GİACOMETTİ'NİN ATÖLYESİ - Jean Genet







Giacometti, “El”, Bronz, 1947
Giacometti'nin parmakları, sarmaşık budayan ya da aşılayan bahçıvanınkiler gibi aşağıdan yukarı, yukarıdan aşağı inip çıkıyor. Parmaklar, heykelin gövdesi üzerinde oynadıkça atölyenin dört bir köşesi çınlıyor, yaşıyor. Garip bir duyguya kapılıyorum, sanki eski, bitmiş heykeller, Giacometti, her ne kadar onlara el sürmeyecek olsa da, sırf kendilerine bir kardeş yaptığı için bozuluyor şekil değiştiriyor.    





Zemin kattaki bu atölye yıkıldı yıkılacak zaten. Atölye çürük ahşaptan gri tozdan,  heykeller alçıdan
ve üzerlerinde ipler, üstüpüler, bazen bir parça çelik tel görünüyor, griye boyanmış tuvaller, boyacı dükkanındaki rahatlığını yitirmişler, herşey lekeli, herşey ıskarta, herşey eğreti, yıkılıverecek, herşey dağılmak üzere, askıda, sallantıda: Ne var ki bütün bunlar sanki mutlak bir gerçeklik içinde yakalanmış gibi. Atölyeden sokağa çıktığımda, işte asıl o zaman etrafımda hiçbir şey gerçek değil artık. Söylesem mi acaba? Bu atölyede, bir adam usulca ölüyor , tükeniyor ve gözümüzün önünde başkalaşıma uğrayarak tanrıçalara dönüşüyor."







Heykellere dokunmaktan kendimi alamıyorum. Gözlerimi kaçırıyorum; elim, gezisini tek başına sürdürüyor: Boyun, kafa, ense, omuzlar... Duyumlarım parmak uçlarıma akıyor: Hiçbiri ötekine benzemiyor, o kadar ki, elim son derece zengin, canlı bir manzarada dolaşır gibi.

II.FREDERIC. (ola ki, Sihirli Flüt'ü ola ki dinlerken) Mozart'a
 - Ne kadar çok nota, ne kadar çok nota!
MOZART. - Efendim, tek fazlası yok.

Öyleyse parmaklarım Giacometti'ninkilerin yolundan gidiyor, ne var ki, onunkiler yaş alçı ya da toprakta kendilerine destek ararken, benimkiler adımlarını güvenle onun ayak izlerine basıyor. Ve nihayet! -elim yaşıyor, elim görüyor.

Güzelliği, -Giacometti heykellerinin, bana kalırsa, en uç uzaklıktan, en beri yakınlığa o sürekli, aralıksız gidip gelişten kaynaklanıyor: Bu gidip geliş bitmek bilmiyor; işte bunun için hareket edebiliyorlar diyebiliyoruz.





Giacometti'nin çizdiği yüzler, sanki olanca hayatı o derece biriktirmişler ki, yaşayacak tek saniyeleri bile kalmamış, yapacak tek bir hareketleri bile yok ve (ölmüş oldukları için değil en sonunda ölümle tanışmışlar, çünkü içlerinde, sıkışmış, haddinden fazla dirim var. Yirmi metreden bakıldığında, her portre, daha yüz kadar portreyi rahatlıkla besleyecek kudrette? yassı bir çakıltaşı gibi sert, içi. Bir yumurta gibi hıncahınç dolu birer küçük dirim kütlesi...


...Giacometti'nin heykelleri ölmüş bir çağa ait gibi; sanki zamanla gece onları hünerle yontarak,o hem okşayıcı hem de sert geçen sonsuzluk görünümünü vermek için aşındırdıktan sonra bulunmuş bunlar. Ya da fırından çıkmışlar, korkunç bir pişirimin kalıntıları olarak: ateş sönünce böyle bir şey kalıyor demek...

Ama ne ateş!...

Bu yüzler hayatın cansız maddeyi andırdığı o son noktadalar.



... zamanın derinliklerinde, herşeyin başlangıcındadır bu heykeller heybetli bir hareketsizlik içinde, hiç durmadan uzaklaşırlar. Bakışım, bu heykelleri ehlileştirmeye, bu heykellere yakınlaşmaya kalkışmaya görsün...fakat öyle şiddetle, gürültü patırtıyla değil, yalnızca onlarla benim aramdaki, daha önceden farkına varmadığım, yakıncacık dedirten bir uzaklık yüzünden hemen, göz alabildiğine uzaklaşırlar? çünkü onlarla aramdaki uzaklığın katları açılmıştır:...




Yürüyen adam, incecik. 
Topuğu yerden kesilmiş. Hiç durmayacak. 
Üstelik, düpedüz yeryüzünde yürüyor, yani bir küre üstünde.







 Bir gün Sartre'la öğle yemeği yerken, Giacometti'nin heykelleri konusunda dilime dolanan "Bronz kazanmış" lafını bir de ona tekrarlıyorum.

"En hoşuna gidecek şeyi söylemişsiniz," diyor Sartre. "En büyük hayali, yapıtının arkasından tamamen silinmektir. Eğer bronz kendiliğinden şekillenmiş olsaydı, daha da memnun olurdu."




Giacometti, “Köpek”, Bronz, 1951


 Giacometti'nin bronz köpeği çok güzel. Alçı, ip, üstüpü karışımı tuhaf malzemesiyle salkım saçakken daha da güzeldi. Önbacağının -eklem yeri belirtilmemiş olmakla birlikte ayırt edilebilen- eğrisi o kadar hoş ki, köpeğin esnek yürüyüş biçimini tek başına çözümleyiveriyor. Çünkü aylaklık ediyor köpek, yere uzattığı burnuyla koklaya koklaya. Sıska.


Giacometti, "Kedi",
1954

 Güzel kediyi unutmuşum: alçıdan, burnundan kuyruğunun ucuna kadar neredeyse yatay; bir fare deliğinden geçebilecek hünerde. Bükülmez yataylığı, kedinin top olduğu zaman dahil, aldığı biçimi kusursuz veriyor.

Hayvan yapmış olmasına şaşırdığımı görünce, (Çünkü figürleri arasında tek hayvan bu):
Bu benim, diyor. Bir gün sokakta kendimi böyle gördüm. Köpek olarak.

Her ne kadar başta, yoksullukla yalnızlığın göstergesi olması istenmişse de, bacak eğrisinin, belkemiği eğrisini karşıladığı düşünülürse, bu köpek sanki uyumlu bir paraf gibi çizilmiş, ancak bu paraf en yüce yalnızlık övgüsü olmuş gene.

...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder