Egon Schiele: Eros ve Seksus


Eros, 1911



"Erotik sanat eserinin de kutsallığı vardır!" 

Schiele'nin bu ifadesi, aynı zamanda hem kendi yaratısının bir savunusu­dur, hem de Eros'un varlık açısından taşıdığı derinliğin bilinci­nin dile getirilmesidir. Ölümün Schiele açısından taşıdığı çeki­cilik, sanatçının Eros ve cinsellikle yoğun düzeyde ilgilenme­siyle karşılıklı bir etkileşim içersindedir. Schiele'nin dışavu­rumcu nitelikteki ilk eserleri, Eros ile Thanatos arasındaki geri­lim alanına indirgenebilir. Schiele'nin "her şeyi yaşamaya çalı­şın" sloganı, başka deyişle engel tanımaz merakı, doğal olarak tabulaştırılmış bir alana yöneliktir. Schiele'nin kadın nülerini işlediği karakalem ve suluboya resimleri, sayısal olarak yaratı­sının en büyük bölümünü oluşturur. Bu alanın Schiele'nin eserleri açısından taşıdığı odak noktası olma niteliği, benzer bir biçimde Klimt'de de vardır, Ancak Schiele'nin nülerindeki ve yarım nülerindeki zayıf, kemikli, uzun uzuvlu kızları, be­denlerindeki çeşitli bükülmeler ve bunların çoğu kez izleyiciyi tedirgin eden bir biçimde ele alınmış oluşu, Klimt'in betimledi­ği çoğu kez yumuşak karakterli, kendi içersinde dingin çıplak­lıktan çok farklıdır. Schiele'nin erotik betimlemelerindeki ödün tanımazlığı ve kendi yaşama biçimi, 1912 yılında sanatçının yirmi dört günlük bir hapis cezasına çarptırılmasına yol açmış, bu duruşma sırasında sanatçının erotik nitelikteki bir kalem çalışması da ibret dersi olması amacıyla yok edilmiştir.

Schiele’nin anlatım gücünden yana çok zengin bir dizi erkek resmi yapmış, buna karşılık oldukça düşük sayıda kadın portresi yaratmış oluşu, dikkat çekicidir. Betimleme biçimindeki köktencilik göz önünde tutulduğunda, sanatçının kadın re­simleri bakımından az sipariş almış olmasında şaşılacak bir yan yoktur. Yüzyıl sonu Viyana'sında kadın resmi, kimi zaman bir süslemeler denizinde kendisi de dekoratif bir öğe niteliğini taşıyan güzel ve şık kadınlara ağırlık tanımaktaydı. Böyle bir durumda Schiele'nin işlevi, doğal olarak maskeleri kaldırmak ve dış görünüşü olabildiğince çarpıtmaktı. Entelektüel yapısı dışavurumculuk deneyi bakımından elverişli olan bir erkekler dünyası ve incelmiş bir cinselliği sergilemesi öngörülen bir kadınlar dünyası doğrultusundaki ayırım, iki cins arasındaki geri­limi yansıtır. Schiele, böyle bir ayrımın zorunluluğundan derin­den etkilenmişti. Bu nedenle sanatçı, ancak geç dönemlerinde erotizmi daha esnek olarak ele alıp işlemiştir; 1917 tarihli Ya­tan Kadın ve 1918'de yapılan Çömelmiş Bir Çift Kadın resim­leri, bunun örnekleridir. Kirchner ya da Heckel'in ilk dönemlerindeki kimi olgular, örneğin cinselliğin taşıdığı arkaik doğal­lık, bunların yaşamla doğrudan bağıntılı kılınışı, Schiele'nin betimlediği, sorunlarla yüklü cinsellikle büyük bir karşıtlık oluşturur. Alman dışavurumculuğunun erken dönem sanatçıla­rının resimlerinden yansıyan özgür cinsellik de, Schiele'nin ço­ğu kez trajik ya da melankolik bir atmosfer içersinde işlediği erotizmle çatışır.


Schiele'nin, betimlenenin erotik etkisini yoğunlaştırmak için çeşitli giysi parçaları kullanması da dikkat çekicidir. Schiele'de çoraplar ve iç çamaşırları, ayakkabılar ve çeşitli bantlar, çoğu kez aynı zamanda renklerle de altı çizilen fetişlerdir. Kal­dırılmış bir etek veya bir el hareketi, yarı açık gözlerden yansı­yan bir bakış, kadını baştan çıkarıcı, neredeyse hayvansı bir varlık olarak gösterir. Bunların yanı sıra Schiele'nin duygu ağırlıklı, acımayla dolu betimlemeleri de vardır; genç modelle­rin sevecenlik yansıtan kucaklaşmaları, duyarlı figürsel betim­lemeler gibi. Bu arada ergenlik çağının eşiğinde olanlara tanın­mış olan ağırlık, dikkat çekicidir -yeniyetmelik çağında Schiele'ye, kendisinden dört yaş küçük olan kız kardeşi Gertrud, ki­mi zaman tümüyle çıplak olarak, modellik etmişti.

Schiele'nin erken dışavurumcu dönemindeki nülerinde egemen öğe, ne yapacağı belli olmayan ya da acı çeken insan figürüdür; bu durum, otoportrelerinde de saptanabilir. Schie­le'nin ilk döneminde bedenin dili, jestler, yağlıboya resimleriy­le öteki resimlerindeki biçim ve renk işleyişleri bakımından söz konusu olan özellikler, otoportreleri için de geçerlidir. Sanatçı kendisine ait nü'lerde çok sayıda yağlıboya kullanmış­ken, erken dönemlerinde yağlıboya kadın resimlerine çok en­der yer vermiştir. Bunun nedeni, bir yandan kalem ve sulubo­ya resimlerin alıcı kitlesinin daha büyük olması, öte yandan da sanatçının bu resimlerde bir hareketin, belli bir anın doğallığı­nı daha kolay yakalayabilmesidir.

Nü'lerinde Schiele, bir figürü tek bir çerçeve çizgisiyle veya birkaç çizgiyle karakterize edebilmesini sağlayan bir çizgi usta­lığıyla çalışmıştır. Schiele'nin eserlerine ilişkin yapılan biçem araştırmalarında "rasyonel olanla karşılaşmaya sık sık atıfta bulunulurken ve bu durumun geç dönem eserlerinde, portre ve nü çizimlerinde çok net çizgilere yol açtığı belirtilirken, Schiele'nin erken dışavurumcu döneminde de çizginin tek ba­şına bir anlatım aracı olduğu çoğunlukla gözden kaçırılmakta­dır. Sanatçının bu özelliği, kaynağını Viyana Secession'unun çizgisel ve gölgesel biçeminde bulur.
PATRICK WERKNER
          ÇEVİREN: AHMET CEMAL




Egon Schiele: (1890-1918) Avusturyalı ressam. Ailesinin büyük direnişine karşın, ortaokul öğretmenlerinin yüreklendirmesiyle 1906 yılında Viyana Sanat Akademisi'ne yazıldı. 1907'de ilk atölyesini kurdu. Gustav Klimt ile karşılaşması, sanatının dönüm noktalarının birini oluşturdu. 1909 yılında akademiden ayrıldı; Gütersloh, Peschka ve Faistauer'le birlikte Yeni Sanat Grubunu kurdu. 1910 yılında erken dışavurumculuk dönemi başladı. Erotizmindeki gerçekçilik nedeniyle eserleri ahlaka aykırı bulundu ve hakkında dava açıldı. 1911 yılında Viyana'da ilk kişisel sergisini açtı. Daha sonra Almanya'da çok sayıda sergi düzenledi. 1918 yılında, yıllardır çektiği parasal sıkıntıların sonu gelmek üzereyken yakalandığı İspanyol gribinden kurtulamayarak 28 yaşında Viyana'da öldü. Günümüzde çağdaş Av­rupa ve Avusturya resim sanatının büyük öncülerinden biri olarak tanınmaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder