Ölüm karşısında kendimize sahip olursak, onunla egemenlik ilişkileri kurmuşsak yazabiliriz ancak. Karşısında direncimizi yitirdiğimiz şey, egemen olamayacağımız şey midir bu, öyleyse kalemin altından sözcükleri çeker alır, sözü keser: yazar artık yazmaz, çığlık atar, beceriksiz, karmakarışık, kimsenin duymadığı ya da kimseyi heyecanlandırmayan bir çığlık. Kafka burada derin bir biçimde sanatın ölümle ilişki olduğunu hisseder. Neden ölüm? Çünkü o aşırı uçtur. Ona sahip olan, sonuna dek kendine sahiptir, yapabileceği herşeye bağlıdır, tepeden tırnağa güçtür. Sanat son ana egemen olma, son egemenliktir.
Alsancak Kent Kütüphanesi'nde, 05.02.2016 |
Mutlu ölüm
Kafka Günlük'ünün bir notunda, üstünde düşünebileceğimiz bir
açıklama yapar: "Eve dönerken, Max'a, ölüm döşeğinde, acılarımın çok büyük
olmaması koşuluyla, çok mutlu olacağımı söyledim. Yazdığım en iyi şeyin bu
mutlu ölebilme yeteneği üzerine kurulduğunu eklemeyi unuttum ve daha sonra
bilerek savsakladım bunu. Güçlü bir biçimde inandırıcı, bütün bu güzel
bölümlerde, hep, ölen ve bunu çok zor bulup bunda bir haksızlık gören biri söz
konusudur; bütün bunlar, hiç değilse benim görüşüme göre, okuyucu için çok
coşku vericidir. Ama, ölüm döşeğimde mutlu olabileceğimi sanan benim için,
böylesi betimlemeler için için bir oyundur, ölen kişide ölmeye bile
seviniyorum, demek ki ölçülmüş bir biçimde okuyucunun böylece ölüm üstünde
toplanmış dikkatini kullanıyorum, ölüm döşeğinde yakınacağını varsaydığım
kişiden çok daha fazla ferah tutuyorum içimi, o halde benim yakınmam
olabildiğince kusursuzdur, gerçek bir yakınma gibi ani bir biçimde kesilmek
yerine güzel ve saf akışını izler..." Bu düşünce Aralık 1914 tarihini
taşır. Kafka'nın daha sonra da kabul edeceği bir bakış açısını dile getirdiği
kesin değildir; bu zaten, Kafka'nın densiz yanını hissetmişçesine, söylemediği
şeydir. Ancak, özellikle kışkırtıcı hafifliği yüzünden, bu düşünce
açımlayıcıdır. Bütün bu bölüm şöyle özetlenebilir: Ölüm karşısında kendimize
sahip olursak, onunla egemenlik ilişkileri kurmuşsak yazabiliriz ancak. Karşısında
direncimizi yitirdiğimiz şey, egemen olamayacağımız şey midir bu, öyleyse
kalemin altından sözcükleri çeker alır, sözü keser: yazar artık yazmaz, çığlık
atar, beceriksiz, karmakarışık, kimsenin duymadığı ya da kimseyi
heyecanlandırmayan bir çığlık. Kafka burada derin bir biçimde sanatın ölümle
ilişki olduğunu hisseder. Neden ölüm? Çünkü o aşırı uçtur. Ona sahip olan,
sonuna dek kendine sahiptir, yapabileceği herşeye bağlıdır, tepeden tırnağa
güçtür. Sanat son ana egemen olma, son egemenliktir.
"Yazmış olduğum en iyi şey mutlu ölebilme yeteneği
üstüne kurulur" tümcesinin, yalınlığından gelen çekici bir yanı olsa bile,
yine de kabul edilmesi güçtür. Bu yetenek nedir? Bu güvenceyi Kafka'ya veren
nedir? Şimdiye dek, ölümün karşısında nasıl duracağını bilecek denli ona
yaklaşmış mıdır? İçinde birinin öldüğü, haksız bir ölümden öldüğü yazılarının
"iyi bölümlerinde" ölen kişide kendisini ortaya koyduğunu hissettirir
gibidir. Yazının örtüsü altında gerçekleşmiş, ölüme bir tür yaklaşım mı söz konusudur
öyleyse? Ama betik tam olarak bunu söylemez: Yapıtta gerçekleşen mutsuz ölümle
buna sevinen yazar arasında bir içlidışlılığı belirtir kuşkusuz; nesnel bir
betimlemeye izin veren soğuk, uzak ilişkiyi dışlar; bir anlatıcı, coşku
uyandırma sanatını biliyorsa, kendisine yabancı olan altüst edici olayları
altüst edici bir biçimde anlatabilir; bu durumda, sorun dil uzluğunun ve ona
başvurma hakkının sorunudur. Ama Kafka'nın söz ettiği ustalık başkadır ve onun
başvurduğu hesap daha derindir. Evet, ölende ölmek gerekir, gerçek bunu
gerektirir, ama ölümle yetinme; en yüce doyumsuzlukta en yüce doyumu bulma ve,
ölüm anında, böylesi bir dengeden gelen bakışın aydınlığını koruma yeteneğinde
olmak gerekir. Hegel'in bilgeliği doyumu ve kendine ilişkin bilinci
çakıştırmaktan, en son olumsuzlukta, olasılığa, çalışmaya ve zamana dönüşmüş
ölümde, kesinlikle olumlu olanın ölçüsünü bulmaktan oluşuyorsa, demek ki ona
çok yakın bir doyumdur bu.
Ne var ki Kafka burada doğrudan bu denli tutkulu bir
görüngede yer almaz. Şu da var ki, iyi yazma yeteneğini iyi ölme gücüne
bağladığında, genel olarak ölümü ilgilendirecek bir kavrama değil de kendi
deneyimine anıştırma yapar; şu ya da bu nedenle, sakin bir biçimde ölüm
döşeğine uzandığı içindir ki kahramanları üzerine sakin bir bakış yöneltebilir,
ileriyi gören bir içlidışlılıkla onların ölümüne katılabilir. Yazılarından
hangilerini düşünür? Bir kaç gün önce arkadaşlarına okumasının kendisine
cesaret verdiği İn der Strafkolonie, Zindanda adlı anlatıyı kuşkusuz; bunun
üzerine Dava'yı, ölümün dolaysız ufkunu oluşturmadığı bitmemiş bir çok anlatıyı
yazar. Dönüşüm'ü ve Yargı'yı da düşünmemiz gerekir. Bu yapıtların anımsanması
gösterir ki Kafka ölüm sahnelerini gerçekçi bir biçimde betimlemeyi
düşünmemiştir. Bütün bu anlatılarda, ölenler birkaç hızlı ve sessiz sözcükle
ölürler, Bu, yalnızca öldükleri zaman değil de görünüşe bakılırsa yaşadıkları
zaman da Kafka'nın kahramanlarının gelişmelerini ölüm uzamında tamamladıkları,
"ölme"nin bitimsiz zamanına ait oldukları düşüncesini doğrular. Bu
kahramanlar bu garipliği sınarlar ve Kafka da, onlarda, sınanmaktadır. Ama ona
öyle gelir ki, ancak, herhangi bir biçimde, bu sınamanın son anıyla önceden
uyum içine girerse, ölümü umursamazsa bu sınamayı "iyi bir sonuca"
vardırabilecek, bundan anlatı ve yapıt çıkarabilecektir.
Düşüncesinde bize ters gelen şey, sanatın aldatmacasına izin
verir gibi görünmesidir. Kendisinin kıvançla karşılayabileceğini hissettiği
şeyi haksız bir olay olarak betimlemek neden? Kendisi ölümden hoşnutken, neden
onu bizim için korkunç kılar? Bu betiğe acımasız bir hafiflik verir. Belki
sanat ölümle oynamayı gerektirir, belki de çarenin ya da egemenliğin kalmadığı
yere bir oyun, biraz oyun getirir. Ama bu oyun ne anlama gelir? "Orada
yanmamaya kararlı bir niyetle sanat gerçeğin çevresinde gezinir." Burada,
ölümün çevresinde gezinir, yanmaz ama yanığı hissedilir kılar ve yanan şeye ve
soğuk ve aldatıcı bir biçimde coşku veren şeye dönüşür. Sanatı tutsak etmeye
yetecek görünge. Yine de, Kafka'nın açıklamasına haksızlık etmemek için, onu
farklı biçimde anlamak da gerekir. Mutlu ölmek onun gözünde kendi içinde iyi
bir tutum değildir, çünkü öncelikle dile getirdiği, yaşamdan memnun olmama,
yaşama mutluluğunun, herşeyden önce arzulamak ve sevmek gereken bu mutluluğun
dışlanmasıdır. "Mutlu ölebilme yeteneği" alışılmış dünya ile
ilişkinin bundan böyle koparılmış olduğu anlamına gelir: Kafka bir anlamda
şimdiden ölüdür, sürgünün ona verilmiş olduğu gibi, bu ona verilmiştir ve bu
yetenek yazma yeteneğine bağlıdır. Doğal olarak, olağan olasılıklardan sürgün
edilme, böylelikle, en son olasılık üstünde egemen olmayı sağlamaz; yaşamdan
yoksun olma ölüme mutlu bir biçimde sahip olma güvencesini taşımaz ölümü ancak
olumsuz bir biçimde mutlu kılar (insan yaşamdan memnun olmamanın sonunu
getirdiği için mutludur). Açıklamanın yetersizliği ve yüzeysel niteliği buradan
gelir. Ama tam olarak, bu aynı yılda ve iki kez, Kafka Günlük'üne şunları
yazar: "Huzur içinde yaşamak için değil de huzur içinde ölebilmek için
insanlardan uzaklaşıyorum." Bu uzaklaşma, bu yalnızlık gerekliği ona işi
tarafından zorla verilmiştir. "Bir işe atılıp kendimi kurtarmazsam,
mahvolurum. Acaba onu olduğu kadar açık seçik biliyor muyum? Huzur içinde
yaşamak istediğim için değil de huzur içinde ölmek istediğim için varlıklardan
gizleniyorum." Bu iş, yazmaktır. Yazmak için kendini dünyadan koparır ve
huzur için de ölmek için yazar. Şimdi, ölüm, mutlu ölüm sanatın
kazandırdığıdır, yazının ereği ve nedenidir. Huzur içinde ölmek için yazmak.
Evet, ama nasıl yazmak? Yazmayı sağlayan nedir? Yanıtı biliyoruz: Mutlu ölmeyi
becerebilirsek ancak yazabiliriz. Çelişki bizi yeniden deneyimin derinliğine
getirir.
Döngü
Ne zaman düşünce bir döngüye takılırsa, kendisinden yola
çıktığı ve ancak yine oraya dönmek için aşabildiği kökensel bir şeyi
ilgilendirdiği içindir bu. "Huzur içinde", "mutlu"
sözcüklerini silerek tümcelerin görüş açısını değiştirseydik bu kökensel
devinime yaklaşabilirdik belki. O zaman yazar ölebilmek için yazan kişidir ve
yazım gücünü ölüm ile öncelenmiş ilişkisinden alan kişidir. Çelişki sürer, ama
farklı bir biçimde aydınlanır. Nasıl ki, şiirin var olması için öncelikle bir
ozanın var olması gerekmesine karşın ozan yalnızca şiirin karşısında ve ondan
sonra gelerek varoluyorsa, aynı biçimde hissettirebiliriz ki, Kafka yazdığı
yapıt aracılığıyla ölme gücüne doğru gidiyorsa bu, yapıtın kendisinin, yapıta
ve, yapıt aracılığıyla, ölüme ulaşmak için önceden sahip olunması gerekir gibi
görünen bir ölüm deneyimi olduğu anlamına gelir. Ama şunu da hissettirebiliriz
ki yapıttaki devinim ölümün yaklaşımı, uzamı ve kullanımıdır, tümüyle yazarı
ölme olanağına götürecek bu aynı devinim değildir. Hatta şunu da varsayabiliriz
ki, sanatçının ve yapıtın böylesine garip ilişkileri, yapıtın yalnızca yapıtın
içinde varolabilen kişiye bağlanmasını sağlayan bu ilişkiler, böylesi bir
sapaklık zaman biçimlerini altüst eden bu deneyimden gelir, ama daha derine
inince bulanıklığından, Kafka'dan aldığımız şu tümcelerde onu aşırı bir
yalınlıkla dile getirdiği ikili görünüşünden gelir: Ölebilmek için yazmak -
Yazabilmek için ölmek, bu sözcükler bizi başa dönen zorunluklarının içine
kapatır, bizi bulmak istediğimiz şeyden yola çıkmaya, yalnızca kalkış noktasını
aramaya, böylece bu noktayı ancak kendisinden uzaklaşarak kendisine
yaklaştığımız bir şeye dönüştürmeye zorlar, ama aynı zamanda şu umuda izin
verir: Sonu gelmeyenin kendini gösterdiği yerde, sınırı yakalama, ortaya
çıkarma umudu.
