PASOLİNİ'NİN
ÖLÜMÜNDEKİ GİZ,
5 YIL SONRA YAYINLANAN BİR KİTAPTA
ÇÖZÜLMEYE ÇALIŞILIYOR
Pasolini ölmedi, yaşıyor. Çağımız
sinemasına olduğu denli roman ve şiirine de yepyeni bir ses getiren bu kendine
özgü ve önemli sanatçı, 1975 kasımında bir «eşcinsel cinayet»e kurban giderek
birlikte yaşadığı söylenen 17 yaşında bir delikanlı tarafından öldürülmüştü.
Sanatçının yaşamayı seçtiği hayatın kendine özgü kaçınılmaz tehlikelerinden
birinin nerdeyse doğal bir sonucu olarak görülmüştü bu olay... Ve yargılaması
sonunda belli bir süre hapis cezası alan genç İtalyan, geçtiğimiz aylarda
serbest bırakılmıştı.
Ancak Pasolini’nin gerçek
dostları, sorunun böylesine kapanmasına rıza göstermediler. Sanatçının birçok
filminde oynamış olan ünlü tiyatro ve sinema oyuncusu Laura Betti’nin başkanlığında
kurulan bir komite, uzun süren bir araştırma sonucu bir kitap yayımladı:
«Pasolini, Adalet, Baskı ve infaz» ismini taşıyan bu araştırmayı, yazarlar
şöyle tanımlıyorlar:
«Şair, yazar, sinemacı Pasolini,
çağımızın kültürünün bu en önemli isimlerinden biri, aynı zamanda öylesine
olağanüstü bir yıkıcı güç taşımaktaydı ki, İtalya'yı perde gerisinde yönetmekte
olan güçler onun yokedilmesine karar verdiler. Onu bir katil
sürüsü tarafından bir geceyarısı Roda plajlarından birinde öldürtmek yeterli
değildi. Bu cinayetin nedenlerini sonradan yozlaştırmak, bunu sıradan bir
«seks cinayeti» göstererek sanatçının anısını kirletmek ve bize bıraktıklarını
karartmak gerekiyordu».
Kitabın
Fransa'da da yayınlanmasından sonra, Laura Betti bir dergiyle yaptığı konuşmada
şöyle diyor :
«Ben
de, onun da yapacağı biçimde kabul
etmemeyi, söz dinlememeyi, rezalet
çıkarmayı denedim: İğrenç biçimde kirlenmiş bir ülkede açık ve dürüst bir
adamın başına neler gelebileceğini göstermek istedim.»
İtalyan solu ve eşcinsellik
Kitap,
İtalya’da çok büyük bir yayınevi tarafından basılmış ve çok ilgi görmüş.
Kitapta cinayet üstüne kanıtlar birer birer yeniden ele alınıyor. Genç Pelosi’nin
tüm mahkeme boyunca yalan söylemiş olduğunun mahkemece de anlaşılmış ve kabul edilmiş olmasına karşın cinayeti tek başına işlediği
konusundaki sözlerinin, aksine kanıtlar olmasına karşın niçin doğru olarak
kabul edildiği üstüne ciddi kuşkular getiriliyor.
«Peki, böylesine güçlü kanıtlar
varsa, bu dava niye yitirildi?» sorusuna Laura Betti şöyle yanıt veriyor :
«İtalyan solunun konformizmi, kuralcılığı, Pasolini’nin kendine özgü karakteri,
özellikle eşcinselliği karşısında huzursuzdu. Bu yüzden sol bu davada bizi
tutmadı, bize sırt çevirdi. İtalya’da bugün geçerli olan tarihsel uzlaşmada
herkes Pasolini’nin durumunun tedirgin edici olduğu bu davayı bir an önce
kapatmak gerektiği ve bunun için de, eşcinselliğin yeterli bir neden olduğu
konusunda birleşti. Bu cinayetin yalnızca bir eşcinsel cinayet olmadığını
göstermeye çalışırken, eşcinseller bile bize karşı çıktı: Böylesine gösterişli
bir örneğin kendi kataloglarında yer almasından vazgeçemiyorlardı!».
Porcile (1969, Pier Paola Pasolini)
Yargıyı eleştirmek
«Peki, bu çabalar neye
yarayacak?» sorusuna ise Betti şöyle karşılık veriyor : «Davayı gerektiği yönde
ve derinlikte geliştirmeyen İtalyan yargısını eleştirmek istiyoruz. Niye, bu
kadar zaman sonra mı? Çünkü Pasolini’nin tüm yaşam boyunca neler yapmak
istediğini, neler yazdığını «bedenini ateşin ortalık yerine atmak» huyunu çok
iyi biliyorum. Ve İtalya'da ortalık yere atılan her insanın başına böyle şeyler
gelebilir. Bu benim ona bir borcum...
İtalya, insanlarla alay eden,
onlara yüksekten bakan bir ülke. Bu ülkede yapılacak en rahat şey, susup
oturmaktır. Adaletin olası yanlışlarına karşı savaşını veren kişilerin bile,
Pasolini davasında ağızlarını açmadıklarını gördük. Oysa Pasolini, toplumu
yalnızca cinselliğiyle rahatsız eden bir kişi değildi. Ta 1948’lerden beri
hakkında siyasal etkinlikleri nedeniyle de çeşitli davalar açılmış,
mahkemelere çıkmıştı. Toplumu yöneten güçlerle ters düşmüştü, bu yüzden onu
öldürttüler: Kitabı okuma sabrını gösteren birisi, Pasolini’nin gerçek
öldürülmesinin kanıtlarını bulacaktır. Mahkemenin bu davada, bilmek, daha çok
bilmek ve öğrenmek için değil, bilmemek, öğrenmemek, kapatmak için çaba gösterdiğini
anlayacaktır».
Moravia’nın önsözü:
Bu kitaba yazdığı önsözde ise,
ünlü yazar Alberto Moravia şöyle diyor : «Asıl rezalet, eşcinsel olmak veya
komünist olmak değildi. Asıl rezalet, her ikisini birden olmak ve bunu da
açıkça söylemekti. Böylece Pasolini, çizgi - dışı olmanın da ötesinde toplum -
dışı olmuş sayılıyordu : Varlığı hepimiz için bir skandal oluyordu».
Bu çaba, İtalyan toplumu gibi
çağdaş kurumlarını yerleştirmiş bir toplumda bile toplumdan, çoğunluktan
farklı olmanın, hem de 2 alanda birden farklı olmanın ne zor bir iş olduğunu ve
nasıl insanın acımasızca yok edilebileceğini gösteriyor. Çağımızın önemli bir
sanatçısının anısına düşürülmek istenen gölgeyi bir ölçüde temize çıkarıyor ve
İtalyan toplumuna, İtalyan burjuvazisine, aynı zamanda aralarından birinin
davasına böylesine sırt çeviren, temelde tutucu bir ahlâka sahip olan
çoğunlukla ters düşmemek için sırt çeviren İtalyan soluna da ciddi eleştiriler
getiriyor. Laura Betti ve arkadaşlarının yaptıkları ise, bir dosta, ölümünden
sonra bile sahip çıkma ve gerçek dostluğu kanıtlama çabalarına herhalde
unutulmayacak güçte bir örnek oluşturuyor.
*
1980
1980
Atilla Dorsay'ın
Sinemayı Sanat Yapanlar
kitabından
Sinemayı Sanat Yapanlar
kitabından
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder