Çevirmenin
Sunuşu:
Latin Edebiyatı’nda gerek yazarı ve adı, gerek olayın
geçtiği yer, gerekse yazıldığı dönem bakımından Satyricon denli tartışmalı başka bir yapıtın varlığından söz etmek
zordur. Yapıtın yazarı Petronius’tur;
ancak özgün kaynaklara göre aynı yıllarda yaşamış ve bu adı taşıyan iki ayrı
kişinin adı geçmektedir; hangisinin bu yapıtın yazarı olduğu ya da bu iki ayrı
kişinin gerçekte aynı kişi mi olduğu tartışmalıdır. Tacitus’ta (Annales, 16.18)
‘Gaius’ ön adlı bir Petronius’tan söz edilmektedir. Aynı kişi için, Plinius
(Hist. Nat. 37.20) ve Plutarkhos (Mor. 60 d) ise ‘Titus’ ön adını
kullanmışlardır. Herculaneum’da bulunan tabletlerde ise Titus Petronius Niger
diye birinin konsül olarak adı geçmektedir. Bununla birlikte, Efes kaynaklı bir
belge, İS 62 yılının Temmuz ayında, Publius Petronius Niger diye birini atanmış
konsül (consul suffectııs) olarak açıkça belirtmektedir.
Seneca ile aynı zamanda imparator
Neron’un sarayının bir üyesi olan Petronius,
çoğu modern araştırmacı tarafından Petronius Arbiter olarak bilinmektedir;
çünkü Tacitus, yapıtı Annales'te ondan arbiter elegentiae diye söz etmiştir.
Ancak Tacitus’un Petronius için kullandığı “Arbiter” adı aileden gelen resmi
soyadı değil, onun zevk ve güzellik yargıcı olarak ününden dolayı elde ettiği
takma bir addır. Bu yüzden, ‘Arbiter’ adı, önceleri aynı kişi oldukları, uzunca
bir zamandır da kimi araştırmacılar tarafından iki ayrı kişi olarak düşünülen
Petronius Niger ile Petronius Arbiter arasında ayırt edici bir ölçüt olarak
düşünülemez; yukarıda söz edilen kaynaklar da göz önüne alındığında arbiter
sözcüğünün Petronius Niger’e takılan ve zevk sahibi kişiliğini açıklayan bir
ad olduğunu düşünmek daha doğru olacaktır.
Tacitus, yapıtı Annales XVI.l7’de
Petronius’un yazgısından, XVI. 18’de ise yaşantısından söz etmiştir. Tacitus’un
anlattığına göre, Gaius Petronius gündüzlerini uyuyarak, gecelerini ise
görevleriyle uğraşarak ve yaşamdan zevk alarak geçiriyordu; nasıl başkaları
çalışkanlıkla ün kazandıysa, Petronius da tembelliğiyle ün kazanmıştı,
mallarını mülklerini sonuna dek bitirenler gibi aşırı derecede yiyip içen ve
savurgan biri sayılmazdı, ama ince zevkleri olan biriydi. Yine de Bithynia’da
prokonsül olarak ve kısa bir süre sonra da konsül (I.S.62) olarak çalışkan ve
görevine bağlı biri vasfıyla kendisini göstermiştir. Sonra, arbiter elegantiae
(saraydaki ziyafet ve şölenlerin yarı resmi düzenleyicisi ve yöneticisi) olarak
İmparator Neron'un yakın çevresine girmiştir. Öyle ki, Neron onun beğenip
onayladığından başka bir şeyi kabul etmez olmuştu. Bu durum, imparatorluk
sarayının ileri gelenlerinden Tigellinus’un Petronius’tan nefret etmesine ve
yaşamdan zevk alma konusunda kendisinden daha zeki olan Petronius’u rakibi
olarak görmesine yol açmıştır. Petronius’un
IS 65 yılındaki Piso tertibine katılan Scaevi-nus Memor’la arkadaşlığı ise bu
konuda suçlanması için yeterli bir neden olmuştur. IS 66 yılında imparator
Neron canına kıymasını buyurduğunda, günün modasına uyup bilek damarlarını
kestirerek acısız ve zevk verici bir biçimde ölmeyi yeğlemiştir; damarlarındaki
kan akarken ciddi konuları değil de, arkadaşlarının uçarılıklarını onların
ağzından dizeler halinde dinlemiş, konuşup şakalaşmış, yemek yemiş, hatta
arada uyumuştur. Damarlarını bir ara diktirmiş, sonra yeniden açtırmıştır;
imparatora yaltaklanma dolu ve alışılmış bir vasiyet değil de, kendine özgü
başlıklar altında imparatorun çapkınlıklarını anlatan bir belgeyi yüzüğüyle
mühürleyip Neron’a yollamıştır. Vasiyetinde ne Neron’u ne Tigellinus’u ne de
ileri gelen başka birini övmüştür. Üstelik yaptığı listede Neron’un
ahlaksızlıklarını sıralamış, mühür olarak kullandığı yüzüğünü de, sonradan
başkalarının başını yakabilecek uydurma belgelerde kullanmasınlar diye
parçalayıp yok etmiştir. Tacitus, yapıtında (Annales, 16.19) bu konudan şöyle
söz etmiştir: “Vasiyetinde ölmek üzere olan birçok kişinin yaptığı gibi ne
Neron ne Tigellinus ne de ileri gelen başka biri için övücü sözler kullandı.
Yetişkin delikanlıların ve kadınların adları altında önderin yüz kızartıcı
ayıplarını ve her bir tensel ilişkiye getirdiği yeniliği baştan sona yazdı ve
yüzüğüyle mühürledikten sonra Neron’a yolladı, ileride başkaları için tehlike
oluşturmasın diye yüzüğünü parçaladı."
Petronius'tan sonraki Romalı yazarlar onun yapıtının adına değinmemişlerdir;
hatta ilk elyazmaları ve ilk yayımcılar da bundan genellikle söz etmezler. Bu
gelenek bir yana bırakılırsa, satyricus ya da satiricus sıfatları yapıtın
özelliklerini açıklamaya uygun düşmektedir: Yapıtın adının iki farklı yazım
biçimi bulunmaktadır: satyricon ve
satiricon. Bunlardan birincisindeki “y” Yunancadaki “û”nun Latince biçimidir.
Böylece satyricus olan yapıt satyr benzeri anlamını taşıyabildiği gibi (yani
belden üstü insan, belden altı ise keçiye benzeyen, işleri güçleri cinsellik
olan ve ormanlarda yaşayan yarı- tanrılar), benzer havayı yansıtan Yunan satyr
draması ile de ilgili olabilir: Klasik dönemde, Yunanistan’da Dionysia
festivalinde yapılan yarışmalarda, üç tragedyanın ardından, izleyiciyi
rahatlatmak amacıyla, sonu trajik bir yıkımla bitmeyen ve cinselliğin, şarabın,
eğlencenin, şaka ve hilenin ağır bastığı bir oyun sunulurdu. Bu açıdan
bakıldığında, Petronius’un yapıtının konuları ve olayların akışı satyr
oyunlarına benzerlik göstermektedir. Öte yandan, kimi zaman satyricus biçiminde
yanlış yazılan ve Latince satura sözcüğünden türemiş satiricus sıfatı vardır.
Nitekim, ‘karışım’ demek olan Latince satura sözcüğünün de kimi zaman satira ve
hatta satyra biçiminde yazıldığı görülmektedir. Böylece satura’dan türetilmiş
olma olasılığı olan Satyricon başlığı da yapıtın hem teknik yanına hem de
amacına uygun düşmektedir. Zira teknik açıdan düzyazı ve şiirden oluşan bir
yazım biçimidir; içerik olarak ise amacı toplumdaki çarpıklıkları
yansıtmaktır. Ancak burada da Latince’den türemiş bir sözcüğün Yunanca -on
bitimini alması düşündürücüdür.
Roma’da imparatorluk döneminde başlayan ve gittikçe artan Yunan
hayranlığının etkisiyle Latince kökenli bir sözcüğün Yunanca bir ekle
bitirilmiş olması olasıdır.
Yapıtın 14., 15. ve 16. kitapları
günümüze ulaştığı için en az on altı kitaptan oluştuğu kesin olarak
söylenmektedir; yaklaşık 400.000 sözcük içeren 20 kitaptan oluştuğu da ileri
sürülmektedir. Günümüze ulaşan 14-, 15. ve 16. kitaplar da tam olarak elimize
geçmemiştir. 14. kitaptan fragmanlar kalmıştır; neredeyse eksiksiz denebilecek 15.
kitap Cemi Trimalchionis diye adlandırılan ‘Trimalchio’nun verdiği akşam
yemeği’ni içermektedir ve oldukça uzundur (26-78. paragraflar arası); 16.
kitaptan da fragmanlar kalmıştır. Yapıtta iki uzun şiir bulunmaktadır. Biri 65
dizeden oluşan ve iambos ölçüsüyle yazılan bir şiirdir; Troia’nın ele
geçirilişini anlatmaktadır (89. paragraf); 295 dizeden oluşan, heksameter ölçüsüyle
yazılmış öbür şiir ise, iç savaşı anlatmaktadır (119-124. paragraflar arası).
Kitabın tümü 141 paragraftır. Yapıtın ikinci yarısındaki paragraflar baştakilere
göre oldukça uzundur. Yapıtın günümüze ulaşan metni çok eksik ve bozuktur. Bu
yüzden metin boyunca pek çok yerde filologların tartışması sürmektedir.
Satyricon, Menippus biçeminde kaleme alınmıştır: Quintilianus’un
belirttiğine (Inst. 10. 1. 95) göre, Romalılar arasında en bilgili kişi olarak
ün salmış Varro’nun Latin Edebiyatı’na aktardığı Menippus saturası, içine şiir
parçacıkları serpiştirilmiş düzyazı biçiminde alaya alma, taşlama ve
eleştiriden oluşan bir edebiyat türüydü. Varro ilk yazılarında Menippus’un
yapıtlarını oldukça serbest bir biçimde uyarlamıştır. Menippus’un yapıtları
şakayı, toplum üzerine yapılan yorumları ve özellikle zamanın oldukça tutulan
kinik felsefesini bir arada kullanıyordu. Latin Edebiyatı’nda, İS 54 yılının
sonlarında, Annaeus Seneca, İmparator Claudius’un yakın geçmişteki
tanrılaştırılmasını acımasızca eleştiren Apocoloyntosis (İmparator Claudius’un
Kabaklaşması) adlı yapıtını bu türde yazmıştır. Bu yapıt, gerçek Menippus
satura türünün günümüze ulaşmış neredeyse en belirgin örneklerinden biridir.
Düzyazı biçimindeki anlatıma yer yer konuyla iyi uyum sağlamayan alıntılar
eklenmiştir. Şiir alıntıları tragedya konuşmalarının komik taklitleridir ve
cenaze töreniyle ilgili anapaistos ölçüsüyle yazılmış yapmacık bir ağıt içermektedir.
Petronius’un Satyricon'u ise iki türün, yani Menippus saturasıyla komik romanın
iç içe geçmiş tek örneğidir. Menippus saturasına özgü öğelerden biri olan
‘alaya alma’, Trimalchio’nun verdiği akşam yemeği adlı bölümde oldukça açık bir
biçimde ortaya çıkmaktadır. O dönemdeki hitabet sanatının yanısıra öbür sanatların
da eski gücünü yitirmesi açıkça eleştirilmekte ve nedenleri belirtilmektedir.
