Ne biçim bir geceydi, ey
tanrılar, tanrıçalar,
nasıldı yumuşacık yatak.
Yanıp tutuştuk sarılarak
bir oradan bir buradan öpücüklerle
ruhlarımız gitti geldi birbirimize.
Ey ölümlü dertler, güle güle
size.
Öldüm bittim böylece.
Fellini's Satyricon (1969)
Durup dururken, kendi kendime sevindim. Çünkü içkinin verdiği rahatlık üzerime çöküp de sarhoş kollarım gevşeyince, her türlü pisliğin başı Ascyltos, geceleyin oğlanımı benim yanımdan alıp kendi yatağına götürmüştü ve kendisinin olmayan bir erkek kardeşle sarmaş dolaş olmuştu, başkasının oğlanının koynunda insani duyguları unutup derin bir uykuya dalmıştı, oğlan ise ya götürüldüğünü hissetmemiş ya da hissetmemiş gibi davranmak işine gelmişti. Bu yüzden, uyanıp da yatağımı elimle şöyle bir yokladığımda, sevgilimin olmadığını anlayınca (...) âşıklarda birazcık bağlılık duygusu olsa, her ikisini de uyurlarken kılıçtan geçirip ölüme yollasam mı diye bir an kafamdan geçirdim. Sonra, daha sağlıklı bir karara varıp, Giton’u dürtükleyerek uyandırdım, Ascyltos’a ise sert bir bakış fırlatıp, “Güvenimi kötüye kullanıp aramızdaki dostluğu bozduğuna göre, hiç zaman geçirmeden pılını pırtını topla ve kendine kirleteceğin başka bir yer ara,” dedim.
Karşı koymadı ama son derece büyük bir dürüstlükle ortak mallarımızı bölüştükten sonra, “Haydi, şimdi de oğlanı paylaşalım, demez mi? Giderayak şaka yaptığını sandım. Ama o suça bulanmış eliyle kılıcını çekti ve, “Tek başına üzerine yattığın bu ganimetin tadına varamayacaksın. Beni aşağılamana karşın, bu kılıçla da olsa payımı almam gerekecek,” dedi. Ben de aynısını yaptım ve kavgaya tutuşmak için paltomu koluma doladım. Gözümüzü çılgınlık bürüdüğü için aramızda kalan zavallı çocuk, ağlaya ağlaya ikimizin dizine dokunup, bu basit hanın Thebaililere özgü bir kavgaya sahne olmaması için, aramızdaki kutsal dostluğu her ikimizin kanıyla kirletmeyelim diye yalvarıyordu. “İlla bir suç işlemeniz gerekiyorsa, işte benim çıplak boynum, ellerinizi bu yana çevirin, kılıçlarınızı vurun. Kutsal dostluğunuzu bozduğum için benim ölmem gerekiyor, diye bağırdı. Çocuğun böyle yakarması üzerine kılıçlarımızı indirdik ve Ascyltos daha önce söze başlayıp, “Ben,” dedi. “Bu anlaşmazlığa ben bir son vereceğim. Çocuk kimi istiyorsa onunla gitsin, hiç olmazsa erkek kardeşini seçme konusunda özgür olsun.” Eski bir alışkanlığın kanımıza işlediğini düşündüğüm için hiç korkmadım, bu isteğine balıklama atladım ve anlaşmazlığı çözmesini çocuğun yargıçlığına bıraktım. Çocuk, oyalanmamak için, düşünmedi bile; daha söz ağzımdayken ayağa fırladı ve erkek kardeşi olarak Ascyltos’u seçti. Bunu duyunca beynimden vurulmuşa döndüm, elimde kılıcım olmadan yatağa yığılıp kaldım ve düşmanımın zaferini kıskanmasaydım kendimi öldürecektim. Ascyltos kazandığı armağanla böbürlenerek çıkıp gitti ve kısa bir zaman önce kendisi için çok değerli olan ve yazgısı kendisininkine benzeyen kara gün dostunu bu yabancı yerde acınacak durumda bıraktı.
Çıkar olduğu sürece, dostluk vardır;
oy tahtasındaki hesap oynaktır.
işler tıkırındayken, ey dostlar, yüzünüz güler;
şans döndü mü bir kez
utanmadan yüzünüzü dönüp kaçarsınız.
Oynanıyor sahnede bir komedya:
O baba, bu oğul, şu da varsıl adam.
Komik sahneler bitince az sonra,
Maskeli yüz ölüp gider, gerçek yüz çıkar ortaya (...)
Yine de, uzun zaman gözyaşı
dökmedim, ama yardımcı öğretmen Menelaus’un gelip bunca sıkıntı arasında
beni tek başıma bu han odasında bulmasından korktuğum için, bohçamı topladım,
üzüntü içinde gizli ve denize yakın bir yer kiraladım. Orada üç gün odaya
kapandım, yalnız kaldığımı ve aşağılandığımı düşündükçe bağrımı dövüyor, derin
derin inleyip durmadan şöyle bağırıyordum: “Toprak yarılıp da beni yutamaz
mıydı? Suçsuzlara bile öfkelenen deniz beni içine çekemez miydi. Yargıdan kaçtım, gladyatör oyunlarından tüydüm, bir yabancıyı öldürdüm, bunca
gözüpeklikten sonra zavallı bir sürgün olarak Yunan kentindeki han köşelerinde
tek başıma kalmak için mi bu işleri yaptım? Kim beni bu yalnızlığa itti? Her
türlü şehvet duygusunun kölesi ve suçunu kabul etmesiyle de sürgünü hak eden,
isteklerine gem vurmayan ve şehvet konusunda içten davranan bir genç beni bu
duruma düşürdü; kumar oynama yaşına ulaşmıştı, onun erkek olduğunu sanan biri
bile onu bir genç kız gibi kiraladı. Peki ya öbürü? Erkeklik giysisini giyeceği
gün kadın giysisi giyen adamı annesi erkek olmaması için ikna etti, kölelerin
tutukevinde kadın rolünü üstlendi, malını mülkünü batırdıktan ve aşırı
şehvetine yeni bir dayanak bulduktan sonra, eski dostluğumuzu hiçe saydı ve
erkek delisi bir kadın gibi bir gecelik zevk uğruna her şeyi batırıp çıkardı.
Şimdi âşıklar birbirlerine sarılıp sabaha dek yatıyorlardır ve belki de
şehvetten yorgun düştüklerinde benim yalnızlığımla dalga geçiyorlardır. Ama
bunu onların yanına bırakmayacağım. Bana yaptıkları haksızlığı onların kanıyla
temizlemezsem, ben adam değilim.”
sf. 75 -78 / Petronıus, Satyricon
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder