Walt Whitman'ın Mezarı
Yaşlı adamın, pek az kişinin katıldığı cenaze töreni bittikten, başkaları gittikten sonra ben yalnız kaldım, o güzel kuşluk vaktinin, Amerika sonbaharının en güzel gününün geri kalanını ağır ağır Trinity Mezarlığı’nı gezerek geçirdim. Oranın, derin bir kedere teslim olmamış o ciddi havasını ta içimde hissettim, başıboş dolaştım, bazen mezar taşı yazılarını kopya ettim. Çok uzamış ve yayılmış olan o sık otlar yüzümü örtüyordu. Tepemde, insanların çürüyen bedenleriyle beslenen ağaçların, içine kahverengi karışmış yeşilliği vardı.
Bana en yakın mezar taşında şunlar yazılıydı:
JAMES M. BALDWIN
"22 yaşındaydı Camplain Gölü’nde
yaralanmıştı."
Yaralandığı günün tarihine ve saatine, ayrıca ölüm tarihine bakınca -her ikisi de taşa yazılmıştı- yaralanan kişinin yaralandıktan bir yıl sonra öldüğünü fark ettim. O zaman burada cumhuriyetin vefalı çocuklarından biri yatıyordu hem de ölümüne sadık biri. Acaba -çünkü derin derin düşününce hissetmiştim bunu- onun için ölmek zor olmuş muydu? Parlak ve güzel bir gelecek beklentisi mi süslüyordu hayallerini? Yirmi iki: Benim yaşımdı; ölüm’ü düşününce içgüdüsel olarak titredim!
Çünkü bana göre hayat, eskiden de şimdi de benim için bir vakıaydı; hayatın bana her yönden zevk ve eğlence kapılarını açtığını hissediyordum. Arkadaşlarım arasında olmaktan mutluydum... Efraim ile Violet’e, Tom ile Martha’ya ve İnez’e, tek tek hepsine sahip olduğum için mutluydum! Bu görkemli kentte, New York’ta yaşadığım için mutluydum, bu kentte bir insanın hayatında eğlence ve hareket yoksa bu onun kendi kabahatiydi.