Salo





"Salo’da  gö­rülen tüm seks, aynı zamanda iktidara ilişkin bir metafordur... Di­ğer bir deyişle, Marx’ın insanın metaya dönüşmesi diye adlandır­dığı şeyin, bedenin (sömürme üstünden) şey konumuna indirgenmesinin temsilidir... Bu filmimde seks, sevimsiz metaforik bir rol oynamaya çağrılmış oluyor - II sesso come metafora del potere/İktidarın metaforu olarak seks” 

 “Salo'daki seks alegoriden, simgeli anlatımdan başka bir şey değildir... İktidar tarafından bedenlerin metalaştırılması metaforu...” 
  
"Bugün çoğu insanın yaşadığı cinsellik aslında bir uzlaşmanın, bir mecburiyetin, bir sosyal görevin yerine getirilmesi; sosyal bir endişeyle tüketim toplumunun bir gereğini yerine getirmek. Salo'daki cinsellik bu durumun vurgulanması ya da metaforu. Son yıllarda yaşadığımız şey bu: mecburiyet ve çirkinlik olarak seks."

Pasolini

Medea













MEDEA (1969, Pier Paolo Pasolini)



PASOLİNİ VE CİNSELLİK/EŞCİNSELLİK



 “Bütünsel bir cinsel özgürlük yaşadığımızı söylemek 
bir yanılsamadan başka bir şey değildir.”

(P.P. Pasolini)

“Bütün çağlar ve toplumların temelde tutucu olduğunu, bütünsel bir cinsel özgürlük yaşadığımızı söylemenin bir yanılsama olacağı”nı söyleyen Pasolini’nin gerek özel hayatında ve gerekse eserinde cinsellik önemli bir yere sahiptir.

Walter Siti’ye göre, Pasolini’nin cinselliği eros’un iki kutbu ara­sında gider gelir: Bir kutupta gerçek ve tam cinsel aşk; diğer ku­tuptaysa agape, insan sevgisi ve muhabbeti; diğer bir deyişle, dostlukta ve kamuya yararlı olmada kendini gösteren yüceltilmiş aşk bulunur.


Pasolini, Şubat 1950 gibi erken bir tarihte, bir arkadaşına yaz­dığı mektupta sevme-sevilme ve cinsel hayatı konusunda şöyle yakınır: “Bende sevme güçlüğü, sevilme ihtiyacı konusunda bir takıntıya dönüştü... Başkalarının cinsel hayatı, kendiminkinden sürekli utanç duymamı getirdi bana: Öyleyse, kötülük tümüyle benim tarafımda mı? Bu bana imkânsız gözüküyor...”

(Lettere, “Mektuplar”dan)


The Decameron (1971, Pier Paolo Pasolini)






















 Pasolini, Decameron'da
 yanında iki güzel oğlan çırakla 
ressam Giotto'yu canlandırıyor 















Pasolini'nin Sinema Kuramı ya da ‘Şiir Sineması’



"...şeylerin kendisi de derinden derine şiirseldir: fotoğ­rafı çekilen bir ağaç şiirseldir, fotoğrafı çekilen bir insan yüzü şiirseldir, çünkü bu fiziksellik kendiliğin­den şiirseldir, çünkü bu bir görüntüdür, gizem doludur, belirsizlik doludur, çok anlamlıdır, çünkü bir ağaç bile dilsel bir dizgenin bir göstergesidir. Ama ağaç aracılı­ğıyla konuşan kimdir? Tanrı ya da gerçekliğin kendisi. Bu yüzden bir gösterge olarak ağaç bizi gizemli bir konuşucuyla iletişime sokar. Bu yüzden, nesneleri fizik olarak doğrudan doğruya yeniden üreten sinema­nın özünde şiirsellik yatar.”

Pasolini sinema konusundaki kuramsal görüşlerini, 1960’lı yılların ortalarında geliştirdiği ‘şiir sineması’ (cinema di poesia) kavramıyla başlatır.

Pasolini, Cahiers du cinema dergisinde (1967, No. 192) şiir sineması anlayışını şöyle özetler:

“Benim düşünceme göre, sinema özü ve doğası gereği şiirsel­dir... Çünkü o düş gibidir, çünkü düşlere yakındır, çünkü bir si­nema sekansı ve bir anı ya da düş sekansı derinlemesine şiirseldir: Fotoğrafı çekilen bir ağaç şiirseldir, fotoğrafı çekilen bir insan yüzü şiirseldir, çünkü şiirsellik kendiliğinden şiirseldir...




MEDEA 





Tarih Boyunca Aşk


«Erotizm», Pasolini sinemasının baş öğelerinden biri olarak sonuna dek var­olacaktır Pasolini sinemasında. Ama, Pasolini, özellikle eşcinsel bir eğilim gösterdiği için şaşırtıcı, giderek şoke edici bir nitelik taşıyabilecek bu erotizmi, öylesine doğal ve doğanın bir parçası gibi sunacaktır ki, bu erotizm, doğadaki en arı, en katıksız, en kendinden olan şeylerin güzelliğini taşıyan bir şiire erişecektir. 

Marksist / hıristiyan Pasolini, filmlerindeki erotizmle, sanki dinler öncesi çağların, doğanın tek güç ve tek egemen olduğu, cinselliğin yaşamın ayrılmaz parçası, giderek belli-başlı öğesi olduğu bir dönemin cinsiyete verdiği yeri vurguluyordu : Çekinmesiz, sakınmasız, su içer gibi yapılan ve uygulanan bir cinsiyet. Pasolini’nin bu putperest cinsiyet anlayışı, sinemasının  önemli olmayan, ama en çarpıcı olan bir ögesiydi.