Tarih Boyunca Aşk


«Erotizm», Pasolini sinemasının baş öğelerinden biri olarak sonuna dek var­olacaktır Pasolini sinemasında. Ama, Pasolini, özellikle eşcinsel bir eğilim gösterdiği için şaşırtıcı, giderek şoke edici bir nitelik taşıyabilecek bu erotizmi, öylesine doğal ve doğanın bir parçası gibi sunacaktır ki, bu erotizm, doğadaki en arı, en katıksız, en kendinden olan şeylerin güzelliğini taşıyan bir şiire erişecektir. 

Marksist / hıristiyan Pasolini, filmlerindeki erotizmle, sanki dinler öncesi çağların, doğanın tek güç ve tek egemen olduğu, cinselliğin yaşamın ayrılmaz parçası, giderek belli-başlı öğesi olduğu bir dönemin cinsiyete verdiği yeri vurguluyordu : Çekinmesiz, sakınmasız, su içer gibi yapılan ve uygulanan bir cinsiyet. Pasolini’nin bu putperest cinsiyet anlayışı, sinemasının  önemli olmayan, ama en çarpıcı olan bir ögesiydi.















Binbir Gece Masalları

Ünlü üçlemesi, «Tarih boyunca aşk» diyebiliriz bu üçlemeye. Değişik dönemlerin klasik olmuş aşk öykülerini alarak işliyor Pasolini. önce Decameron’u, sonra İngiliz klasiği, Chauser'in «Canterbury öyküleri»ni. Son olarak da doğunun büyük klasiği Binbir Gece Masalları'nı... Değişik çağları yansıtan, değişik mekânlarda çekilmiş bu filmler ortak özellikler taşıyorlar, Pasolini’nin yaşama, aşka olan bakışını dile getiriyorlar. Gencecik vücutlar korkusuzca birleşiyorlar, cinsellik, özellikle erkek cinselliği, Pasolini’nin özene bezene seçtiği taze güzelliklerle ortaya konuyor, eşcinsellik ve karşıcinsellik birarada, yanyana varoluyor, günah fikrinin, «yasak» korkusunun olmadığı veya kolaylıkla unutulabilecek, unutulması gereken derecede güçlü olduğu çağlarda insanlar yaşıyor, sevişiyor, sanatlarını uyguluyor, Tanrı, ölüm, para hırsı gibi ezeli ve ebedi insancıl duyguların ve düşüncelerin serüvenini tadıyorlar. 

Pasolini’nin sineması, anlattığı çağa ve ülkeye uymasa da, başka bir ülkeye ait olsa da, yine bir gerçeği yansıtan stüdyo dışı mekanları, dekorları uzun planlarla saptıyor (durağan, ağır bir sinema bu); antik çağlara özgü bir kan tutkusu, şiddet eğilimi, doğal bir cinselliğin ayrılmaz parçası olarak Pasolini üslûbunu bütünlüyor. Bir şey daha var, bu üslûbu bütünleyen: alaycı bir gülümseme, Pasolini’ye özgü bir mizah duygusu. Kâh insanların en zayıf yanlarını belirlemede kullanılan, kâh Pasolini’ye, değindiği yüksek ve trajik tema’larla zaman zaman ara­ya bir «mesafe» koyma olanağını veren.












Canterbury öyküleri

Üçlemenin asıl vurucu yanı, Pasolini cinselliğidir.  Bu cinsellik, bir ölçüde sanatçının eşcinselliğiyle açıklanabilecek biçimde, öncelik ve özellikle erkek cin­selliğine hayranlığı vurgular. Cinselliklerini yırtık-pırtık giysilerinin ardında cömertçe sergileyen, sürekli istekle kıvranan ve bu isteklerini komplekssizce doyuran genç bedenler, bir tür proleter cinselliği tablosu oluştururken, Pasolini cinselliğinin ilkel toplumlara ve dinler-öncesi cinsellik anlayışı ve uygulamasına olan ilgisini de sezdirir. “Günah” kavramının varolmasından önceki bir cinselliktir bu... Sakıncasız, çekincesiz ve utanmasız... Böylece gencecik bedenler birbirlerine dünyanın en doğal şeyini yaparmışçasına sahip olurlar, delikanlı dostlukları çoğu zaman başka şeyleri de kapsadığını sezdiren biçimde gelişir, soylu ve zengin kadınlar şişman ve çirkin kocalarını gencecik halk  çocuklarıyla aldatmak için hiç bir fırsatı kaçırmazlar. Bu rahat, komplekslerden arınmış, “ilkel” cinsellik, Pasolini için çağlar-öncesi, dinler-öncesi, uygarlık- öncesi bu cinsellik, sanki insanlık tarihinin artık geri gelmeyecek günlerini çağrıştırır. İster eski Doğu’nun yasaklarla bezenmiş gizemi, ister Ortaçağ karanlığı, ister Rönesans İtalya’sının “hafifmeşrep ahlakı”, dönem hangi dönem, ahlak hangi ahlak olursa olsun, küçük insanlar, özellikle gençler, cinselliği en doğal bir şey gibi yaşar, ancak dönem gereği buna eşlik eden şiddet ve giderek vahşetten de, bu cinsellik uygulamasının kimi zaman getirdiği cezalardan da kaçınamazlar. Ölüm de cinsellik kadar doğal bir şey olarak karşılanır ve onun gibi kabul görür. 

Genç erkek cinselliğine ve eşcinsel bir estetiğe düşkün olsa da, Pasolini kadını da unutmaz ve filmlerinde, erkek portrelerinin yanında son derece güzel ve çekici genç kızları, olgun kadınları da sergiler. Çıplaklık, serbestçe yaşanan cinsellik, onun filmlerinde ilkel toplumların büyüsünü oluşturan öğelerden biri olarak gelir ve bu çağdaş estetin süzgecinden geçerek filmlerine katılır. (Dorsay)







Decameron

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder