Queer okumaları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Queer okumaları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Q-u-e-e-r

 Queer, "queer" bir kelime. O kadar çok anlama birden geliyor ki bunların tamamını karşılayacak Türkçe bir kelime bulmak mümkün değil. 20. yüzyılın ikinci yarısının Amerikan argosunda "ibne" ve "puşt" karşılığı olarak kullanılmış. Ama esasen "garip", "tuhaf", "acayip", anlamına geliyor. Bir yandan da "tekinsiz" ya da "esrarengiz" demek. "Bozuk" anlamında kullanıldığı da oluyor, çünkü fiil olan to queer, bozmak demek. To queer aynı zamanda "yadırgatmak" anlamına geliyor, yani queer "yabancı" ya da "yadırganan" da demek olabilir. Görüldüğü gibi, kelimenin Brecht'in Verfremdungseffekt'inden ( Yadırgatma Etkisi), Freud'un Unheimlich'ine (Tekinsiz) kadar uzanan bir çağrışım yelpazesi var. Öte yandan gay gibi kolay telaffuz edilen bir kelime de değil ki (nitekim "gey" Türkçede kullanılır oldu) olduğu gibi bırakalım: Queer yazılımı İngilizce bilmeyen okura bir şey söylemez, "kuir" ya da "kuvir" ise kolay kabul görecek okunuşlar değil.


Cinsellik Muamması
isimli Kitaptan alıntıdır.

Queer

Queer Nation ve ACT UP mensuplarının 1990 senesinde Newyork'ta bir onur yürüyüşü'nde dağıttıkları manifestodan:

   
Her mekanı bir lezbiyen ve gay mekanı, her sokağı cinsel coğrafyamızın bir parçası haline getirelim. Arzu ve eksiksiz tatminden örülmüş bir şehir. Güvenli, özgür ve dahası olabileceğimiz bir şehir ve ülke. Hayatlarımıza nazar etmeli, en iyiyi bulup çıkarmalı, queer olanı görmeli, düz (straight) olanı görmeli ondan sonra da düz olan samanı buğdaydan eleyip atmalıyız! Unutmayın, çok ama çok az vaktimiz var. Ve ben her birinizin ve hepinizin birer aşığı olmak istiyorum... Queer olmak mahremiyet hakkıyla değil, kamusal olma özgürlüğü, kim isek o olma özgürlüğü ile ilgilidir. Queer olmak her gün zulme karşı, homofobiye, ırkçılığa, kadın düşmanlığına, dindar ikiyüzlülerin bağnazlığına ve kendi kendimize yönelttiğimiz nefrete karşı (kendimizden nefret etmemiz gerektiği bize özenle öğretildi.) mücadele etmek demektir. Ve bugün elbette hem bir virüse karşı hem de AIDS'i kullanarak bizi dünyanın yüzünden silmeye çalışan bütün homofobiklere karşı mücadele etmek demektir... Evet, "gay" harika bir kelime. Onun da bir yeri var. Am pek çok lezbiyen ve gay erkek sabah kızgın ve bıkkın uyanıyorlar, neşeli (gay) olarak değil. İşte bu yüzden biz kendimize queer demeye karar verdik. Queer'i kullanmak dünyanın geri kalanının bizi nasıl gördüğünü kendimize hatırlatmanın bir yolu. Queer'i kullanmak düz bir dünyada gizli ve kenara itilmiş hayatlar yaşayan zarif ve çekici insanlar olmak zorunda olmadığımızı kendimize söylemenin bir yolu... Evet, queer sert bir kelime olabilir ama aynı zamanda homofobiğin elinden çalabileceğimiz ve ona karşı kullanabileceğimiz sinsi ve ironik bir silahtır. 

Corydon

La Rochefoucault'un şu derin sözünü hatırlayınız: "Eğer aşktan söz edildiğini duymasa, hiçbir zaman sevmeyecek insanlar vardır." Düşününüz ki, yaşadığımız toplumda, törelerimizde, her şey öbür cinse karşı bir istek duymaya zorlar bizi, her şey karşı cinse dönmeyi öğretir, her şey ona yöneltir kişiyi, her şey bu duyguyu körükler, tiyatrolar, kitaplar, gazeteler, büyüklerden alınan örnekler, salonlardaki gösteriler, sokaktakiler. Dumas fils " La Question d'argent"ın önsözünde ne güzel söylüyor: "Bütün bunlara karşın aşık olunmazsa, o zaman yetişmede bir bozukluk var demektir." Bak hele! Bir genç sonunda çevresindeki bu ağız birliğine kendisini kaptırırsa, bu yolu seçmesinde öğütlerin etkisi olduğunu, arzularının baskılarla istenen yöne çevrildiğini nasıl kabul etmezsiniz! Ama olur da bunca öğüte, çağrıya, isteklendirmeye bakmayıp kendi cinsine dönüklük eğilimi gösterse hemen şu kitabı, bu etkiyi suçluyorsunuz; (ve bütün bir ülke, bir toplum için de böyle düşünüyorsunuz); 'bu sonradan edinilmiş bir eğilimdir' deyip duruyorsunuz.

Gerçek şudur ki, doğaya karşı olduğunu söylediğiniz bu içgüdü, tüm doğal istekler gibi, hemen hemen aynı güçle, her çağda, her zaman ve her yerde var olup durmuştur.


Her iki cinste de kendi cinsine dönüklüğün, karşı cinse dönüklükten daha içten gelme, daha yapmacıksız olduğu kanısındayım.       






 


Andre Gide'in 
Corydon kitabından
 bir kuple...