Ayrıca, eğitimsiz halkın konuştuğu dille yazılmış açık saçık dizeler, Satyricon'un en çok göze çarpan
özelliklerinden biridir. Bu özellik papirüs üzerine düzyazıyla karışık şiir
biçiminde yazılmış ve fragmanlar halinde günümüze ulaşmış Yunan komik romanı
Iolaos Öyküsünde karşımıza çıkmaktadır. Petronius’un zamanında Yunan romanı
Roma halkının beğenisini kazanmıştı. Bu tür yapıtlarda bir kadın ve bir erkek
kahraman bulunur, bunların başından genellikle birbirlerinden uzakta tüyler
ürpertici olaylar geçer ve sonunda yeniden birbirlerine kavuşurlardı.
Petronius’un romanında kadın ve erkek kahramanın yerini Encolpius (Eski Yunanca’daki
anlamı ‘Kasık’) adlı maceraperest bir eşcinselle onun kölesi olan 15-16
yaşlarında Giton (‘Komşu’) adında güzel bir erkek çocuğu almıştır. Elimize
geçen bölümlerden romanın önceki bölümlerinde neler olup bittiğini ana
hatlarıyla da olsa öğrenebiliyoruz: Encolpius, Tanrı Priapos’u gücendirmiştir,
bu yüzden tanrı en olmadık anlarda onu çok zor duruma düşürerek öcünü
almaktadır, Encolpius da tanrıyı yatıştırmaya çalışmaktadır. Oldukça sert bir
biçimde tartışıp kavga ettiği ve gözü Giton’da olan Ascyltos (‘Usanmaz’)
adında bir yoldaşı vardır. Encolpius ve Giton’un varsıl gemi sahibi Lichas ile karısı
Tryphaena’yı gücendirip kaçtıklarını, başkahramanların elimize geçen
bölümlerdeki konuşmalarından anlıyoruz. Yine Encolpius Kirke’ye yazdığı
mektupta işlediği suçları sıralarken adam öldürdüğünü açıkça söylemektedir. Bu
ipuçlarından yola çıkılarak Encolpius’un oradan oraya dolaşan,
işsiz güçsüz, ahlaksız bir serseri olduğu söylenebilir. Yapıtta göze çarpan
öbür kişilikler ise şunlardır: Retorik öğretmeni Agamemnon; başkaları
tarafından susturuluncaya dek kendi yazdığı dizeleri yerli yersiz okuyarak can
sıkan ve gençliğinde konuk olduğu evin küçük oğluyla girdiği ilişkiyi
anlatmaktan çekinmeyen yaşlı ozan Eumolpus; Güney İtalya’da son derece varsıl
bir azatlı ve yoktan var olmakla övünen Trimalchio. Bu sonradan görme varsılın
imparator Neron’u simgelediği de ileri sürülen görüşler arasındadır. Romanın
elimize geçen bölümlerinde Agamemnon dışındaki erkek kahramanların ortak
noktası cinsel ilişkilerinde karşı cinsten belki de daha çok kendi cinslerini
yeğlemeleridir. Kadın kişiliklerin ünü ise erkeklerinkinden daha kötüdür:
Priapos’a tapan Quartilla; Kroton’da yaşayan ve çok varsıl bir kadın olan
Kirke; Trimalchio’nun karısı Fortunata (‘Talihli’); Priapos’un tapınağının
rahibesi Oenethea ve yaşlı büyücü kadın Proselenos.
Romandaki kişilerin konuştukları
dil, abartılmış retorik biçemden argo ve sokak Latincesi’ne dek çeşitlilik
göstermektedir; çoğu kez, bunca yüzyıl sonra kimi yerlerin, özellikle de argo
ifadelerin yorumlanması oldukça zor olmaktadır. Çok sayıdaki eğitimsiz ama
varsıl kişinin kullandığı o zamanın sözcükleri, dilbilgisinde görülen
düzensizlikler, eylemlerin kullanımlarındaki biçimsel hatalar, klasik
Latince’nin yavaş yavaş değişime uğramaya başladığını göstermektedir.
