Albrecht Dürer, İtalya’ya gidip güneylilerin sanatını öğrenmek
isteyen kuzeyli sanatçılardan biridir. Niyeti, İtalyan sanatını kuzeye götürüp
tanıtmak ve yaymak idi. Güneyin sanat kuramlarını iyi öğrendiği ve dönemin
önemli isimleriyle tanıştığı halde, Dürer’de halâ ısrarla varlığını sürdüren
gotik bir boyut bulunmaktadır. Vitrivius’un ideal insan biçimi üzerine
kuramlarını görselleştirmek amacıyla yaptığı Adem ve Havva gravürleri kuzey ve
güney eğilimlerinin bir melezi görünümündedir. Fakat, sanatta güney
reçetelerini kullanarak kusursuzluğun “doğrusunu” aradığı halde, bunlara
sırtını döndükçe ve bu idealist yükten kurtulup kendine doğada bir model
arayışına çıktığında, eserleri daha etkileyici olmaktadır. Dürer’in kendi
sözleriyle “yeni ve önemli bir düşünce”
şöyledir; “Doğadan alınmış bir figür ya da biçimi, diğer her şeyden daha çok
beğeniyle karşılarız; bu şeyin kendisi daha iyi ya da daha kötü olmasa bile...”
(Gardner, 563, alıntı).
“Çimen Parçası” adlı eseri doğanın en sıradan haliyle bile
sanatçının malzemesi olabileceğini gösteren ve bilimsel denebilecek derecede
kesinlik içeren bir çalışmadır. “Düşüncelerinizde doğadan ayrılmayın ve daha
iyi bir şeyi icat edebileceğiniz hayaline de kapılmayın. ... çünkü sanat,
doğada sabitlenmiş biçimde durmaktadır ve gidip onu bulan ona sahip olur”
(a.g.e., 563). Kuzeyde 15. yy.da natürmort çalışmaları dinsel simgelerle dolu
olduğu halde, “Dürer’in natürmort çalışmaları tamamıyla kendine özgü
eserlerdir; Dürer sanatı doğada bulmuştur ve artık onun temsili dinsel bir
temel gerektirmemektedir” (Gardner, 563).
*
William Plank'ın
Nietzsche ve Varlık isimli kitabından
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder