Camp'lerin baş vaizi Christopher Iserwood ellilerin başında yazdığı romanlarından birinde 'Camp nedir biliyor musunuz?' diye sorar:
Bunun anlamının saçlarını sarıya boyatıp Marlene Dietrich gibi davranan gençten bir labunya olduğunu düşünürsünüz... Ben camp'ı daha temel bir şey olarak ele alıyorum... Ciddiye almadığınız bir şeyi camp hala getiremezsiniz. Onu alaya alamazsınız, içinden alaya alacak bir şey çıkarırsınız. Temelde ciddiye aldığınız bir şeyi alaya alarak, hünerle ve incelikle ifade edersiniz. Barok sanatın dine yaklaşımı camp'tir. Balenin aşka yaklaşımı camp'tir... Tanımlamak çok güç kabul ediyorum.
Bir sonraki nesilden Jack Babuscio, camp hakkında benzer şeyler yazar: 'Yaygın olandan farklı bir bilinç yansıtan yaratıcı enerji: Toplumsal baskı olgusundan kaynaklanan insani duygu karmaşalarının güçlü bir biçimde kavranışı.' Bu nedenle geleneksel eşcinsel kültürü, yüksek kültür biçimlerine -resme, tiyatroya, baleye, edebiyata ve özellikle de operaya- olumlu bir ilgi göstererek benimser. Richard Dyer'in belirttiği gibi, aslında bu gibi kültürel ilgi alanları kendi başlarına bir erkeğin eşcinsel olduğunun düşünülmesine yol açabilir veya bunu ima etmek için kullanılabilir; bizzat kültürel duyarlık 'kadınsı' bir şey olarak görülür.
Eşcinsel olmak ve bu tür bir kültürle ilgilenmek bana aynı sürece, yani bir kimlik oluşturma sürecine dahil gibi görünüyor. Bana göre bu queer sözcüğüyle özetlenebilir. Queer olmak eşcinsel olmaktır, ama aynı zamanda farklı olmaktır. Bununla kültürle ilgilenmek arasında nasıl kolayca eşitlik kurduğum anlaşılabilir. Ellilerin sonunda ve altmışların başında erkek okullarında kültür tuhaf, 'başka' queer olmak demekti.
Warhol, 1980
Camp bir noktaya kadar erkeklerin farklı olmasını ve bundan gurur duymalarını sağlamıştı. Ancak Dyer'a göre sadece bir noktaya kadar; çünkü sanatsal duyarlık, 'queer'lık ve kadınsılık arasındaki bağıntılar - bir ölçüde hala erkeklere ait olan iş ve akıl dünyasından daha az ciddi ve daha az önemli gibi görülüyordu. (David Fernbach Camp'in hoppalığının ardında içimizde hissedebileceğimiz bir anlamsızlık yatar der.) Geleneksel Camp kültürü kendisini politik olarak görmemişse de, Babuscio ve Dyer böyle olduğunda ve hala politik bir önem taşıdığında ısrar eder. Toplumsal cinsiyet kimliklerinin yüzeysel ve yapay dünyasını ortaya döker ve böylelikle toplumumuzun kadınları ezmek ve erkekleri baskı altında tutmak için kullandığı tüm kısıtlayıcı cinsel roller ve cinsel kimlikler kozmolojisini alaya almanın yolunu keşfeder. Babsucio ironiyi 'bir birey veya şey ile bağlamı veya çağrışımı arasındaki, oldukça uygunsuz her türlü aykırılığı -camp'in özü olarak görür. Bazı radikal eşcinsel erkeklerin düşünegeldikleri gibi, camp, erkeklerin kadınlarla daha çok özdeşleşebilmelerini ve erkek göreneklerinin baskıcı olduğunu ifade edebilmelerini sağlıyordu.
Ancak diğer eşcinsel yazarlar camp kültürünün cinsiyet kimliklerini bir ölçüde alaya aldığı ve bu nedenle de bu kimliklere meydan okuyup yıkılmalarına hizmet ettiği konusunda hemfikir değillerdir. Örneğin Andrew Britton , Dyer'ın ve Babuscio'nun görüşlerini kabul etmeyerek, camp kültürünün görünüşte erkeklik ve kadınlık uzlaşımlarını reddetse de gerçekte bu uzlaşımlara yaslandığını ve bu nedenle de bunları güçlendirdiğini ileri sürer. Hangi görüş akla daha yatkın görünürse görünsün -ve ben de bunun yaratıcı bir çelişki olduğunu düşünüyorum - söz konusu anlaşmazlık sadece yetmişlerde ortaya çıkan yeni radikal eşcinsel politikası ve kültürleriyle birlikte doğmuştur. Bu, egemen erkeklik biçimlerinin bizzat erkekler tarafından etraflı bir eleştirisinin yapıldığı ve kesinlikle bilinçli bir biçimde reddedildiği bir politikaydı. Kadınlarla erkekler arasındaki ve erkeklerle erkekler arasındaki mevcut iktidar ilişkilerini dönüştürmek için cinsiyet kimlikleriyle ve yaşam biçimleriyle deney yapan bir kültürdü.
Lynne Segal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder