Yakından Bakmak: Pisolithus arhizus (Mantar)

 




Pisolithus arhizus (Mantar)

Yaygın adları. Dead man's foot, Horse dung fungus (Avustralya), Bohemian truffle (Güney Afrika, Avrupa)

Pisolithus iki Yunanca kelimeden gelmekte: Piso "bezelye tanesi", lith sifati " taş". Arrhisuz ise "köke sahip olmayan".

# kulübe civarında bir gezinti





Yakından Bakmak: İzler

  "A pencil is one of the best eyes."

Thoreau



           

              


Karga ayakları, Kazlar, Meşe yaprağı, Meşe, Karaağaç dalları, Bal Arısı uçuş yolu, Enginar kökleri, Çimenlere yansıyan güneş, ışığı ,Şu samurunun karda bıraktığı izler, Kano taşıyan iki kişi


Thoreau günlüklerine ağaçlar, bitkiler, yapraklar, ayak izleri, kanat izleri, kuyruklar, dışkı ve kemikler içeren yüzlerce basit çizim yapar. Bu çizimler bir anlamda onun saha notları, doğanın bir kaydını tutma ve iz sürme eylemleridir. Linda Brown Holt, The Zen Drawings of H.D.Thoreau başlıklı yazısında Thoreau'nun tuttuğu bu notlara farklı bir yorum getirmiş ve çizimleri Thoreau'nun Budizm ile aşinalığından, klasik Çince metinlere olan ilgisinden yola cikarak eski Zen sanatının ustaları ile karşılaştırmış. Çizimlere bu gözle bakmanın hoşuma gittiğini söylemeliyim. Zen sadeliğinde, doğal ve bir haiku anı gibi gelip geçici guzellikteler; Kerouac' ın Zen Kaçıkları'nda okuduğum ve hiç unutmadığım bir Shiki haikusunu hatırlatıyorlar bana:

" Taraçada serçe,

Ayakları ıslakça"

İşte serçenin izi, önce zeminde, sonra zihinde silinmez bir iz bırakıyor. Benzersiz bir haiku anı.

Linda Brown Holt, Thoreau’nun Günlük ve Defterlerindeki Çizimleri türler ve konu başlıkları halinde sınıflamış:  

Yakından Bakmak: Kulübe Civarında Gezintiler (Nisan - Mayıs)


1 Fiğ (Vicia sativa ), 
baklagiller (Fabaceae) familyasından

Cins adi Latince "bağlayıcı" anlamına gelir. İlk defa Plinius tarafından kullanılmıştır ve cinsin birçok üyesinde görülen sarılıcı karaktere işaret eder. Tür adı Latince "ekilen" anlamına gelir. Türün antikçağdan beridir insan eliyle yetiştirilmesine işarettir.

 


 Dakka otu

(Gerenium Lucidum)

Cins adı Antik Yunanca "turna" anlamındadır. Cinsin meyvelerinin turna (Gruidae) gagasina benzemesine işarettir. Cinsin Türkçe adı olan "turnagagasi" da açıkça yukarıdaki bağıntıya işaret eder. Tür adı Latince "parlak" anlamına gelir. Türün yaprak yapısına işaret eder.





Yabani Hardal otu
(Sinapis arvensis)

Yakından Bakmak: İzler


Bir keklik kanadının karda bıraktığı izler beni mistik bir Doğu sembolü gibi etkiliyor 
diye yazmış Thoreau çizimlerin kenarına,



Saha notları: (Yakından Bakmak)

Keklik İzleri. ( 1 - 2)
Kekliğin kar izleri (3)
Tavşan (4 - 5)
Tilki izleri ( 6 - 7)
Fare izleri (8 - 9)

Yakından Bakmak


"Doğa bilimcinin ormanın, bitkilerin, kuşların, hayvanların, sürüngenlerin, balıkların, nehirlerin ve denizin tüm sırlarını nasıl öğrendiğini biliyor musunuz? Ormana girdiğinde kuşlar önünden uçar ve hiçbirini bulamaz; nehir kıyısına gittiğinde balık ve sürüngen yüzerek uzaklaşır ve onu yalnız bırakır. Onun sırrı sabırdır; hareketsizce oturur ve bekler, bir kaide, bir kütük gibi."

"We must look a long time before we can see."

Başka bir yerde;

"I was determined to know beans."

*
Kulübe Civarında Bir Gezinti (15 Mayıs) : 



Kulübe Güncesi: Yakından Bakmak


Feel free to visit me at
# kulübe

Çiçekler:
papatya, kasım çiçeği, karabaşotu, deniz lavantası

Yakından Bakmak: Adaçayı Yapraklı Laden (Cistus salviifolius)

 

Yakından Bakmak: Kasımçiçeği

 "Nature spontaneously keeps us well.
 Do not resist her!"

Thoreau



Yakından Bakmak: Farekulağı

 


Bu küçük güzel kır çiçeği mavi bir fare kulağı kadar sevimli.

Anagallis Arvensis & Anagallis arvensis var. Caerulea

Türkiye'deki yaygın isimlerle Farekulağı, Sıçankulağı, Sıçan otu. Kırmızı ve mavi olmak üzere iki çeşidi vardır. Cins adı Latince "yeniden süslü" anlamına gelir. Çevre koşullarına bağlı olarak çiçek açıp kapamasına atıftır. Ayrıca bitkilerin üzüntü ve depresyonu gidermelerine işaret eder. Tür adı Latince "ekili alan" anlamına gelir. Türün habitat tercihine işaret eder. Varyete adı ise Latince "mavi" anlamına gelir ve varyeteyi türden ayıran çiçek rengi özelliğini vurgular.

Kulübe Civarında Gezintiler:




Yakından Bakmak: Cunda Baklası

 

Cunda Baklası

Yakından Bakmak: Yeşil

 

kulübe civarında bir gezinti.

As I love nature, as I love singing birds, and gleaming stubble, and flowing rivers, and morning and evening, and summer and winter, I love thee, my friend.


Benim ruhumun parlak görünmez bir yeşil olması 
gerektiğini düşünüyorum.

Thoreau

Yakından Bakmak: Kılıçotu


Kılıç otu, kılıç çiçeği gibi isimleri olan bu bitkinin Latince isminin ilginç de bir etimolojisi var:

"Gladiolus italicus. Cins adı Latince “küçük kılıç” anlamına gelir. Tepallerin Roma ordusunda özellikle piyadeler tarafından kullanılan ve gladius adı verilen kısa kılıçlara benzemesine işaret eder. Tür adı Latince “İtalya” anlamına gelir. Türün tip yerine işaret eder."


Yakından Bakmak: Kırlar


"Kırlara açılan kapılar bize dünyaya sırtı dönük
 bir özgürlük sunar gibidir."

Kulübe Civarında Bir Gezinti:


Yakından Bakmak: Katırtırnağı



Pencereden gelen hafif esintiyle içim Katırtırnağı çiçeğinin hoş kokusu ile doluyor - ki Leopardi'nin bu hoş kokulu çiçek için yazdığı uzunca şiirinde konusu geçmese çekmeyecektim böyle içime, bilmeyecektim bu kokuyu, yüzyılların tıpasını kaldırmış gibiyim şimdi.

Giacomo Leopardi (1798 - 1837) kısa yaşamında Recanati'deki baba evinde uzun yıllar geçirmiş; umut, düş ve istekler içinde harcadığı pişmanlıkla geçen uzun yıllar. Hem Yalnız Serçe şiirinde hem de Anılar'da, Recanati'de kendini "bu kupkuru yaşamda açan tek çiçek" gibi görür. Hastalıklı bedeni ve utançla taşıdığı kamburu onun sisifos'un taşıdır. Bu kambur hep düşündürmüştür beni. Çirkin bir kadın olduğu rivayet edilen Sappho için de şu mısraları yazar:

"Ne ki, dış görünüşe, güzellere
sonsuz bir iktidar verdi Babamız
insanlar arasında; ister yiğit olsun,
ister usta, liriyle, türküsüyle;
parıldamıyor erdem çirkin bedende."

Kara, kapkara şiirleri acının, melankolinin en canlı örneklerini taşır. Hem şiir ve düz yazılarından parçaları hem de Eugenia Borgna'nın umut, intihar, can sıkıntısı, melankoli, bekleyiş gibi kavramlar üzerinden yola çıkarak irdelediği Leopardi yazılarını iki yaz önce blogda paylaşmıştım.

N. de onu seviyor: 1880 yılının sonlarına ait defterlerinden birine Leopardi'nin Sonsuzluk şiirinin son mısralarını alıntılamış: Keyif alırım bu denizde batan gemide olmaktan!



Katırtırnağı  ya da
 Çöl Çiçeği / Leopardi 



Ey hoş kokulu katırtırnağı, 
çöl çiçeği; sen bu ürkütücü dağın, 
soykıran Vezüv’ün çorak 
yamacındasın; salarsın yalnızlığı seven 
salkımlarını etrafa; ne bir ağacın ne bir 
çiçeğin şenlendirebileceği bu yerde, 
sadece sen varsın.

Yakından Bakmak: Çilek

 

🍓🍓🍓


"He who eats the fruit should at least plant the seed; ay, if possible,
 a better seed than that whose fruit he has enjoyed.

Thoreau

                  
      




Kulübe Güncesi: 6 Mayıs

 



Bugün Thoreau'nun ölüm yıldönümü olduğunu hatırlattı arkadaşım, N. nin buz gibi bir sözü düştü aklıma aşağı yukarı ki ölüm yıldönümlerinde de genellikle başka biridir anılan: Herkes benden söz ediyor, ama kimse beni düşünmüyor.

Bay Thoreau 159 yıl önce bugün, kırk dördüncü yaşında, menekşelerin çiçeğe durduğu bir bahar ayında, ölüm döseğinde kendisi için dua eden rahibe dostum der, bir kerede bir dünya yeter.

Kulübe Güncesi: Kulübe Yapmak

 


Dost Oktay, Dersim'de kırk haneli köyündeki evinin bahçesine, hemen yukarısında aile mezarlığının bulunduğu meşe ağaçlarının altına ahşap bir kulübe yapmaya karar verdi; ve geçen günler kulübeyi yapacağı yerin fotoğraflarını yolladı. Bu kararında ne kadar etkili oldum bilmiyorum, çoğu zaman bu etkiler konusunda oldukça çekingenizdir, ama çok sevindim kararına.

İki Ekim önce, tam da ceviz toplama zamanında, elimizde uzun sırıklar, iki hafta boyunca bahçesinde hoş vakitler gecirmiştik. Kapkaraydı Margek geceleri, yıldızlarla iç içeydi; ve karanlıkta gerillaların gozüpek hayaletleri dolaşıyordu kurak toprakların bitip yerini meşeye bıraktığı yerlerde. Şafak çabuk söküyordu Margek'te, bir an sabah oluyordu bir an akşam, ve ateşler yakılıyordu kapkara geceler için, o günler ateşe bakarken bilmem, neydi, kimdi karşısına koyduğum bu ateşlerin, çabucak kül olan geçmişim gibi bencileyin savrulan.



Kulübe Güncesi: Üç Sandalye


 

" Evimde üç sandalyem vardı;
 birincisi yalnızlık,
 ikincisi arkadaşlık, 
üçüncüsü ise topluluk için"


Kulübe Güncesi: Külbe

 


"Ismet Zeki Eyuboğlu dilimizdeki "kulübe" ya da "kulube" sözcüğünün, Farsça'dan alındığını; bu sözcüğün o dilde, "küçük ev", "barınak" anlamına geldiğini yazar. Kulübenin daha başka dillerdeki karşılıkları ise şöyledir: Ingilizce'de "hut", Fransızca'da cabane", Almanca'da "hütte". Italyanca'da "casotto", ispanyolca'da "cabana".

Atatürk'e gelince kulübeye "kulübe! demez, Rumeli aksanıyla "kuliba" dermiş."

Atatürk'ün Sabiha Gökçen ile bir konusmasında, ormanda küçük, basit bir kulübede yaşama özleminden söz ettiği Atatürk'ün Kulübe Sevgisi başlıklı bir yazı da okudum bugün.

*



Kulübe Güncesi: Tuvalet



Thoreau'nun Kulübesi'nde:

"Daddy, where did he go to the bathroom?” a little girl asks her father who’s signing the guest book in the cabin. The father looks around, shrugs, and spreads his hands to signal the woods around. “Anywhere he wanted to, I guess.”