaşık yüz yıl önce çekilmiş bu fotoğrafa bakarken, Gloeden'ın hangi
rastlantıları bilinçli olarak seçtiğini kestiremiyoruz; çünkü: a) Fotoğrafik
görüntü de, tıpkı resim gibi, yoruma açıktır; b) İzleyicinin, fotoğrafı çeken
ile aynı şeyi gördüğü konusunda hiçbir güvence yoktur. Buna göre, dipyüzeyi dikeylemesine
bölen koyu/açık oranında (1/7) bilinçli bir düzenleme ilkesinden söz edebilmemize
karşın, koyu fonda yer alan çiçek benzeri geometrik şekiller arasındaki çok
yönlü etkileşim sürecinin ne dereceye kadar önceden planlanmış olduğu sorusunu
yanıtlamak mümkün değil. Dahası dip yüzeyin neyi imlediği konusunda da
uzlaşmamız bir hayli güç; kapı gibi görünen koyu fon, üzerindeki halı motifiyle
izleyiciyi şaşırtıyor. Ancak, bizim için fazla önemi yok bunun; çünkü burada
fotoğrafı çarpıcı kılan rastlantı çok daha farklı bir yerdedir. Gloeden
açık/koyu karşıtlığını sadece leke düzenine ilişkin gusto sorunu olmaktan
çıkarıp, düpedüz tinsel bir boyut eklemiştir buna. Nitekim, dipyüzeyin saltık
siyah fon olması halinde, gövde/mekân ilişkisini yitiren figür, kendisinden çok
çıplaklığı teşhir eden bir vesileye dönüşecektir ister istemez; en azından
çıplak tenin büyüsü sıradan bir cinselliğe bırakacaktır yerini. Oysa bu
örnekte farklı bir atmosfere tanık oluyoruz; çelenkteki çiçekler ile hem
semantik, hem sentaks bağlamında dolaylı ilişkiye giren geometrik şekiller,
öne doğru fırlamak üzere olan figürü sessizce arka plana çekiyor; öyle ki,
ön/arka ilişkilerinden hareketle -yaklaşırken uzaklaşma ya da tersi-
izleyiciye kur yapan oğlan, bu aşamada masum ve o ölçüde göksel bir bedenin
simgesidir artık; bu çocuk, en az Cherubino kadar, ona aşık olan Barbarinayı
da temsil eder bizim için; erdişilik, Mozart ile Caravaggio'nun kimi
kahramanları için taşıyıcı bir zemine dönüşmüştür kendiliğinden; Cupido,
düşlerimizin sınır tanımayan nesnesidir - amon divino.
Fülütlü Oğlan'da bir adım daha ileri gidiyor Gloeden; tablea ux
vivants, sahnelenen geçmiştir -antik Yunan, aksesuvarlarının toplamıdır. Biraz
dikkatli bakınca, aynı yöntemin burada da geçerli olduğunu görüyoruz; yine
dipyüzey, çocuğun yaslandığı sütundan çok daha önemli bir rol oynuyor bu örnekte.
Hiç kuşkusuz, bu kez rastlantı değil, doğrudan doğruya plastik kaygı ağır
basmıştır; hareketli arka plan, salt dikeyler üzerine kurulu dural şema için
önemli bir denge unsurudur: aşkın güzelliğini imleyen figür şimdiye olmasa bile yeryüzüne taşınmıştır böylece. Öte taraftan, ışık/gölge karşıtlığındaki yoğunluk arka plan için bir kamufle aracıdır aynı zamanda. Sol üst köşede hafif sağa yatık duran sütun başlığı, dip yüzeyin ne olduğu sorusunu gönderme getirir. Sonuçta kesin bir yanıt bulunsa bile fotoğrafın hangi gerekçeyle
izleyiciyi bu denli zora koştuğu bir sırdır. Flüt
(musire), çıplaklığı antik Yunan'daki eğitime (spor) taşıyan bir araç olarak
oğlanın eline tutuşturulmuştur. Çelenkli Genç'te daha ziyade mekânla bağıntılı
olan mesafe duygusu, burada zamana bırakmıştır yerini; şimdi ve burada olmanın
güçlü yanılsaması, sadece geçmiş ile bugün arasında devinim olanağı vermiştir
figüre. Geçmiş, ethik'in baskısıyla, oğlana duyulan tensel yakınlığı gizleme
aracıdır esasen; görüntünün kendisi değil, temsil ettiği şey muhatabımız
olmaya çabalar; bu noktada hesaplaşmanın niteliğini belirleyen tek şey, cinsel
tercihlerdir artık, ikinci elden temsile mahkûm olan Gloeden tarzı mizansen,
özünde hep kopya-figürler koyar ortaya; oğlanın tensel hazzı kışkırtan vücudu
dışında, her şey müsamere mantığına yenik düşmüştür düpedüz.
Vazo
Önünde Genç'te ise artık masumiyetini koruyan bir yeniyetme ile değil,
ephebos'la karşılaşırız; ergenlik çağına ulaşan gencin cinsel kimliği yerine
oturmuş olup, her an etkin rol almaya hazırdır bundan sonra. Öte yandan her
şey çıplak bedenin sergilenmesine göre düzenlenmiştir bu defa; öyle ki, sahne
tasarımını andıran düzenleme -ya da kare seçimi- ayrıca yorum hakkı tanımaz
bize. Gencin uzandığı yer, sıradan bir yükselti olmanın ötesinde, öncelikle
podyumdur. Uzanmış gövdeyi, ayak ve omuz hizasından geçerli olmak üzere, iki
dikey hatla (sütun ve vazo) çerçeveye alan Gloeden, bu doğmaca sahnede, gösteriyi
kuralları önceden belli bir duygulanım koreografisine çevirmiştir usuldan.
Geçmiş,
"yaşanan şimdi"nin gücü karşısında gitgide sığlaşıp, inandırıcı
olmaktan uzaklaşır bu örnekte. Gencin bekleyiş pozu değil, ama teşhir edilen
vücudun sahiciliği, Grek estetiğinden medet uman anlayışı geçersiz kılmıştır.
Ayrıca, izleyicinin genç karşısındaki isteğini adlandırabilir duruma gelmesi,
geri kalan her şeyi panoda illüzyon arayışına çevirmiştir kendiliğinden;
sahici olan tek şey, çıplak bedenin çağrısıdır.
Gloeden,
vermek istediği mesajda tökezledikçe, gizlenen erotizm gerçek kimliğine
kavuşur, ama hiçbir zaman cesaret edemez buna; homoerotik eğilimlerini bu
delikanlılarla yaşamasına rağmen, fotoğrafta antik
Yunan duyarlığının sahnelenmesi tek kurtuluş yoludur onun için. Vazo önündeki
gencin vücudunu böylesine kışkırtıcı (davetkâr) kılan şey, varlığından haberdar
olmadığı bir uygarlığı temsil eden ephebos'un kendi bedeninden başka her şeyi
topyekûn yalanlamasıdır. Neyi temsil ettiğini bilmeyen genç, sonunda kendi
çıplaklığını sergilemektedir yalnızca; erosu, güzele ait bir fenomen olarak,
estetiğin ilgi alanı içine çekme girişimi, giderek salt erosun utkusuyla
noktalanmıştır Gloeden'da; tuzak-beden, kendisi dışında ne varsa hepsini silip
süpürür. Ne
var ki, asıl sorun bugüne taşınamayan geçmiş değil, halen yaşanmakta olan
zamanın biçem karmaşasına yol açmasıdır; daha doğrusu, olağan fotoğrafın
mantığına bütünüyle ters düşen bir durum söz konusudur burada. Buna göre, model
poz verdiği sürece, zamana bizzat kendisi el koyup dondurmuştur -kamera,
müdahale edilmiş zamanı belgeler bu durumda- zaman ise o modelin içinde yer
aldığı mekân üzerinden akıp gider; nesnelerin istemli olarak zamana el koyma
güçleri yoktur. Oysa Gloeden'da tamamen tersyüz edilen
bu mantık, çarpıcı erotizmin de varlık gerekçesidir hiç şüphesiz. Model poz
vermesine karşın, zamanın gerçek ve yegâne muhatabı odur; zamana müdahale istemi,
şimdi ve burada olmayı doludizgin yaşama eğilimindeki çıplak tene yenik düşer;
zaman, çıplak gövdede değil, mekân tasarımında donup kalmıştır öylece.
Dolayısıyla antik Yunan, hatıra fotoğrafı çektirenlerin arkasındaki iki boyutlu
manzaradan farksızdır; model bir an için durmuş olup, fon ise temsil ettiği
görünümün ölü maskıdır bu örneklerde.
Ephebos'un
çıplak bedeni, zaman ve mekânda üstlendiği rolü sürekli dışladığı için
izleyiciyi büyüler. Gloeden bu gençleri daha fazla soyunamayacakları bir
noktaya getirip izleyiciye teslim ettiğinde, ondan ötesi giyinmektir yalnızca.
Mehmet Ergüven'in
kitabından
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder