Upton Sinclair'in
bir yazısından:
Whitman'ın eserine koyduğu «Ot Sapları» adı insan ruhuna sembol olarak
en bayağı ve en göze çarpmaz doğa ürününü seçtiğini ifade eder.
Şair kendisi bu ot saplarından biriydi.
Walt Whitman’ın ana babası Long Island’ın uzak bir köşesinde çiftlik sahibiydi. Sonra baba marangoz olunca, daha o zaman ufak bir şehir olan Brooklyn’e göç ettiler. Oniki yaşındayken Walt bir büroda müstahdem oldu. Çok okuyordu, mürettiplik öğrendi, sonra öğretmen ve hatip oldu. Abolitionist, içki düşmanıydı ve kafasında daha bir çok «heves ve merak» vardı. Ağır, biraz inatçı bir delikanlı olarak ordan oraya dolaşıp çeşitli insanlar tanıyor, hayatı ilgi ile seyrediyor ama büyük başarı umudu beslemiyordu. Redaktör olarak elde tuttuğu iyi bir mevkiyi esaret hakkındaki fikirleri yüzünden terketti. Walt bugün işçi hareketi içinde sık sık rastlanan, yeni bir tip yarattı: Yaşamak için en zaruri şeyleri kendi elinin emeği ile kazanıp geri kalan zamanında okuyan ve hayatı inceleyen adam! Walt'ın ailesi onu pek seviyor, fakat anlamıyordu; işsiz dolaşıp fikirlerinin arkasından koşarken onu tembel sayıyordu.
Fakat o dahiyane tabiatının itişiyle kendi yolunda yürüyordu. Mevcut bütün insan cinslerini tanımak, onlarla konuşmak ve kendini onlardan biri olarak duymak istiyordu. Tarla ırgatlarıyla birlikte çalışıyor, sandal ve vapur yolcularıyla gevezelik ediyor ve minibüs sürücüleriyle dost oluyordu. Gerçekten bütün Amerika’yı görmek istiyor, yavaş yavaş taa aşağıya, New Orleans’a kadar gidiyor ve geri dönüyordu. Edebiyatı da tanımak istediğinden -okuyordu; fakat daima kendi zevkine uyan ve hiç kimsenin etkisi altında kalmadan... Benliğini anlatmaya kalkışınca onun, edebiyatta hiçbir eşi olmayan bir benlik ve Amerikada duyulmuş olan seslerin en sarsıcısı olduğunu gösterdi.
Yeni ve hayati akımları, basımlarının yazılarından öğrendiğimiz çok olur. Ben kendi hesabıma Walt Whitman’ı, Güney devletlerinin sayılı bir centilmen şairi olan Sidney Lanier’in bir eserinden öğrendim. O burada Whitman’ın, demokrasinin sesi olduğu iddiasındaki saçmalığı ispat etmek istiyordu; kütleler bu eksantrik poezi için hiç bir ilgi duymuyorlar ve şairin ne istediğini anlamıyorlarmış.
Walt Whitman, Amerikan halkını gerçekten tanıyordu, kütlelerin kültürlü azlıktan farkını, kendinden önce hiçbir şairin bilmediği kadar biliyordu. Kütlelerin içinde muazzam içgüdüsel güçlerin saklı olduğuna inanıyor ve kendisinin, şair ve peygamber olarak, bu bilinçsiz kütle varlığını kavrayıp yönetebileceğini kabul ediyordu. Demokrasi yolu hazırlandığına, onun arzu ve duygularını ve kurum ve sanatlarda gerçekleştireceği sevgi, kardeşlik ve dayanışmayı ifade ettiğine inanıyordu. Seziş ve mistik gaipten biliciliğinin doğru olup olmadığını gelecek gösterecektir. Whitman’ın çağdaşları arasında iki tip herhalde bu konuda yargı veremezdi: Bilgisiz vo güvensiz ücret kölesiyle Georgia'lı - çiçekler, dereler vo kuşlar üzerine nefis ve fakat geleneğe uygun şiirler yazan - kibar efendi!