Kuşkusuz, Kafka'nın tümceleri ona özgü olan karanlık bir görüşü dile getirir gibi
görünebilirler. Sanat üstüne ve sanat yapıtı üstüne geçerli olan düşüncelere
ters düşerler ve Andre Gide, onca başkalarından sonra, bu düşünceleri, kendisi
için anımsatır: "Yazmaya iten nedenler çoktur ve en önemlileri, bana öyle
geliyor ki, en gizli olanlarıdır. Bu özellikle bir şeyi ölümden korumak olabilir"
(Günlük, Temmuz 1922). Ölmemek için yazmak, yapıtların ölümsüzlüğüne güvenmek,
sanatçıyı görevine bağlayacak şey buradadır. Dahi ölüme kafa tutar, yapıt
etkisiz kılınmış ve güzelleştirilmiş, ya da Proust'un kaçamak sözcüklerine göre
"daha az acılı", "daha görkemli" ve "belki daha az
olası" ölümdür. Olabilir. Yaratıcılardan aldığımız bu geleneksel düşlerin
karşısında onların yeni olduğu, bizim yeni batı dünyamıza ait olduklarından,
insanın yapıtlarında yücelmeye ve bu eylemin içinde sürüp giderek onlarda etken
olmaya çalıştığı insancı bir sanatın gelişimine bağlı oldukları açıklamasını
öne sürmeyeceğiz. Bu elbette önemli ve anlamlıdır. Ama, böylesi bir anda, sanat
artık yalnızca tarihe katılmanın unutulmaz bir biçimidir. Tarihe geçmiş büyük
kişiler, kahramanlar, büyük savaş adamları sanatçılardan daha fazla ölümden
korunmuşlardır; halkların belleğine girenler; etkili örnekler, vardır. Bu
bireycilik biçimi kısa bir süre sonra doyurucu niteliğini bırakır. Ayrımına
varılır ki, önemli olan, öncelikle tarihin işlemesi, dünyadaki eylem, gerçeklik
için ortak çaba ise eğer, yok olmanın ötesinde kendisi kalmak istemek, belki de
zamanın üstüne sarkacak bir yapıtta devinimsiz ve durağan olmayı arzulamak
boşunadır: Boşunadır ve üstelik, istenilenin tersinedir. Gereken, putların
uyuşuk sonsuzluğunda kalmak değil de değişmek, evrensel dönüşüme katkıda
bulunmak için yok olmaktır: Adsız olarak devinime geçmek ve yalnızca aylak bir
ad olmamak. Öyleyse, yaratıcıların ölümsüzlük düşleri yalnızca bayağı değil
hatalı da görünür ve dünya içinde ve dünyanın gelişmesi için adsız olarak
gerçekleştirilmiş herhangi bir gerçek eylem ölüm üstünde daha haklı, daha
kesin, hiç değilse artık kendisi olmamanın bayağı pişmanlığından kurtulmuş bir
utkuyu dile getirir gibidir.
İçinde şu kişinin henüz kendi kendisine sunulmadığı ama
kendini sanatın ustası sanan adamın kendini var etmek, yaratan kişi olmak,
yaratırken, hiç değilse biraz, yıkımdan kaçan kişi olmak istediği bu öylesine
güçlü, sanatın bir dönüşüme bağlı düşlerin çarpıcı şu yanı vardır:
"Yaratıcıları" ölümle derin bir ilişkiye girmiş olarak gösterirler,
ve bu ilişki, görünüme karşın, Kafka'nın sürdürdüğü ilişkidir aynı zamanda.
Birileri ve diğerleri ölümün olası olmasını isterler, bu onu yakalamak için,
şunlar onu uzakta tutmak için. Ayrımlar önemsenmeyebilir, ölümle bir özgürlük
ilişkisi kurmaktan oluşan bir tek ufukta yer alırlar..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder