1940 İsviçre doğumlu H.R.Giger ile 20. yüzyılı aşıp 21. yüzyılın korkularına ve yaşamsal dehşetlerine adım atmış oluyoruz. Sinemaseverler için Giger eşittir "Yaratık" (Alien, Ridley Scott, 1979) oysa, Giger salt Yaratık değildir.
İsviçreli ressamın yapıtlarında (resim, karikatür, heykel, dekor) uzaysal- evrensel - dünyasal dehşetler ve canavarlar gerçeküstücülere ve Georges Bataille'ın "eros ve ölüm" kuramına uygun bir anlayış içinde erotizmle handiyse başbaşa gidiyorlar.
Bebek yüzlü, kocaman kafalı, göbekli yaratıklar ya da çocuklar (Manzara 18), suların yılanlar ve ahtapotlar gibi kıvrıldığı kara manzaralar (Şelale), yeşilimsi kayalara dönüşen çıplak sevişmeler halinde çiftler (Manzara 15) ve teknolojik karabasanlar...
Giger'in tedirgin edici, kimine göre itici ve giderek mide bulandırıcı (yumuşaklıklar, kıvrımlar, anatomik ayrıntılar) yapıtlarında klasik ve geleneksel çağrışımlar hiç eksik değildir; Böcklin'in Ölüler Adası'nı yeniden yorumlar, Lovecraft'ı ve Ölüler Kitabı'nı (Necromonicon) çizer ve Crowley'i yaratıkların, çıplak kadınların, çıplak kadınlarla sevişen "şeyler"in arasına yerleştirir.
Samurai'dan, Çocuk Doğuran Makine'ye, Biomechonoid'den, Vlad Tepes'e, Dune'dan Pasajlar dizisine kadar Ginger'in sancılı, karabasanlı dünyası cinselliğin, cinsel çağrışımların ve cinsel organların kol gezdiği bir karabasanlar dünyasıdır. Temelde yarının dünyasıdır bugünden ve dünden kaynaklanan, kökenlerini Bosch ve Bruegel'de, Kara Büyü'de ve Bilim Kurgu bulan.
Böyle bir dünyanın çizgileri içinde sanatçının yerleştirdiği her yaratık bir alien, bir yabancı değildir. Yarı nesneleşmiş, yarı makineleşmiş insana benzer o canavarlar ve canavarcıklar bizleriz -kabul etmek istemezsek bile- cenin olarak, larva olarak (Timothy Leary'nin yorumu ile) ve nesne olarak... Kurduğumuz ve geleceğe taşıdığımız bir sistemin içinde değişik bir gelişime kapılan, hatta bu gelişimi şekillendirip karabasana dönüştüren yine bizleriz.
Giger'de her şey bir devingenlik ve bir eylemdir (cinsel olay gibi) Manzaralar Dizisi başlı başına bir tarihtir yakın ve uzak, bilinmeyen, rahatsız eden, dehşete düşüren (ola ki iğrendiren) düşündüren. Karabasanı her yerdedir; Efendi ile Margherita'da, karikatürlerde, Underground (yeraltı) dergileri için çizdiği kapaklarda, şehvet dolu şeytanlarda ve Li'nin portrelerinde.
Gıovannı Scognomıllo
Korkunun Sanatları