Sözlükler cinsiyetin belirgin özelliğini biyolojik yönden vurgulamakta, örneğin, cinsel ilişkiler ya da erkek cinsi gibi terimlerle belirtmektedirler. Buna uygun olarak bu kitapta cinsiyet sözü erkek ya da kadın cinsini ve kadın ve erkeği belirleyen biyolojik organları tanımlamak, cinsellik sözü de anatomik ve fizyolojik olguları belirlemek için kullanılacaktır. Bu, cinslere bağlı olan ama öncelikle biyolojik olgulara dayanmayan davranış, duygu, düşünce ve düşleme gibi geniş kapsamlı alanları ister istemez açıkta bırakacaktır. İşte bu ruhbilimsel olgular konusunda, cinsiyet terimini kullanacağız. Erkek ve kadın cinsinden söz edilebildiği gibi, pekala erkeklik ve dişilikten de söz edilebilir ve bu sözler anatomik ve fizyolojik olgulara bağlanmadan söylenebilir. İşte bu nedenle, ilk bakışta cins ve cinsiyet sözleri birbirlerinden ayrılmaz gibi görünüyorlarsa da, bu araştırmanın bir amacı bu iki alanın (yani cins ve cinsiyet alanlarının) kopmaz bir teke tek ilişkisi gibi birbirlerine bağlı olmayıp, oldukça bağımsız yöntemler içinde bulunduklarını ortaya koymaktadır. Robert J. Stolen
California cinsel kimlik enstitüsünde yapılan araştırmalara göre, cinsel organların oluşumundaki bozukluklar buna bağlı olarak doğuştan cinsiyetin yanlış belirlenmesi halinde, tanındığı ve koşullandığı cinsiyete aykırı bir biyolojik kimlik gösteren yetişkin erkeklerin ameliyat yoluyla cinsiyetlerini değiştirmek, söz konusu kişinin davranış, duygu, düşünce ve ilgilerini kadıncıl gelişimini sağlamış olan yetişme tarzının getirdiği birikimleri dağıtmaktan çok daha kolaydır. Stoller'ın yönetiminde California'da sürdürülen araştırmalar göstermektedir ki, (Ben bir kızım, ben bir oğlanım gibi) cinsel kimlikler, insanların sahip oldukları ilk kimliklerdir ve aynı zamanda en süreli, en kapsamlı kimliktir. Stolen daha sonra, cinsin biyolojik cinsiyetin ruhbilimsel ve bu nedenle de kültürel olduğunu belirtmekte ve 'Cinsiyet, biyolojik olmaktan çok ruhbilimsel ya da kültürel anlam taşıyan bir terimdir. Eğer, cins için kullanılan sözler 'erkek' ve 'dişi' ise, bunun karşılığında cinsiyet için kullanılacak "erkeklik" ve "dişilik" sözleri (biyolojik) cinsten bağımsız anlam taşıyabilirler.' Gerçekten de cinsiyet tanımı, biyolojiye aykırı düşecek kadar görecedir. Her ne kadar dış cinsel organlar (penis, stroktum, testis) erkeklik duygusuna katkıda bulunurlarsa da, bu duygunun varolması için bu organların tümünün ya da birinin varlığı gerekmez. Aksine kanıt olmadığı için, çift cinsiyetli hastaları üzerinde araştırma yapan Money va Hampsons'a uyarak cinsel rolün, dış cinsel organların anatomi ve fizyolojisine bağlı olmaksızın, doğuştan sonraki etkilerle meydana geldiğini kabul ediyorum.
Bugün ana karnındaki dölütün, belirli bir dönemde y kromozomlarıyla birleşip erkek dönüşümüne girinceye kadar, dişi olduğuna inanılmaktadır. Ruhsal-cinsel olarak (yani erkek ve kadın ayrımına karşı erkek ve dişi kapsamı içinde) cinsler arasında doğuştan bir ayrım yoktur. Bu nedenle Ruhsal-cinsel kişilik, doğumdan sonra öğrenilmiş ve edinilmiş bir niteliktir.
|
Sonnet 20. Shakespeare |
Doğuşta ve doğumdan birkaç ay sonrasına kadar olan süre içinde varolan durum herhangi bir ruhsal-cinsel ayrışma göstermez. Nasıl embriyonda morfolojik cinsel ayrım, plastik bir evreden kesin bir değişmezliğe dönüşürse, ruhsal-cinsel ayrım da öylesine bir değişmezliğe bürünür ve hatta insanların, cinsel kimliğin, doğuştan, içgüdüsel olduğunu, doğuştan sonra öğrenilip kazanılan bir nitelik olmadığını düşünmelerine yol açacak ölçüde güçlü ve belirgin bir duygu haline dönüşür. Bu geleneksel varsayımın yanılgısı, sonradan öğrenilen bir şeyin gücünü ve sürekliliğini küçümsemektir. Hayvanlar üzerinde yapılan deneyler, bu yanlışı düzeltmiş bulunmaktadır.