Mavi


Kalbimin mavisi
Blue of my heart

Düşlerimin mavisi
Blue of my dreams

Ağır aksak mavi aşk
Slow blue love

Hezaren günlerinden
Of delphinium days

Mavi insanın içinde yıkandığı evrensel aşktır - yeryüzü cennetidir.
Blue is the universal love in which man bathes it is the terrestrial paradise.



Yves klein after Michelangelo's Dying Slave (1962)


İmgenin keşmekeşinde 

Sana Evrensel Mavi'yi sunuyorum

Mavi, ruha açık bir kapı

Elle tutulur olan

Sonsuz bir ihtimal



Mavi, beyazı masumluktan korur

Mavi, yanı sıra siyahı sürükler

Mavi, görünür kılınmış karanlıktır


Derek Jarman's portrait by Gérard Courant (1981 - silent)


Caravaggio & Derek Jarman

                                                                                                                                                                                                                                                                                                Boy with a   Basket of  Fruit (1593,         Caravaggio)



               









             Bacchus (1596,  Caravaggio)

nec spe nec metu









        "Umutsuzca, korkusuzca.. "




*
Derek Jarman's 
Caravaggio

Caravaggio & Derek Jarman



Soğuk, mavimsi bir şüphe, bir belirsizlik hali... Karanlık akıntılar çağlar zehirli aydınlıklara karşı... Karanlık istila yolunda, "Sahip olsa da bir ruha" kirli bir ruh olmak için uğraşmakta... Hiçbir efendinin günah için ihtiyacı yok bize. Nasıl ki sıhhatlinin doktora ihtiyacı yoksa. Ama düşmanlık hastalığı var birbirimize. Peki ya mitolojik tanrılar? Onlar hastalığa dönüştü. Sureti olmadan düşünce kayboldu boyanın içinde tuzağa düştü; şekilsiz bir amber vahasında...


Tek başımayım yine, kafamın içindekilere döndüm, rüyalara ve düşlere... Çerçevenin kenarından sonrası karanlık, kara geceler kuşatır beni... Mumlardan yükselen dumanlar karartır etrafı.. Sarıp sarmalar boş atölyeyi, adeta izler kanayan resimleri... Sonra yol olur gider alacakaranlıkta... Keskin bıçak kapanmayan bir yara açmıştır bağırsaklarında... Ne zaman acıyla soluduğun hava son nefesini de çekip alır yıldızlardan, işte o zaman deniz karışır toprağa, sen düşersin karanlığa... Üzerindeyim o donuk yüzeyinde, o durgun, karanlık gölün Gece siyahlaşır, sessizlik bir yankı gibi... Gözlerinde bir tanecik... Göz kırpıp gönderiyorsun bana bir yudum, savrulan girdapta... Menekşe diplerinden filizlendim ben... Suların değişmez sessizliği... Gözyaşı su damlalarına dönüşür. Dalgalar yayılır ötesine, en uzak ufukların... Her şeyin... Bir zerre yıldız! Daha çok seviyorum seni gözlerimden... 

Kapana kıstırdım ruhunu bu fani dünyada. İtibar kazanamadın, kazanacak mısın? Mutluyum, bir şiir gibi doğaya yazılan... ve sapkın fena halde...


*
Derek Jarman's 
Caravaggio (1986)

Saint John the Baptist in the Wilderness (1604, Caravaggio)


Saint John the Baptist
 in the Wilderness (1604, Caravaggio)















Sen benim Aziz John'umsun,
 ve bu bizim bakir doğamız.


*
Derek Jarman's
 Caravaggio

Amor Vincit Omnia (Caravaggio,1602)


"Amor Vincit Omnia" - Love Conquers All, by Caravaggio 1602




                                                                                            Caravaggio (1986, Derek Jarman)

















*

ilgili bağlantılar:

Medusa (Caravaggio, 1598)

Medusa, 1598



Caravaggio
 (Derek Jarman, 1986)

Basket of Fruit (1598, Caravaggio)





Derek Jarman's Caravaggio
1986

Harold Budd - The Art Of Mirrors (after Derek Jarman)

DREAMLAND / Jeff Burton











Çağdaş Erdoğan



*


*


*

Çağdaş Erdoğan'a Özgürlük!

CONTROL / Çağdaş Erdoğan

Tutuklu fotoğraf sanatçısı ve gazeteci Çağdaş Erdoğan’ın “Şiddet içeriği ve olumsuz örnek oluşturabilir” başlığıyla ilettiği yazı... (http://platform24.org/p24blog/yazi/2504/dikkat----18)



Malûmunuz bir süredir devletin birtakım gazeteci, hukukçu, siyasetçi, için tahsis ettiği dinlenme tesislerinde tatil yapıyorum. Bizim için ayrılan kısımda 20 kişi kalıyoruz. Gündüzleri 8 metreye 4 metre havalandırmada kimimiz golf oynuyor, kimimiz at biniyor, kimimiz vücut geliştirme ile uğraşıyor. Ben çoğunlukla kitap okuyup, fırsat buldukça da havuza giriyorum… Dış dünya ve sizin gürültünüzden korunmamız için “sağolsunlar” bütün önlemleri almışlar. Burada dış dünya ile aramızdaki tek iletişim kanalı “koruma” amaçlı yapılan demir kapıdaki sürgülü (af edersiniz) delik. Sürgü her açıldığında istemeden bir heyecanlanma oluyor açıkçası. Acaba avukat mı, mektup mu, iddianame mi ve acaba kime… derken güne kötü başlamış bir gardiyanın sesi yankılanıyor delikten;

G: Çağdaş Erdoğan!

B: Evet!

G: Senin bir kitabın varmış, arkadaşın göndermiş.

B: Evet. CONTROL…

G: Her ne ise. Şimdi şöyle bir durum var, bu kitap bu hâli ile komisyondan geçmez.



B: Sebep!

G: Onu diyecektim. Kitapta +18 görüntüler var, bilgin var mı?

B: Gayet tabii. Ben çektim onları…

G: Sen mi çektin! O çıplak karıları?

B: Kadın değil onlar! LGBTİ bireyler.

G: Neyler?


B: Çoğunlukla geyler.
Arkadaki gardiyan memnuniyetsiz ve şaşkın; “Vay a…  k…! Karı sandım.”




B: Eee! Kitabımı ne zaman vereceksiniz?

G: İşte onu diyecektim. Müdür bey, +18 fotoğrafların yırtılması şartı ile kitabı verebileceğimizi söyledi.

B: İyi de! Ne anlamı kalacak o zaman kitabın?

G: Valla gardaş, benim yapabileceğim bir şey yok. Böyle kabul ediyorsan senin denetiminde sayfaları yırtıp vereceğiz kitabı.

Dişlerimi sıkıyorum. Duruma ağlasam mı, gülsem mi… Sonra aklıma beni buraya getiren sebeplerin saçmalığı geliyor.



The Unfortunate Man (Duane Michals)



The Unfortunate Man
The unfortunate man could not touch the one he loved.
It had been declared illegal by the law.

Slowly, his fingers became toes and his hands gradually became feet.
He began to wear shoes on his hands to disguise his pain.
It never occurred to him to break the law.

Duane Michals

Yirmisekiz genç adam



Yirmisekiz genç adam kıyıda yüzüyor, 


Yirmisekiz genç adam ve hepsi de dostça, 


Yirmisekiz yıllık kadınsı yaşam ve tümü de


yalnızlık


...




Genç erkeklerin sakalları parıldadı ıslaklıktan, ve

aktı

saçlarından,

Küçük ırmaklar saçlarının her yerinden.



...


Genç erkekler yüzdüler sırtüstü, bembeyaz

karınları

güneşe açıldı, bilmiyorlardı kim sarıyordu onları
çabucak.


*
Walt Whitman'ın şiirinden
Çeviri: Can Arıkan


*
ilgili bağlantılar: