Kurşunkalemle



"Hayatımdaki hiçbir şeyin henüz kalıcı olmadığını düşünerek 
kurşunkalemle yazıyordum..."

Der Wanderer


I come down from the mountains, / The valley dims, the sea roars.
I wander silently and am somewhat unhappy, / And my sighs always ask "Where?"

The sun seems so cold to me here, / The flowers faded, the life old,
And what they say has an empty sound; / I am a stranger everywhere.

Where are you, my dear land? /Sought and brought to mind, yet never known,
That land, so hopefully green, / That land, where my roses bloom,

Where my friends wander / Where my dead ones rise from the dead,
That land where they speak my language, / Oh land, where are you?

I wander silently and am somewhat unhappy, / And my sighs always ask "Where?"

In a ghostly breath it calls back to me, 

"There, where you are not, there is your happiness."

Georg Philipp Schmidt von Lübeck

Yalnız Ağaç (Caspar D. Friedrich, 1822)






Kış Manzarası'ndan ayrıntı (1811, Caspar David Friedrich)



Sabah / Öğle / Öğleden Sonra / Akşam (Caspar David Friedrich)


           Morgen, Mittag, Nachmittag, Abend  (1820 - 21)
Caspar David Friedrich





Yükseklerden

Zerdüşt dağa çıkarken, gençliğinde yaptığı sayısız gezintiyi ve şimdiye dek ne çok dağa,sırta ve doruğa çıktığını anımsadı.


Ben bir gezginim ve bir dağcıyım, dedi yüreğine, düzlükleri sevmem ve öyle görünüyor ki, uzun süre duramam oturduğum yerde.


Kader ve yaşantı olarak ne gelecekse başıma, - bir dağ gezintisi ve bir dağ tırmanışı olacaktır onda: sadece kendisini yaşantılar insan.


Tesadüflerle karşılaşabildiğimiz zamanlar çoktan akıp geçti; zaten bana ait olmayan ne çıkabilir ki artık karşıma?



Ah, başladım en yalnız dağ gezintime!




Neye açlık duyuyordu ruhum gecelerde ve yanlış patikalarda? Ve çıktım dağlara, seni değilse, kimi arıyordum ki her defasında dağlarda, gökyüzü?

Tüm gezintilerim ve dağa çıkışlarım: Bir zorunluluktu bunlar sadece, çaresize geçici bir çare: - uçmak istiyordu sadece, tüm istemim, senin içine uçmak!

Dağlarda yaşamalı.

Mutlu burun deliklerimle soluyorum dağın-özgürlüğünü yeniden! Kurtuldu burnum sonunda, tüm insani varlıkların kokusundan!

Caspar David Friedrich (1774 – 1840)




Pus Denizindeki Gezgin (1818, Caspar David Friedrich)



Bir sanat eserinin, başyapıt olup olmadığı konusunda uzlaşmaya varılması genellikle zordur. Ancak bir eserin ikon konumuna ulaşıp ulaşmadığını, bunun kararı halk tarafından verildiği için, daha kesin olarak söyleyebiliriz. Caspar David Friedrich’in Pus Denizindeki Gezgin adlı eseri, zamanla ikonlaşmıştır ve en beklenmedik bağlamlarda bile tanınırlığını sürdürür. Gezgin, Der Spiegel'ın kapağında, Alman tarihindeki dehşetleri yukarıdan seyrederken ya da poşet çay kutusunun üzerinde, iyi bir fincan çaya olan özlemin dışavurumu olarak, hatta Levi’s marka jean pantolon giyerken bile görülebilir. Öyleyse, bir eseri bir ikona dönüştüren nedir? Mona Lisa örneğinde bu, Marcel Duchamp’ın altını çizdiği gibi, ikicinslilik özelliğidir. Friedrich’in Gezgin'inin özelliği, belki de, kavranması zor pathos'tur. Resmin ortasındaki dikey eksende yer alan, arkadan görülen adam, kayalık dorukta dimdik ayakta dururken görünüşte gururlu ve temkinlidir. Dağılmakta olan pus denizine bakar, pusların arasından uzakta, yükselen diğer kayalık zirveler görülür. Bulutlu sisin içinden bu zirvelerin arasındaki uzamsal ilişkiyi kestirmek olanaksızdır. Dolayısıyla hem gezginin bakış açısından hem de bizim için tepeler yalnızca ardı ardına yığılmış gibi durmaz aynı zamanda birbirlerinin üzerinde gibidir. Bu şekilde imge gerçekten sınırsız, hatta “yüce olanın” temsili olarak görülebilir. Resim, nesneleştirilemeyecek bir konunun görünümü olarak kalmaya devam ediyor.

Coğrafyanın bu imgesi somut olmaktan uzaktır ama resmin çizim aşamasının soyut yanları açıkça görülebilir. Gezgin yalnızca, ortadaki ekseni oluşturmaz; aynı zamanda yatay ve dikey eksenler, figürün karnının hizasında kesişir. Bu, Cesarino’nun 1521’de basılan De architectura'sında göbeği, soyut bir evrendeki dünyanın merkezini işaret eden ve Tanrı’nın imgesinden yaratılmış insanı, her şeyin ölçütü haline getiren “ Vitruvius Figürü”nü hatırlatır. Friedrich’in tablosunda da, kuraldışı fenomenlerin geometrik düzeni mutlaktır ve figürle doğa manzarası arasındaki bağlantı, insanlık ve doğa arasındaki yabancılaşmaya dair fikirleri ortadan kaldırmak için yapılmış olmalıydı. Friedrich resimlerinin çoğunda, Luca Pacioli’nin 1509 tarihli Divina proportione adlı eserinde açıkladığı, alanın estetik açıdan hoş bir şekilde bölünmesine yarayan Altın Oran’dan yararlanır. Burada, Altın Oran’ın iki dikey çizgisi, sol tarafta ayağından, sağda da bastonunun ucundan geçerek figürü çevreler. Altın Oran’ın üstteki yatay çizgisinin iki işlevi vardır: Figürün yakasından geçer (üstünden başı yükselir) ve resmin sağ köşesinde, hafif bir eğimle aşağı inen ve gezginin kalbinde buluşan iki dağ sırtından birisinin neredeyse tam tepesini gösterir. Bu geometrik hassasiyet kesin ölçümler yapılarak ortaya çıkar. Dolayısıyla, tablonun bir yandan apayrı öğelerden oluştuğu bir yandan da dikkatle tasarlanmış olduğu, Friedrich’in özellikle de ortadaki bir eksen etrafına kurgulanan tablolarıyla karşılaşan her izleyicinin yüz yüze geldiği bir gerçektir.

Bu ne anlama gelir? Estetik bir gücü olan, resmin bu soyut kompozisyonunun, birbiriyle bağlantılı olmadığı açıkça görülen coğrafi öğelerle ilişkisine nasıl bir anlam verilmelidir? Friedrich’in bu eser için yaptığı çalışmaların tarihleri ve yerleri kesin olarak bilinmektedir, çünkü her eskizine tarihi ve yeri yazmıştır. Bu durumda, gezginin üzerinde durduğu kayalık doruğun her ayrıntısı, 3 Haziran 1813 yılına ait bir çizimde görülebilir. Friedrich, bu çizimin sol kenarına, altı ve üstü kısa yatay çizgilerle sınırlanmış, uzun bir çizgi çizmiş ve yanına şunları yazmıştır: “Ufuk, kayalıkların en üst noktasından bu kadar uzak.” Eskizdeki bu bilgi, resimdeki oranlara uyarlanırsa gezginin bakışı tam olarak ufukta sabitlenir. Bu kayalık çıkıntı ve diğer dağların zirvelerinin, Sakson İsviçresi’nin farklı bölgelerinden alındığı kanıtlanabilir: Kaiserkrone, Rathen yakınlarındaki Gamrich, Wolfsberg’in Krippen’den görünüşü, sağda, uzaktaki, tuhaf şekilde düzleşmiş kaya oluşumu Zirkelstein’ın imgesidir. Ayrıca yüksekliği, gezginin başının tepesiyle aynı hizadadır.


Soyut çizim teknikleri ve doğal öğelerin imgelerinin montajı andıran şekilde bir araya getirilmesi, Friedrich’in resimlerindeki temel ilkeler olarak tanınır. Her bir resminde ne şekilde kullanıldıkları yeniden ele alınmalıdır. Eski kaynaklardan biri resimdeki figürün, Napoleon’a karşı verilen kurtuluş savaşında Sakson piyadesi olarak savaşan ve yaklaşık 1813-1814 yıllarında öldürülen Albay Friedrich Gotthard von Brincken olduğunu öne sürer. Friedrich, savaşın kararlı bir destekçisiydi. Karlsbad Kararları’nın alınışına ve ardından gelen ayrılıklara tanıklık etmişti. Genç sanatçı arkadaşı Kersting’in Gönüllü Lützow Birliği’ne katılması için gereken gereçlerin parasını ödedi (bu durum onu borca sürüklemişti), Fransız işgali sırasında Dresderfden ayrıldı ve orada yayılan kıtlık ve hastalıklardan kaçarak bir arkadaşının Sakson İsviçresi’ndeki Krippen’de yaşayan ailesinin yanında, bir ay kaldı. Napoleon'un uzun süren üstün gücü Friedrich’in yaratıcı yeteneklerini felce uğrattı, ama umudu geri gelince yeniden doğadan ilham alarak çizmeye başladı. Gezginin üzerinde durduğu, neredeyse anıtsal birer kaide olan kayaların eskizini de bu dönemde çizmişti. Gezgin tablosu, kesin olarak 1818 civarına tarihlenir; dolayısıyla Albay von Brincken’e bir övgü niteliğinde olabilir. Genelde Friedrich, Protestan alçakgönüllülüğüyle ilgili konuları ele alırdı, bu eserdeki tepelerde yankılanan, insanı huşu içinde bırakan konulardan kaçınırdı. Dolayısıyla, von Brincken’in bu büyüleyici dağlık alanla, sanki Tanrı’nın tahtının önünde dururmuşçasına, karşı karşıya kaldığını hayal edebiliriz. Ufuktaki kaçma noktasına sabitlenmiş ve Altın Oran'ın üst bölümünde yükselen başı, kurtulma umudunu ararmış gibi görünür. Friedrich, böyle şeyleri ancak hayatta olmayan biri için açıkça dile getirebilirdi.

Werner Busch

Friedrich'in Stüdyosu


Alman sanatçı Georg Friedrich Kersting'e ait iki portreden birinde Friedrich, 
bütün dikkatini bir dağ manzarasına vermiş. Dikkat dağıtan rahatlıklardan arındırılmış, 
çıplak ve boş atölye, onun kendini bütünüyle sanatına verdiğini gösteriyor.

Selfie-Taking Wanderer Above the Sea of Fog


Friedrich'in resimlerindeki sırtı dönük insanlar:

Friedrich tarafından yapılmış ve insanları Yüceliği hayranlıkla izlerken gösteren resimler vardır. Burada insanlar, onlara değil de onlardan bakmamızı, kendimizi onların yerine koymamızı, gördüklerini görüp doğanın görkemli manzarasında kendimizi onlar gibi önemsiz hissetmemizi sağlayacak şekilde, sırtlarından çizilmiştir. Bütün bu resimlerde sanatçı, bir Yücelik anında doğayı çizmekten çok (bizim de katkımızla) Yücelik karşısındaki deneyim'i ifade etmeye çalışmıştır...    



Hermann Nitsch


Body-Art

Kusursuz bir mantığı bulunmasına rağmen eşi benzeri duyulmamış bir gösteri. Korkunç bir gösteri: 60'lı yıllarda fotografik imge insan etinde vücut bulmaya başladı. Sanatçının projesinin kazınacağı tuval esnek, yumuşak, canlı ya da yağ sıvılarıyla parlayan insan tenidir. Eskiden sabırla hazırlanan, canla başla ovuşturulan, püskürtülen maddeyle beslenen bejimsi tuvalin yerini, bisturi kesiklerine, demir kalem deliklerine, asetilen ateşine sunulan -onca zarar görerek- işlenen deri alıyor.

Body-Art'ın en ürkütücü yüzü kalacak aklımızda: Bedeni ikili etkileyişi. Bazı Body-Art örneklerinde, beden alışılmamış manzaraları düzenlemekle görevli en önemli unsur seviyesine getirilmekle kalmıyor, pek çok narin damarın beslediği, sinir ağı incelikle oluşturulmuş beden, dizginsiz bir isyanın canlı malzemesi haline geliyor.

Görkemlice büyütülen fotoğraf camları ardında ya da, sesli video ekranlarında görülen, fena halde paralanmış, yaralanmış şey, insanın ta kendisi. Kanlı bir ritüel olduğu ölçüde sanatsal bir olgu olan bu dışavurumlar dehşetin özünü oluşturuyorlar. buna karşın bu özden bir çağrı duyuluyor adeta.

İnsan bedenine yönelik, kimi zaman canlı -gösteri yoldan geçen şaşkın insanların önünde gerçekleşiyor- kimi zaman da kameranın "edepli" aracılığıyla -kameranın estet ve işbirlikçi bu göz tarafından yönlendirildiğinin altı çizilmeli- iletilen bu şiddet uygulamaları, Amerika ve Viyana'da eşzamanlı olarak doğdu. Ancak tüm Avrupa, bienal ve festivallerin, yani otuz dört yıllık zengin, türlü "tecrübenin" ardından, günümüzde artık tuhaf karşılamadan Body-Art diye adlandırdığımız şeyin yandaşlarınca hızla istila edildiğine şahit oldu. Bu bedensel sanata, salt sanatsal oyun ve başarıyla tamamlanmış eser yönleri üstünde durulmak istendiğinde Performans, bu çeşit sanatsal dışavurumlara özgü dinamik ve ilintili sosyal, hatta siyasi çağrışımlar mercek altına alınmak istendiğinde de Eylem deniyor.

Dışavurumculuğun dirilişi mi? -öfkeli, karikatürize edilmiş, 20. yüzyılın ikinci yarısının çatısını ören sayısız şiddet eylemini kusan bir dışavurumculuk mu? Abes günlük rutinin reddi mi? Acı bir sosyal eleştiri mi? İfade edilmemiş duygulanımların iletilmesiyle ilgili bir pedagoji meyli mi? Karşı durulmaz bir iletilemezlik tespiti mi? Yoksa, dramatik psişik yoksunluk belirtileri mi? BodyArt değişik şekillerde tanımlandı. Bu sanatçılar özneyle nesneyi ayıran bariyeri tamamen kaldırmış görünüyor. İnsan bedeni estetik hareketin hammaddesi olarak seçiliyor. Eğilip bükülüyor, izlerle damgalı ancak her an siyah kanla ıslanmaya hazır yüzeyler sunuyorlar. Kimin bedeni? Bazen bir başkasının (arkadaş, çocuk) ama genellikle, "sanatçıların" kendi bedenleri kullanılıyor. İşkenceciler, fantazmalarını henüz genç ama çoktan lekeye adanmış -bezgin toplumun genellikle son derece yararsız gördüğü- dokularına işlemeyi seviyor.

Bu bakış açısına göre, kendilerini taklit edilmiş veya gerçek yaralarla cezalandıran Body Art sanatçıları, her şeyden önce ihtilalci olmak istiyorlar. Baştan itibaren kanun dışılar, değişik saldırganlık seviyeleri içeren bir yelpazede çeşitli kastrasyonları damgalıyorlar: Metafizik, ontolojik, sosyo-politik, yaralı-narsist, sonuç itibariyle her durumda psikanalistlerin simgesel kastrasyon dedikleri şeyin reddi içindeler.

Psikoz ve Evharistiya

Bu satırların amacı, gönüllü olarak eziyet gören insan bedeni üstündeki tasvirlerin girdiği çok sayıda şeklin poetiğini incelemek. Kendini otantik sakatlamalara adayanlarla, akıllıca düzenlenmiş simülakrlarla yetinen sanatçıları ayıracağız.

 İlk grup daha küçük: Örneğin, Vito Acconci'nin Trademarks’ları (Eylül 1970), yani, sınırları net bir oral sadizm taşıyan ve mühür görevi gören ısırıkları; 




ya da Michel Journiac'ın, şaşkına dönen izleyici karşısında kendi kanıyla doldurduğu tüpleri sıkarak kudas örtülerini ve kutsal ekmek kabını ıslattığı tuhaf dini ayinleri (Beden için Ayin, 1969); 





ve elbette Gina Pane'in tuhaf Eylemleri geliyor akla: Bembeyaz giyinmiş olan sanatçının gül demetinde sonlanan gerilmiş kolunu, sivri ve sert dikenlerle deldiği Duygusal Eylem, 1973. 









Psişe'de de (1974) Gillette marka jiletle karnını kesmişti.





Das Orgien Mysterien Theater

"I also believe that, with regard to both the tragic aspect of suffering and instants of extreme ecstasy and affirmation of life, art needs to have a sense of sacred solemnity. [...] We propagated a very aggressive type of art, not a cozy art but an art that displayed tremendous power and intensity."

 - Hermann Nitsch

"A psychoanalytically-oriented dramaturgy allows the Dionysian to burst forth from within us. Suppressed areas of inner impulses are made visible. The actions with flesh, blood and slaughtered animals plumb the collective areas of our unconscious minds. The paramount aim and purpose of the festival is a profound affirmation of our existence, our life and our creation. The mysticism of being leads to a permanent festival of life. [É] All are invited to drink. A mass intoxication is imperative, an all-embracing intoxication of the participants is ordained, unrestrained drinking takes place, day and night, in vineyards and cellars. Slaughter of a pig. GRAPES, FRUIT and TOMATOES, ANIMAL LUNGS, FLESH and INTESTINES are trampled on in ecstasy. People trample in SLAUGHTERED ANIMAL CARCASSES FILLED WITH INTESTINES, in troughs full of blood and wine. Extreme noise from the orchestras. Slaughtering of the bull, slaughtering of two pigs. Disembowelment."

 - Nitsch, Das Orgien Mysterien Theater 








Hermann NitschHermann Nitsch (born 1938) is an Austrian performance artist and a forerunner of Wiener Aktionismus (Viennese Actionism, or Performance art). Nitsch is known for his ritualistic performance actions, often combining fake crucifixion with the disemboweling of lambs and other animals. In the late 50s Hermann Nitsch developed the concept of the "Orgien Mysterien Theater" (Theatre of Orgies and Mysteries) a total work of art appealing to all senses, celebratory and life-affirming. Drawing on religion, philosophy and psychology, he has composed numerous theoretical writings, compositions and scores to accompany over 100 realized action performances between the years of 1962 and 1998. In 1998, Nitsch staged his 100th performance (named the 6-Day Play after its length) which took place at Schloss Prinzendorf, his castle in Austria.

http://ubu.com/film/nitsch_six.html