" Madeleine, şu plağı yeniden koyar mısınız? Gitmeden önce bir daha dinleyeyim. "
Özgürlük bu mu? Ta yukarılarda, bahçeler kente doğru tembelce iniyor; her bahçede bir ev yükseliyor. Ağır ve hareketsiz denizi görüyorum; Bouville'i görüyorum. Hava güzel.
Özgürüm: Hiçbir yaşama nedeni kalmadı artık bana; denediğim bütün nedenler beni bıraktı; başkalarını da tasarlayamıyorum. Daha genç sayılırım, yeniden başlamaya yetecek gücüm var. Ama nereden başlamalı? En şiddetli korkulara, bulantılara düştüğümde beni kurtarır diye Anny'ye ne kadar güvenmiş olduğumu ancak şimdi anlıyorum. Geçmişim öldü. M. de Rollebon öldü. Anny sadece bütün umutlarımı kırmak için geri geldi. Bahçeler boyunca uzayan şu beyaz sokakta yalnızım. Yalnız ve özgür. Ama bu özgürlük ölüme benziyor biraz.
sf. 211
Bütün hayatım arkamda kaldı. Onu tepeden tırnağa görüyorum. Onunla ilgili pek az şey var söyleyecek, kaybedilmiş bir partidir hayatım; hepsi bu. Bouville'e tantanayla girişimin üzerinden üç yıl geçti. Birinci partiyi kaybetmiş, ikincisini oynamak istemiş, onu da kaybetmiş, onu da kaybetmiştim. Birden insanın her zaman kaybettiğini öğrendim. Kazanacaklarına inanan yalnız kodoşlardır. Ben de Anny gibi yapacağım artık, öldükten sonra yaşamaya devam edeceğim. Yemek, uyumak; uyumak, yemek. Ağır ağır, usul usul var olup gitmek; ağaçlar, bir su birikintisi, tramvaydaki kızıl banket gibi.
Bulantı biraz yakamı bıraktı. Ama geri döneceğini biliyorum; benim normal halim o. Ne var ki bugün, vücudum onu kaldıramayacak kadar bitkin düştü. Canım sıkılıyor, başka bir şey değil. Ara sıra öyle şiddetle esniyorum ki, gözlerimden yaş geliyor. Derin kopkoyu bir sıkıntı bu; varoluşun ta kendisi; benim yapıldığım hamur. Ama işi hırpaniliğe vurmuyorum, tam tersine, bu sabah yıkandım, tıraş oldum. Bu minicik bakım işlerini düşününce, onları nasıl olup da yapabildiğimi kavrayamıyorum; o kadar boşuna şeyler ki! Onları benim yerime alışkanlıkların yaptıkları besbelli. Alışkanlıklar hala canlı, uğraşıp duruyorlar, ağlarını usul usul belli etmeden kuruyorlar, sütanneler gibi yıkıyor, kuruluyor, giydiriyorlar.
sf. 212