Kluge ile üst üste izleyebilmiş
olmam, hem rastlantı, hem büyük şans: Pasolini, Teorema, 1968
Sinemanın bir sanat olarak
ölümüne kesin, tılsımlı bir tarih aramıyorum, böyle bir şey yoktur, ama 1968,
pek çok toplumsal gelişme için olduğu gibi sinema için de anlamlı bir dört yol ağzı
yaratmış, besbelli.
Teorema, şematik, bağırgan
bildirisine karşın sessiz, daha doğrusu yeterince sesli bir film. Pasolini’nin
Marksizm-Hıristiyanlık-cinsellik üçgeninde kurmaya çalıştığı olanaksız bireşimi
önümüze sürüyor. Milano'lu, ortayaşlı, sanayici bir büyük burjuvanın evine
yabancı bir konuk geliyor. Onunla, karısıyla, oğluyla, kızıyla ve evin
hizmetçisiyle yattıktan sonra, gelişindeki kadar ani çekip gidiyor - onu bir
daha görmüyoruz. Arkasında, düzenlerinden devrilmiş, içinde yer aldıkları
boşluğu bütün çıplaklığında gören, çıkış noktası bulmak için çırpınan beş kişi bırakıyor:
Çıkış, mistik yoldadır. Film biterken, anlıyoruz ki, gelip geçen yabancı İsa
değilse, Pasolini'nin söylediği gibi Tanrı'nın ete kemiğe bürünmüş hâlidir.
Pasolini'nin değer sistemi, o
yıllara bakıldığında anlamını kazanıyor gerçi, ama bu sistemle herhangi bir
ortaklık taşımıyorum ben. Sınıf savaşı, din, çoğul cinsellik - reçetenin çözüm
getirmediğini hayat gösterdi çoktan. Bu sancılı arayışı Batı toplumları,
bireyleri yaşadılar; onlara bir çıkış getirmedi. Şimdi sıra öteki toplumlarda,
bireylerde. Aczmendi olayını Pasolini böyle okurdu bugün. Beni Teorema'da ilgilendiren
başka şey. Ne düşünürse düşünsün, öngördüğü dünyayı da, diklendiği dünyayı da
özgün bir sinema estetiği çerçevesinde avucunun içine alabiliyor mu yönetmen?
Böyle baktığımda: Sağlam, güçlü, etkileyici bir film Teorema - üstelik
içeriğini sabun kalıbı gibi görmeme yol açan temel felsefesine karşın.
Çok uzaktan da olsa, Brecht'in
yapıcı izleri görünüyor. Dozunda, dengeli bir epik. Bazı izlekler, daha uzun
bir filmde, sözgelimi üç saatlik bir versiyonda derinlemesine işlenebilirdi.
Hizmetçinin, popüler kültürün dine bakışını biçimleyen, havada asılı kaldığı bölüm;
oğulun, Bacon örneğinin içinden, sanat bağlamında bir mistik peşine takılışı;
kızda kilitlenen gövde ve bilinç, annede Magdalena, babada Golgotha'ya tırmanan
çırılçıplak İsa, bir de, vurucu fotofiniş: Yalnızca ünleme, nidaya, çığlığa yer
bırakan çöl-yeryüzü.
Kişinin canıyla kanıyla yaptığı
sinema bu, Celine'in dediği gibi.
Ötesi, herkesin söyleyecek,
dinleyecek tırışka hikâyeleri nasıl olsa vardır - hepimizde bir Şehrazat
yaşayacaktır, yaşıyordur. Kural mı?