Adalar'da dolaşıyordum. Yanımda sadece sadık dostum Sefir Ağa vardı. Düşünmeye ihtiyacım vardı. Ve tekneyi en sevdiğim inziva köşesi, Halki'deki bir koya bağlattım... burası yeşillikler içinde, derin ve hoş, insanı ısrarla davet eden bir köşedir.
Ekim güneşi soğuğa hiç gelemeyen bedenimi hafifçe ısıtıyor ve görünmeyen bir kuşun cıvıltısı düşüncelerime karşılık veriyordu.
Kaliteli tütünle bir sigara yakıyorum. Tanımış olduğum güzelleri düşünüyorum. Özel yeteneklerini canlandırıyorum kafamda. Su yeşili denizde, uzaklarda, donuk beyaz yelkenlerin alçalıp yükselmelerine bakıyorum. Birdenbire sol tarafımda çalılıklar aralanıyor ve on beş yaşlarında bir yeniyetme çıkıyor ortaya.
Ayakları çıplak; üstünde yırtık pırtık bir hamal kıyafeti ve başında da rengi atmış, püskülü kopmuş bir fes var: bununla birlikte ilk bakışta büyülüyor beni; kalbim mutluluk diliyor onun için ve sevmek istiyor onu.
Hayalet bir peri gibi ilerliyor.
Yanakları lal renginde, alnı su gibi berrak, yüzü aya benziyor.
Eyüp servileri gibi zarif, İskender gibi gösterişli ve Yusuf gibi güzel.
Badem ağacının gümüş rengi çiçeklerini yaydığı ilkbaharı geri getiriyor; Cennet sabahlarını ve büyük zevklerin kokulandırdığı rüzgarda Tuba ağacının titremesini hatırlatıyor.
Bütün dünya onun.
Attığı oklarla Üsküdar'da, mezarda yatan Fatih'in silah arkdaşlarını diriltiyor.
Karşıma geçip oturmasını istiyorum onun. Tatlı tatlı gülümseyerek ve kibar tavırlarla kabul ediyor teklifimi. Soruyorum:
"Elmas, inci çocuk, kimsin sen? Nereden geliyorsun? Seninle ilgili her şeyi öğrenmek için yanıp tutuşuyorum. Belki bir yararım olur sana."
...
Enderunlu Fazıl,
Güzel oğlanlar Kitabı
(Sel Yayınları. 2009. 70 sayfa)
Fotoğraflar Wilhelm Von Gloeden Arşivi'nden
( Wilhelm Von Gloeden 1856 -1931)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder