Ben geçmişimi nerede saklayacağım? Geçmişinizi cebinizde
saklayamazsınız. Onu koyacak bir eviniz olmalı. Gövdemden başka şeyim
yok benim. Yapayalnız bir adam, salt gövdesiyle anıları durdurup
saklayamaz. Anılar üzerinden geçip gider onun. Ama yakınmamalıyım. Çünkü
özgür olmaktan başka bir şey istememiştim.
Kendimi yeniden Redoute Bulvarı'nda bulduğum zaman içimde acı bir pişmanlıktan başka hiçbir şey kalmamıştı. Şöyle diyordum: "Yeryüzünde şu serüven duygusu kadar bağlı olduğum başka şey yok belki. Ama bu duygu istediği zaman geliyor, sonra hemen kaçıp gidiyor. Gittiği zaman nasıl bomboş kalıyorum. Yoksa hayatımı boşa harcadığımı anlatmak için mi bu kısa ve alaycı ziyaretleri yapıyor bana?"
...
Ardımda, kentin içinde, geniş ve dümdüz yollarda, lambaların soğuk aydınlığında, yaman bir toplumsal olay can çekişiyordu, pazar gününün bitişiydi bu. (sf. 81)
Pazartesi
Dün şu böbürleniş dolu saçma cümleyi yazabilmişim:
"Yalnızdım, ama bir kente yürüyen ordu gibiydim."
Cümleler yaratmak zorunda değilim. Belli durumları açığa çıkarmak için yazıyorum ben. Edebiyattan kaçınmalıyım. Sözcükleri aramadan çalakalem yazmak gerek. Dün gece kendimi pek yüce duymuş olmamdan tiksiniyorum asıl. Yirmi yaşındayken kafayı çeker, sonra Descartes gibi adam olduğumu ileri sürerdim. Kendimi yücelikle şişirip durduğumu duyardım, ama engel olamazdım buna. Hoşuma giderdi. Ertesi gün, kusmuk dolu bir yatakta uyanmış gibi sıkılırdım. Sarhoşken kustuğum olmaz, ama keşke kussam! Dün akşam sarhoş bile değildim. Bir budala gibi coşturmuşum kendimi. Su gibi saydam, soyut düşüncelerle temizlemeliyim benliğimi.
...
Şu serüven duygusunun olaylardan gelmediği belli, kanıtlandı bu. Serüven duygusu, anların art arda geliş biçimine bağlı. Nasıl olduğunu anlatayım. Zamanın akıp gittiğini, bir anın ötekine, onun bir başkasına götürdüğünü, her anın kaybolup gittiğini, onu durdurmaya kalkmanın boş olduğunu vb. ansızın hissederiz. O zaman serüven özelliğini, anların içinde ortaya çıkan olaylara veririz. Yani, biçimin malı olanı öze veririz. Şu durmadan sözü edilen zaman akışını pek gördüğümüz yoktur. Bir kadın görürüz, ihtiyarlayacağını düşünürüz, ama ihtiyarladığını görmeyiz. Ara sıra kadının ihtiyarladığını görüyoruz gibi gelir bize. İşte serüven duygusu budur.
Yanlış hatırlamıyorsam buna zamanın geri çevrilemezliği diyorlar. Öyleyse serüven duygusu, zamanın geri çevrilmezliğinden başka şey olmamalı. Peki öyleyse, bu duyguyu niçin her zaman yaşamıyoruz? Yoksa zamanın geri çevrilmez olduğu anlar mı var? Her istediğimizi yapabileceğimizi duyduğumuz anlar vardır. Önden gidebilir, geri dönebilirsiniz. Önemi yoktur bunların. Öte yandan, anların sıkıştığı, yeniden başlamanızın olanaksız olduğu ve atağımızın boşa gitmemesi gerektiği zamanlar da vardır. (sf. 82)