Betimleyici bölümler ise açık ve anlaşılması kolaydır. Petronius, Encolpius’un
ağzından söylediği bir şiirde yapıtının dili hakkında şunları söylemektedir
(132):
Neden bana
bakıyorsunuz, ey Cato’lar, kırıştırıp alnınızı, neden küçümsüyorsunuz
gösterişsiz bir uğraşıyı?
Sevinç saçan bir
kibarlık gülerek dinler benim yalın konuşmamı, pırıl pırıl bir dille anlatır,
halkın ne yaptığını.
Satyricon’un ne zaman yazıldığı
konusunda da çok çeşitli düşünceler ileri sürülmektedir: Kimileri Augustus,
kimileri Domitianus döneminde, hatta Niebuhr daha geç bir dönemde (İS 2.-3.
yüzyılda) yazıldığını ileri sürmektedir. Ancak yazarın, dönemin ekonomisiyle,
kölelerin durumuyla, ayrıca edebiyat tartışmalarıyla ilgili olarak verdiği
bilgilerden yola çıkılarak yapıtın İS 1. yüzyılda, 60’lı yıllarda yazıldığı
görüşü genel olarak kabul edilmektedir.
Olayların nerede geçtiği kesin
olarak bilinmese de, Campania bölgesinin Neapolis Körfezi (Bugünkü Napoli)
dolaylarında bir kıyı kentinde geçtiği düşünülmektedir. Yalnızca 116.
paragraftan başlayarak, yazar, olayların Güney İtalya’da bir Yunan kolonisi
olan Kroton kentinde geçtiğini belirtmiştir.
Petronius’un başka yapıtlarının
olup olmadığı kesin olarak bilinmemektedir. Çeşitli yazarların şiirlerini ya
da yazarı bilinmeyen şiirleri içeren 5. ya da 6. yüzyılda hazırlanmış kapsamlı
bir yapıt olan Antologia Latina, Petronius’un adıyla aktarılan kimi şiirleri ve
şiir parçacıklarını günümüze getirmiştir. Modern araştırmacılar bunları
inceleyip kimi şiirlerin Petronius’a ait olduğunu söylemişlerdir.
Ahlaki endişeler, Petronius’un
yapıtının yayılmasına ve okullarda okutulmasına engel olmuştur. Ama bu komik,
satirik ve mantığa aykırı maceralar, özellikle 15. ve 16. yüzyıllarda Avrupa
romanının gelişmesini derinden etkilemiştir. Flaubert ve Joyce gibi büyük
yazarlar Eskiçağ’ın bu eşsiz ve etkileyici denemesine çok şey borçlu
olduklarını açıkça belirtmişlerdir. Unlü Italyan yönetmenler Federico Fellini
ve Pier Paolo Pasolini bu yapıtı konu alan filmler çekmişlerdir.
Günümüze ulaşan Latince metinde
eksik yerler çok olduğundan, Türkçe çeviride eksik bölümün anlaşılması için
(...) biçiminde noktalama kullanılmış, eksik yer paragraf sonuysa bir satır
atlanmıştır. Günümüze ulaşan Latince metnin bazı yerlerinde kimin konuştuğu
belli olmadığı için (örneğin 96., 113., 128., 129. ve 134. paragraflarda), bu
konuda çalışan filologların elyazmalarına dayanarak ileri sürdükleri
olasılıklara uyulmuştur. Çeviride geçen tarihi ve mitolojik olayların daha iyi anlaşılabilmesi için sık sık dipnot verilmiş ve bu konuda kaynakçada verilen
Harvard Universitesi’nin İngilizce ve U.T.E.T Yayınevi’nin İtalyanca yayınından
yararlanılmıştır.
F. Gül Özaktürk
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder