Antinous etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Antinous etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

SAGA


Başka bir Hadrianus heykelinin bulunduğu yerin biraz uzağında, Dardanos'ta


***
...

Isparta’ya yaklaşırken duraksamadan
Ağlasun sapağından içeri giriyorum,
alttaki mor tabelâda Sagalassos 26
kilometre yazıyor, kavakların fısıltısı
büyüyor birden başlayan rüzgârda.

Beni bu noktaya getiren tam nedir?
Soru o an bölünüyor içinde: Ben, nokta,
tam, ne, en çok da sanırım şu “tam”
dokunduğumda cıva gibi dağılıyor.

- Sizden beni bağışlamanızı rica ediyorum. Çadırını­zın sökülmesinden de, bir şüpheli gibi davranılmasından da ben sorumluyum. Arkeologlar, kazı sorumluları herkesten tedirgin olurlar, yardımcı olan sponsorların, yetkililerin, ba­sın çalışanlarının varlıkları bile içimizi ürpertir. Ziyaretçi, bir de sizin gibi tanımsız gözüken bir amaçla, yüksek yer­den alınmış özel bir izinle gelmişse, her hareketini denetle­me güdüsü ağır basıyor. Bu sabah, burada olduğunuzu öğ­renen genç meslektaşlarımdan biri heyecanla yazdıklarınız­dan sözetmeye başlayınca tepeden tırnağa kızardığımı his­settim, hemen çıkıp yanınıza geldim. Nasıl geçirdiniz gece­yi, yoksa şu uyku tulumunun içinde mi?

- Tasalanmayın lütfen; hem sizin, hem görevli arka­daşın duyarlı davranmasından doğal ne olabilir? Bu havada uyku tulumu bile çok geliyor, ben çadırı sıcaktan korun­mak için düşünmüştüm, buraya tatil yapmaya gelmedim. Öte yandan, sizinle karşılaşmayı ummuyordum, yabanıl bi­riyim ben, gelip kapınıza dayanamazdım. Şöyle de düşüne­biliriz: IV. yüzyılda gelmiş olsaydım buralara, şehrin du­varlarının içinde bir noktada kalmamı uygun bulacaklar mıydı? Bir bakıma aradığım atmosfere ilk andan girmemi sağladı mesafeli karşılanmam, kendimi yabancısı olduğum bir diyarın yabancısı gibi hissettim böylece.

- Merakımı yadırgamazsanız: Somut bir amaçla mı izin için başvurmuştunuz?

- Benimkisi bir nokta atışı. Demin “tanımsız gözüken bir amaç” dediniz, tam da öyle: Bir şiir kitabımın merkez par­çasını bitirmeden önce yeniden Sagalassos'a gelmek, Flavius Neon kütüphanesindeki son durumu görmek istedim.

- Utancım daha da arttı. Sabah, arkadaşım sizin Yourcenar’a yakınlığınızdan sözettiğinde, Hadrianus heykelinin bulunuşu nedeniyle geldiğinizi düşünmüştüm, demek ki tasarınız onunla ilgili değil.

- Siz heykele ulaşmadan bir yıl önce gelmiştim bura­ya. Ama şiirin kıvılcımı daha da gerilerden geliyor. Heyke­lin bulunmasını bana gönderilmiş bâtıl bir işaret olarak al­gılayacaktım neredeyse, ama o tür şairlerden sayılmam açık­çası, metin üzerinde çalışırken, başta sizin 1992 ve 1993 kazı raporlarınız olmak üzere pek çok kaynağa dikkatle eğildim, anlayacağınız işi yalnızca cinlere, perilere bırak­mayız biz.

- Ne diyorsunuz! Raporlarımızı, yetkilileri ve ekiptekileri saymazsak, bir avuç ilgili ancak okuyordur.

- Aynı meslekteniz.

- Arkeolog musunuz?

- Edebiyatın çekirdeğinden uzaklaşmayan her şair, her yazar temelde bir kazı adamıdır: Aradıklarımızı bulabil­mek, bulamasak bile onları arama sürecini katetmek için yüzeyden derine inmemiz zorunludur. Aslına bakılırsa, yöntemlerimizle üsluplarımız ve yol yordam tayinlerimiz arasında ciddi koşutluklar olduğu tartışılmaz. Hadrien’in Anıları’nı gözünüzün önüne getirin: Olağanüstü bir kazı çalışması yok mu o kitabın arkasında?

- Hem de nasıl. Tek sıfatla, dudak uçuklatıcı bir arkeo­loji dersi. Biliyor musunuz, savlı okurlardan değilim ben, ama yirmi yıldır buradaki küçük kitaplığımın başköşesinde bekler o kitap, en son geçen kış baştan uca okudum, duygularım düşüncelerim pekişti.

- Heykel bulunduğunda, rastlantının bu kadarı olur demiştim içimden: İki kazı sorumlusunu bu adamla buluş­turmakla yükümlü bir Pagan tanrısı devreye girmiş olma­lıydı. Benim Hayat'a bakarak geliştirdiğim, düşünürlerin ya da bilim adamların sanırım ciddiye almayacakları kuramlarım vardır, bunlardan biri de çapraz bağlar kuramı: Aynı örümcek ağının örgü mantığını andıran ilişkiler zin­ciri. Kendisine Zaman ve Uzam sınırı tanımayan, düzçizgi halinde ilerlemeyen bir zincirin halkalarındaki düzeni yaratıyoruz bir biçimde. Şair teori kurmaya başladığında hangi kuyunun dibine inileceği belli olmuyor işte.

- Bilim alanında farklı mı durum, sanıyorsunuz? Ar­keolojiye öteki öğreti kollarından gelen desteği küçümse­mek aklımdan geçmez, ama, zaman zaman öyle yaklaşım­larla karşılaşılıyor ki. arkalarındaki kuramsal perspektifin kurgucu boyutu aşırılaşıyor inancına kapılmadan edemi­yorum. Roma İmparatorluğunun asıl çöküş nedeninin, baş­kentin ileri gelenlerinin yaşadığı mahallelerdeki gelişkin su şebekesi borularına yerleşen bir virüsün, üst sınıf yöneticilerde melankoliye yolaçmış olması diye gösterilmesine ne dersiniz?

- Şair imgelemine yaraşır bir açıklama olduğu için akla uygun geliyor bana: Bir uygarlığın ölümünde poetik bir unsurun rol oynaması Tarih'i biraz daha katlanılır kılabilir. Bana sorarsanız, canlılara ait en gelişkin duruş formu melankoli burcunda bekler.

- Hadrianus'un ölümü yaklaşırken söylediklerini, “kı­rılmış heykellerimizi onaracaklar” cümlesinin geçtiği sayfa­lardaki düşünceleri anımsattı bana sözleriniz. Heykelin aya­ğına, o dev kütleye ulaştığımızda kanım donmuştu.



- Andığınız bölüm neredeyse ezberimdedir. "Hayatın acımasız olduğunu biliyoruz” diye başlar.
“Tam da insan olma koşulundan pek bir beklentim olmadığı için, mut­luluk dönemleri, parçabuçuk ilerlemeler, yeniden başlama ve sürdürme çabaları bana sonsuz kötülük, bozgun, onarılmazlık ve yanılgı kütlesine denk gelecek, onu telafi ede­cek tansıklar gibi görünür. Felâketler ve yıkımlar gelecektir; kargaşa galebe çalacaktır, ama zaman zaman düzen de egemen olacaktır. İki savaş dönemi arasında barış dönemi yaşanacaktır; özgürlük, insanlık, adalet sözcükleri şurada ya da burada bizim yüklediğimiz anlamla buluşacaktır. Bü­tün kitaplarımız yokolmayacaktır; kırılmış heykellerimiz onarılacaktır; kurduğumuz alınlıklardan ve kubbelerden yenileri doğacaktır;












başka insanlar gelecek, tıpkı bizler gibi düşünecek, çalışacak ve hissedeceklerdir; Biribirilerinden düzensiz aralarla yerleşecek iz sürücülerin yüzyıllar boyu bu kesintili sonsuzluğu sürdüreceklerine inancım var. Dün­ya düzeninin yönetimini barbarlar ellerine geçirecek olur­sa, onlar da yöntemlerimizden bazılarını benimsemek zo­runda kalacak, çareyi bize benzemekte bulacaklardır".
















Antinous - Fernando Pessoa





The rain outside was cold in Hadrian's soul.

The boy lay dead
On the low couch, on whose denuded whole,
To Hadrian's eyes, whose sorrow was a dread,
The shadowy light of Death's eclipse was shed.

The boy lay dead, and the day seemed a night
Outside. The rain fell like a sick affright
Of Nature at her work in killing him.
Memory of what he was gave no delight,
Delight at what he was was dead and dim.

O hands that once had clasped Hadrian's warm hands,
Whose cold now found them cold!
O hair bound erstwhile with the pressing bands!
O eyes half-diffidently bold!
O bare female male-body such
As a god's likeness to humanity!
O lips whose opening redness erst could touch
Lust's seats with a live art's variety!
O fingers skilled in things not to be told!
O tongue which, counter-tongued, made the blood bold!
O complete regency of lust throned on
Raged consciousness's spilled suspension!

These things are things that now must be no more.
The rain is silent, and the Emperor
Sinks by the couch. His grief is like a rage,
For the gods take away the life they give
And spoil the beauty they made live.
He weeps and knows that every future age
Is looking on him out of the to-be;
His love is on a universal stage;
A thousand unborn eyes weep with his misery.

Antinous is dead, is dead for ever,
Is dead for ever and all loves lament.
Venus herself, that was Adonis' lover,
Seeing him, that newly lived, now dead again,
Lends her old grief's renewal to be blent
With Hadrian's pain.

Now is Apollo sad because the stealer
Of his white body is for ever cold.
No careful kisses on that nippled point
Covering his heart-beats' silent place restore
His life again to ope his eyes and feel her
Presence along his veins Love's fortress hold.
No warmth of his another's warmth demands.
Now will his hands behind his head no more
Linked, in that posture giving all but hands,
On the projected body hands implore.

The rain falls, and he lies like one who hath
Forgotten all the gestures of his love
And lies awake waiting their hot return.
But all his arts and toys are now with Death.
This human ice no way of heat can move;
These ashes of a fire no flame can burn.