ÖZGÜRLÜĞÜN YOLLARI
Sartre’ın üçlü romanında şu amaç açıks eçik gözönüne serilir: Özgürlüğü gerçekleştirmenin olanakları nelerdir? Özgürlük, insanın özüyse, insan onu her eyleminde, her yapıp ettiğinde, ve yaptırdığında görünürleştirmelidir. Hatta yaşamım hiçe saydığı eylemlerinde de; çünkü insanın yaşamını hiçe sayabilmesi, onunla oynayabilmesi, ancak özgür bir varlık olmasıyla mümkündür. İşte yaşamını ortaya koyma, onu hiçe sayma Akıl Çağı romanının ana temasını [izleğini] oluşturur.
I. La Age de Raison / Akıl Çağı
Kitabın kişileri özgürlüğü öylesine yanlış yorumlarlar ki, kararlarını ertelemeyi, kararlarında gecikmeyi özgürlük olarak anlarlar. Erteleme olanağı, kişilerin varoluşunu belirler. işte bu yanlış, ertelemeyi özgürlük sanmaları ve yaşamlarını bu olanak üzerine kurmaları, kendilerini kaçınılmaz şekilde sürekli aldatmaları sonucunu getirir. Artık kişiler olanca güçlerini, bu sapmış, tutturulamamış varoluşu haklı kılmak, savunmak için harcayacaklardır. Bu nedenle romanın ağırlık noktası, özellikle baş-kişi Mathieu'nün, arkadaşı Daniel’in ve bir zamanlar kendi felsefe öğretmeni olan Mathieu'ye hayranlık duyan Boris’in kendi varoluşları üzerinde akılcı gevezelik etmeleri olgusuna kayar. Kişiler birer aşırı varoluşçu tip izlenimi yaratırlar insanda. Yoldan çıkmışlık, dürüst-olmama sanki herbirinin benliğine işlemiş özellik gibidir. Asıl, gerçek bir yaşamın başlangıcının ertelenmesi, ileriye atılması gerektiği kanısındadırlar hepsi. Bu kararsızlık, bu erteleme, tümünün yaşamını salt bir kullanılmaya hazır olma durumuna çevirir. Özgür olma’nın yerine, özgürlük üzerine gevezelik, özgürlüğün bilinci geçer:
Mathieu: "Marcelle haklı, artık yalnızca bekleyiş [umuş] olabilmek için, bomboş, tertemiz oldum. Bomboşum şimdi, Doğru bu. Gelgelelim birşey beklemeyi de bir yana bıraktım."
Başka bir yerde:
"Ama tüm bu olup bitenler arasında kendini kullanılmaya hazır tutmaya dikkat etmişti.
Bir eylemde. Özgür, düşünülmüş, tüm yaşamını bağlayıcı ve yeni bir varoluşun başlangıcında bulunması gereken bir eylemde (kullanılmak üzere.)
... Sanki hep başka bir yerdeymiş, sanki henüz tam anlamıyla doğmamışmış gibi geliyordu ona. Bekliyordu. Bu arada yıllar sinsice, sessiz, yavaşça gelmiş, onu arkadan
yakalayıvermişlerdi."
Sartre, burada seçme uğrağı üzerinde duruyor. Yaşamın belirleyici bir başlangıç seçimiyle
başladığını ve seçme'nin tüm yaşamı taşıdığını vurguluyor. Ama işte bu seçme edimini ileriye atacak, erteleyecek olursak, yaşamımızı kolay kolay sürdüremeyeceğimiz gibi, kendimizi de yaşamak için kollayamaz duruma düşeriz; yaşam da kullanılmamış, elden kaçırılmış bir olanak olup akar gider.
Hiçleştirilir.
Hiçleştirilir.
"Başını önüne eğdi. Kendi yaşamını düşündü. Gelecek tüm benliğine işlemişti. Hep dayatan şeyler ve hep erteleme. En eski çocukluk günleri, özgür olacağım, dediği gün; büyük olacağım dediği gün, bugün o çok özgün gelecekleriyle sevimli, küçük kişisel bir gökyüzü gibi geliyorlardı ona ve bu gelecek o’ydu, o şimdi nasılsa öyle olan o; yorgun ve ihtiyarlayan; akıp giden zaman boyunca istekler yöneltmişlerdi ona, isteklerde direnmişlerdi; ve onun sorumsuz, bıkkın an'ı, geçmiş günlerin geride kalmış geleceği olduğundan berbat bir vicdan azabı duyuyordu. Onu yirmi yıl beklemişlerdi; Ondan, bu yorgun düşmüş adamdan haşin bir çocuk [kendi] umutlarının gerçekleştirilmesini bekleyip durmuştu. Bu çocuksu yeminlerin hep böyle çocuksu kalması ya da bir yazgının ilk belirtileri olması ona bağlı olagelmişti. Geçmişi, an’ın bu geçmişi düzeltmelerinin sürekli acısını çekip duruyordu. Her gün, bu eski büyüklük düşlerini aldatıp duruyordu. Ve her gün'ün yeni bir geleceği vardı. Bekleyişten bekleyişe, gelecekten geleceğe rahatça kayıp gidiyordu Mathieu'nün yaşamı... Nereye? Hiç'e doğru."
Bu varoluş, kişiyi duyumsuz bırakınca, durmadan kaçamaklar aranıyor. Kendisine sığınılan bu tür kaçışlardan biri de, bir daha geri döndürülemez, önü alınamaz birşey yapma
özlemi.
"Ne yapıyorsam, boşuna yapıyorum; sanki eylemlerimin sonuçlarını gizlice elimden alıyorlarmış gibi.— geri alınamaz bir eylem için bilmem neler verirdim."
Boris'in kaçışı, yaşlılıktandır. Yaşlanmaktan korkar Boris, yaşlanmaya başlayınca yaşamına son vermek ister. Ama işte bu kararın da ertelendiğini görürüz. Yaşlanmanın başlangıcına atar bu kararı Boris.
Kişilerin birbirleriyle ilişkilerinin Sartre’ın «bakış»ının diyalektiğiyle belirlendiği görüşüne dönmemize gerek yok sanırım. Boris’in kardeşi Ivich’e, (baban olabilirim) diye kur yapan Mathieu, kızın yanında bulunmayacağı anda, artık onun üzerinde etkili olamayacağı bir sırada, kızın kendisini nasıl yargılayacağını düşünüp ürker.
"Bir saate kadar serbest kalacak, beni önü alınamaz biçimde yargılayacak ve kendimi
savunamayacağım."
Ivıch'ın özgür, serbest olması demek, yargılara varabilmesi, Mathieu'nün ise bu yargıları etkileyememesi demektir. Sartre’a göre ya denetleme ya da denetlenme anlamına gelen insanlararası ilişkinin tipik bir durumudur bu.
La Age de Raison’un tümüne egemen olan temel-durum, özgürlüğe sarılma, özgürlük üzerine gevezeliktir diyebiliriz.
Kişiler, yaşamlarına neye dayanarak belirleyici bir yön verebileceklerini bilemediklerinden, kalkıp bu özgürlüğü de yarına ayırırlar, onu ilerisi için saklarlar. Gelgelelim ertelemek, yarına ayırmak, saklamak, bir yanılgı, bir hayaldir; özgürlük saklanamaz, olsa olsa harcanır. Sinekler’de gerçekleştirilmiş eylemin sorumluluğunu yüklenme’nin, özgürlüğün belirleyici bir uğrağını [niteliğini] oluşturduğunu, bu özgürlük anlayışının oyunu sürüklediğini, ama işte oldukça soyut bir özgürlükle karşıkarşıya olduğumuzu belirtmeye çalışmıştık. Le Age de Raison’da durum daha da soyuttur; çünkü belirleyici, tayin edici bir eylemden iyice yoksun bırakılmışsınızdır bu yapıtta; kişiler belirleyici eylemlerini boyuna erteleyip dururlar; onun yerine yedek, telafi edici eylemlere girişirler. Yaşlanmakta olan şarkıcı Lola, Boris'i kendine bağlamak için bir intihar girişiminde bulunuyorsa; bu onun nihai bir karara vardığı, belirleyici bir eyleme, intihara kalkıştığı anlamına gelmez; gerçek bir intihar olmaktan uzaktır girişimi, kızın amacı Boris’i korkutmaktır yalnızca. Kararın ertelenmesi, ileri bir geleceğe saklanması, romanın, olumsuz bir eylem diyebileceğimiz ana eylemiyle, ana izleğiyle bir kez daha vurgulanır. Bağlayıcı, zorunlulaşmış, dayatan bir kararı ertelemenin olanaksızlığını,
böyle bir girişimin boşunalığını vurgular Akıl Çağı. Mathieu’nün kız arkadaşı Marcelle bir çocuk bekler; Mathieu, kürtaj yaptırmak için uğraşır; önce bir kürtajcı, tabi sonra da para gereklidir. Çünkü Marcelle’in çocuğu doğurması durumunda, Mathieu kendini bu çocuğa bağlayacak, herşeye hazır olma, kullanılmak üzere buyruğa amade olmak özelliğini yitirecektir. Gelgelelim Marcelle çocuğu istediğinden, aldırma girişimleri sonuçsuz kalmaya mahkûmdur. Gerçi her ikisi de çocuk sahibi olmamaya, evlenmemeye söz vermişlerdir, ama dürüstlükten uzak bir sözleşmedir bu. Mathieu'nun, Marcelle’e, kendisinin kürtaja karşı olduğunu hatırlatması, kızın tepkilerini ne denli az bildiğinin de itirafıdır; o sadece kendi bağlanmama, serbest kalma, herşeye hazır olma tasarısının içinde sıkışıp kalmıştır. Öteyandan bu gelişmeler, kadınlardan iğrenen eşcinsel Daniel'in, Mathieu'nun canına okumak için Marcelle ile evlenmesine yol açar.
böyle bir girişimin boşunalığını vurgular Akıl Çağı. Mathieu’nün kız arkadaşı Marcelle bir çocuk bekler; Mathieu, kürtaj yaptırmak için uğraşır; önce bir kürtajcı, tabi sonra da para gereklidir. Çünkü Marcelle’in çocuğu doğurması durumunda, Mathieu kendini bu çocuğa bağlayacak, herşeye hazır olma, kullanılmak üzere buyruğa amade olmak özelliğini yitirecektir. Gelgelelim Marcelle çocuğu istediğinden, aldırma girişimleri sonuçsuz kalmaya mahkûmdur. Gerçi her ikisi de çocuk sahibi olmamaya, evlenmemeye söz vermişlerdir, ama dürüstlükten uzak bir sözleşmedir bu. Mathieu'nun, Marcelle’e, kendisinin kürtaja karşı olduğunu hatırlatması, kızın tepkilerini ne denli az bildiğinin de itirafıdır; o sadece kendi bağlanmama, serbest kalma, herşeye hazır olma tasarısının içinde sıkışıp kalmıştır. Öteyandan bu gelişmeler, kadınlardan iğrenen eşcinsel Daniel'in, Mathieu'nun canına okumak için Marcelle ile evlenmesine yol açar.
Mathieu romanın sonunda: "Kimse özgürlüğümü engellemedi, yaşamım onu [özgürlüğü] emip bitirdi". derken, özgürlüğün ertelenecek, ileriye saklanacak birşey olmadığını
anlamış görünür.
Bağlanmama, sorumluluktan kaçma şeklinde anlaşılan özgürlük hamlığın, olgun olmamanın bir belirtisi. Bu romanın kişilerinin çoğu olgunluğa erişememişlerdir. Bu bağsız, sorumluluktan uzak yaşama tarzının ne demek olduğunu yavaş yavaş kavrayan Mathieu için «olgunluk çağı» başlar.
II. Bekleyiş / Le Sursis