Georges Bataille’a ve öfkenin, murdarlığın ve çürümenin, alkolün etkisiyle mazoşist tarafa meyil gösteren tuhaf bir Sade’ı yeniden yaşattığı eserlerindeki Simone, Madam Edwarda, Dirty Rea, Hansi, Loulou gibi deli kadın karakterlerine ve aklını kaçırmış annesine çok hayrandım. Bu deliliği yaşadım. Kurtuldum.
Hakiki erotizm sadedir, utangaçtır, kendisinin ve yumuşaklığının efendisidir. Lisa’yla nasıl seviştiğimi anlatmaya ihtiyaç duymuyorum. Tatmin olduktan sonra yalnız kalırız, ama nasıl söylemeli, dahası. Parıltı devam devam ediyor, ağaçsız bir yer, görünmez dönemeç ortaya çıkıyor, ışık size bakıyor. Lisa bir takımyıldızı, ben de bir başka takımyıldızıyım. Bu bizim aynı gökyüzünde atomlar olmamıza engel değil.
Histeriyi, yüceyi, ölümü, sarhoşluğu ve deliliği olağanüstü bir şekilde birbirine karıştıran marazi türde, Bataille’dan daha iyisini yapmak mümkün değil.
“Bir solucan parçası gibi nefes alıp verirken spazma yakalanmış, çırpınıyordu. Üstüne eğildim ve yutup paramparça ettiği maskenin dantellerini açmak zorunda kaldım. Hareketlerindeki kargaşa onu tüylerine kadar çırılçıplak bırakmıştı: Çıplaklığı duygusuzluktu şimdi, aynı zamanda ölü bir kadın giysisinin aşırı duygularıydı. En tuhafı -en can sıkıcısı- Madam Edwarda’nın içine hapsolduğu sessizlikti: çektiği acıdan ötürü artık iletişim kurmak mümkün değildi ve bu çıkışsızlıkta kendimi kaybediyordum) - boş gökyüzünden ne daha ıssız ne de daha düşman olan bu gönül gecesinde. Bedeninin balıksı çırpınışları, kötü yüzündeki iğrenç öfke, bendeki hayatı yok tediyor ve iğrenmeye yol açacak şekilde parçalıyordu.”
Bataille “iyileştirilemez bir yarayla yaralanmış” kalbinden söz eder. Yayılan teknik normalleşmeden önceki son romantiklerden biridir o. En tuhafı da Bataille’ın, Manet’nin müthiş kayıtsızlığını sevebilmiş olmasıdır. Gelgelelim bu sahne güzel, eğer aynı fikirde değilseniz güzellikten hiç bahsetmeyin. Siyah zeminde güzellik, işte gerçek.
Erotizmi ölüme benzetmek bana hep bir hata, bir sağırlar yanılgısı gibi geldi. Konuşmalar, fısıltılar, paylaşılan melodi, eşlik etme gezintinin anahtarlarını oluşturur. Evet, çocuksu bu gezinti, sınırı olmayan bir karşılıksızlık da. Masmavi gökyüzünde çakan şimşek, savaş yoluyla barışın ta kendisi olduğu için, barıştan doğuyor. Erotizm bir tanrıça ya da tanrı gibi iyilikseverdir. Hiçbir şeye ihtiyacı yok ve hiçbir şey aramıyor. Erotizm akorttur.
Erotizm ile ölüm arasında bağ yok mu? Var, tek bir tane: İki randevu arasında yok olmuş gibi yapmak. Yeniden yaşadığını görmek ne mutluluk! Ani Hint aydınlanması (Samadhi) şöyle iddia ediyor: Bu, tıpkı ‘‘yitirilmiş bir ebeveyne yeniden kavuşmaya” benzer. İşte: Hiçlikten kurtulan iki kişi selâmlaşıyor ve öpüşüyor.
Bataille “İmkânsız,” “tanrı" "ölüm, “egemenlik,” “şans,” “geçici heves” gibi sözcüklere güçlerini yeniden kazandırdı ve bazen ağır pornografik sahnelerle şu tür şeyler yazdı:
“Yiyeceğim, sikeceğim, yazacağım, güleceğim, yalan söyleyeceğim, ölümden korkacağım, tırnağımın tersine dönmesi fikriyle betim benzim atacak.”
Ve şu da:
“Küçük bir domuz gibi neşe içinde, zarif, çıplak ve hüzünlü bir orospu hayal ediyorum.”
Ve de:
“Ahlaki bozukluğa kendi anlaşılmaz meyledişimi unutmak isterdim.”
Ya da şöyle:
“Mezarın kenarındaki dehşet kutsaldır ve çocuğu olduğum bu dehşetin içine gömülüyorum.”
Lisa da benim gibi hakiki müstehcenliğin, kanaatkârlığın ve utanmanın tarafında olduğunu ve güzelliğin dehşete rağmen elde edildiğini düşünüyor. Karanlıkta ne yaptığımızı söylemeyeceğim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder