Biyolojide, psikolojide ve toplumda EŞCİNSELLİK

1. Eşcinsel Erkeğin biyolojisi ve psikolojisi

Biyolojik açıdan, eşcinsel erkek normal bir erkek gibi görülür. Kromozom donanımı XY tipindedir; hormonlarının yüzdeliği yeterlidir; üstelik androjen hormonu enjeksiyonu libidosunu artırır, ancak eğilimlerinin yönünü değiştirmez. Sentez östrojenlerinin, iki partner için de engelleyici bir etkisi vardır. Ara eşeylilerle karıştırılmaması gereken gerçek eşcinsel, tüm ikincil erkek karakterine sahiptir: kaslar, kıllar, ses, giyiniş. Şu halde, eşcinsellikte, psişik etkenin rolü baskın gibi görünür. Freud'a göre eşcinsellik, gencin, çok uzun süre anneye duygusal olarak bağlı kalmasından kaynaklanır. Erinlikten sonra "dekorunu değiştirmeli" ve erkekleştirici bir nesnede karar kılmalıdır. Ancak, bazıları "virajı alamaz" ve annelerinden vazgeçmek yerine, onunla daha çok özdeşleşirler. Annenin yerini alabilen (başka deyişle onları sevebilen ve üstlerine titreyebilen) bir başkasını ararlar. Bu aktarım kısmen de olabilir: o zaman, bu tür öznelerin, aşk nesnesini belirleyen değerlere başvurma ile kendini gösteren eşcinselliğe, gizli ve genelde bilinçsiz bir eğilimleri olur. Bu durumda, tüm "açımlayıcı" oluntunun dışında kalan eşcinsellik, kişinin kendisi tarafından tüm yaşamı boyunca bilinmeyecektir.

Su götürmez eşcinseller evlenirler ve çocukları olur. Eşcinsel, eğer bunun bilincine varırsa, eğitiminin, toplumsal baskıların etkisiyle durumundan utanç duyabilir, kendini suçlu hissedebilir ve evlenerek, çocuk yaparak aldırmamaya çalışabilir. Bununla birlikte, kimi zaman uzun ve acı verici bir savaşımın ardından, sonunda eğilimlerine yenilir,  Bu durum, ilk eşcinsel birleşmeden sonra, bir çöküntü sendromunu ortaya çıkarabilir ve bir intihar girişimine varabilir.

Diğer durumlarda kişi eşcinselliği üstlenir. Benzerlerine yardım eder ve seve seve belli bir inanışı yaymaya girişir.

Eşcinsel erkeğin toplumsal davranışı çok değişkendir: yabancı ya da az çok yabancı çok sayıda partnerle teması doğuran, yarını olmayan kıs birleşmelerle yetinebilir. Salgın hastalıklar bilimi,  açısından bunlar, AIDS bulaştırma konusunda yüksek risk taşıyan kişilerdir.

Bunun tersine, kimi zaman kıskançlık, gerginlikler, suçlamalar, sevgi gösterileri, barışmalarla birlikte gerçek bir "evlilik konforu" içine yerleşen sürekli çiftler de söz konusudur. Çiftleşme "tekniği" çok değişken, ancak genelde hep aynıdır (ağız ve penis teması: emme, makat ve penis teması: sodomi, kimi zaman basit okşayışlar ve karşılıklı masturbasyon). Genel olarak, yerleşik bir çifte, geleneksel biçimdeki heteroseksüel çiftlerdekilerle aynı kültürel ve tutumsal farklılıklar gözlemlenir. Gerçekten de bu kişi erkeksidir, bir mesleği vardır, sorumluluklarını gerçekleştirir ve kararlar alır; diğeri dişildir; daha uysaldır, evle ilgilenir, ev içindeki işleri yapar, alışverişe gider. Ancak rollerin dönemsel olarak değişmesine tanık olunabilir.



2. Eşcinsel kadınların biyoloji ve psikolojisi

Dişil eşcinsellik, ataerkil toplumlarımızda eril eşcinselliğe oranla her zaman daha az dramatikleştirilmiş ve daha fazla hoş görülmüştür. Bir skandaldan çok, bir merak konusu olmuştur (hatta, bazı erkekler için erotik bir uyarı nesnesi).

Tıpkı erkeklerdeki gibi, ikincil cinsel karakterleri ilgilendiren hiçbir kromozom ya da hormon anomalisi, dişil eşcinselliği yansıtmaz. Lezbiyenler, anatomik ya da fizyolojik olarak normal görünürler. Burada da sapma, salt psişiktir. Freud'a göre, dişil eşcinselliğin, fallik dönemin sonunda ortaya çıkabildiğini daha önce söylemiştik. Penisinin olmayışını kabullenemeyen küçük kız, klitoris etkinliğini doğrulayarak, penisin eksikliğini giderebilir. Erkeklik kompleksini terk edemezse eşcinselliğe teslim olur ve partnerlerinin karşısında duruma göre, ya babanın aktif rolünü (aktif eşcinsellik) ya da çocuğun rolünü (pasif eşcinsellik) benimser.


3. Toplum İçinde Eşcinsellik


Bugün eşcinsel, artık bir "suçlu", bir "sapkın" olarak değil, farklılığını korumaya diğerleri kadar hakkı olan "ayrıksı" olarak görülmek istiyor. Eşcinselliği marjinalleştirmekten çıkarmak isteyen, yasama yetkisinin lehte gelişimini daha önce anımsatmıştık. Ancak, toplumsal ağırlıklar öyle bir durumdadır ki, gerçek ve içten bir kabullenme için geniş halk topluluğuna çok zaman gerekecektir. Şimdilik eşcinsel erkek, günlük yaşamda, çalışma arkadaşları, komşuları, dostları tarafından ayrımcılık konusu olmayı sürdürüyor. En olumlu düşünüldüğünde, toplu alay konusu olacaktır, en kötüsü de toplumdan dışlanacaktır. Hemen hemen her yerde doğan yardımlaşma ve tanışma örgütlenmelerine rağmen ona göre yaşam hiçbir zaman kolay değildir.

Erkek ya da kadın eşcinseller, genelde, derin bir duyarlığa ve birçok itkilerini yüceleştirebilme tarzlarına bağlı olarak, sanat karşı belirgin bir ilgi gösterirler. Ve eğer çok sayıda sanatçı eşcinsel ise, bu rastlantı sonucu değildir. Yaratıları, acılarını anlatır.



Jacques Ruffie'nin Cinsellik ve Ölüm
kitabından (Sarmal Yayınları, 1. baskı 1999)
Sayfa  254 - 258

1 yorum:

  1. Adsız19:24

    tıpkı yaralarımdan başka bir şey sergilemedim diyen Cocteau gibi

    YanıtlaSil